Hayali cemaat
Derken Çark caddesine doğru bayraklı atkılı formalı bir grubun yürüdüğünü görünce gayrıihtiyari ayaklar o tarafa yöneliyor. Grubun peşine takılıp stadyuma gidiyorum. Daha öncebabamla birkaç geldim ama Adapazarı Atatürk Stadyumuna ilk kez yalnız başıma gelişimbu. Niyetim maça gitmek değil öylesine bir görmüş olayım. Ama bilenler bilir statların içideğil dışıdır asıl büyüleyici olan.
Ortaokul 2. Sınıftayım. Evci iznine gelmişim. Her evci izni haftalarında olduğu gibi maddi manevi ıstırap dolu bir Pazar… Öğlene doğru hazırladım çantamı. O zamanlar böyle spor çantalar yok tabi.
Valizi taşıyacak da beden yok. Rahmetli babam yatılı okulu kazandığımda paraya kıymış bir bond çanta almış; havalı bir şey. Ama meretin içine çamaşırlar sığmıyor ki. Kapatamayınca ağzını, annem kalın bir iple bağlıyor; nerden baksan ahmakça…
Köyden şehre araba yok. 4 kilometre yürüyüp anayola çıkıyorum. Oradan ver elini Adapazarı. Şehre inince bu sefer okulun bulunduğu Arifiye minibüslerinin kalktığı tren istasyonuna doğru yürüyorum. Derken Çark caddesine doğru bayraklı atkılı formalı bir grubun yürüdüğünü görünce gayrı ihtiyari ayaklar o tarafa yöneliyor. Grubun peşine takılıp stadyuma gidiyorum. Daha önce babamla birkaç geldim ama Adapazarı Atatürk Stadyumuna ilk kez yalnız başıma gelişim bu. Niyetim maça gitmek değil öylesine bir görmüş olayım. Ama bilenler bilir statların içi değil dışıdır asıl büyüleyici olan.
Birazdan alkış sesleri ve tazhüratlar: Saaaaa kaaaaar ya! Terlemeye başlıyorum heyecandan. İçerisi çağırıyor resmen. Öyle bir hava var ki dışarıda o maça girmezsen olmaz.
Kalabalığın içine dalınca bir heyecan başlıyor. Oradan oraya koşturanlar, bilet kuyruğunda sabırsız bekleyenler, ıslıklar bağrışlar, köfteciler… Sonra içeriden bir uğultu ve yuh sesleri, rakip takım sahada kontrolden çıkmış olmalı. Birazdan alkış sesleri ve tazhüratlar: Saaaaa kaaaaar ya! Terlemeye başlıyorum heyecandan. İçerisi çağırıyor resmen. Öyle bir hava var ki dışarıda o maça girmezsen olmaz. Okulda çocuklar birilerinin yanında bedava maça girdiklerini anlatmıştı. Şöyle baktım kuyruktakilere ama hiç oralı olan yok gibi. Bilet fiyatlarına baktım 15 günlük harçlığımdan geriye Arifiye yol parasından biraz fazla kalıyor. Vazgeçer gibi oluyorum ama içeriden tezahüratlar başlıyor yine. Sakaryam benim, biricik sevgilim… Bunlar olurken sıra bana gelmiş ve ben bileti almışım bile. Stada giriş anını tarif etmek zor, futbolcuların tünelden sahaya çıkması gibi…
Aralardan sızıp amigoların olduğu bölüme yaklaşıyorum. O zamanlar iki amigosu vardı Sakaryaspor’un; Çarli ve Tombik. Çarli biraz kurnaz, tombik saf. Seyirci ikisini kızıştırıyor. Tombik küsüyor. Sonra seyirci başlıyor Tombik’e tezahürata. Neşesi yerine geliyor ve başlıyoruz hep birlikte… Naif adamlardı amigolar. Sadece maç günleri değil sair günlerde de takımın forması atkısıyla dolaşırlardı. Yarı meczup ve şehirde herkesin tanıdığı ama kalabalık içinde yalnız adamlardı. Güçleri öfkelerinden değil tebessümlerinden gelirdi. Yıllar sonra Tombik’in bir manav dükkânı açtığını gördüm. Çarli’ye ne oldu hiç bilmiyorum. Maç başlayınca Çarli de Tombik de kayboluyor ortadan.
Tribün artık sahaya odaklı. Yanımda tiz sesli bir amca var. Mütemadiyen taktik veriyor. “Yanaaaal pres yap oğlum pres yap.” Her futbolcuya aynı taktiği veriyor. Çok geçmeden Beşiktaş golü atıyor.
- Aynı amca gene başlıyor bağırmaya ama bu sefer iri yarı başka bir amca susturuyor onu. “Yeter lan sabahtan beri çocukları rahat bırakmadın. Bir sus da top oynasın çocuklar!” Tribünde soğuk bir hava esiyor.
Bu kez önümdeki ayağa kalkıp bozuyor sessizliği. “Fiiikreeet nedir ulan senin bizle alıp veremediğin? Buraya ne zaman gelsen deli danalar gibi oynuyorsun şerefsiz. Yaktın lan bizi yaktın koca şehri….” Öyle bir samimi söylüyor ki bunu. Sanırsın Beşiktaşlı Fikret tarlalarımızı yaktı fabrikalarımızı kapattı. Öyle bir “biz” diyor ki amca sadece stadyumda olanları değil şehrin tamamı adına konuşuyor. Yıllar sonra siyaset bilimi dersinde Benedict Anderson’un “Hayali Cemaatler”ini okurken o amcanın “bizzzz” demesi geliyor aklıma. Sınırları hasbelkader birkaç bürokrat tarafından 1954 senesinde çizilmiş bir şehirden değil ezelden ebede var olan bir gerçeklikten bahsediyor sanki…
Maç bitiyor Beşiktaş 3-1 alıyor maçı. Koştura koştura akşam etüdüne yetişiyorum yoklamadan önce. Harçlık tükenmiş neyse de flütü girişte polislere kaptırmasaydık iyiydi…