Gemisi değil, denizi olan şair: Metin Eloğlu

Metin Eloğlu
Metin Eloğlu

Kendi gemisi olan bir şair değildi. Kendi denizi olan bir şairdi. “Şiir”in babasıydı desek, en az bir anlamına herkes saygı duymak zorunda kalacaktır bunun.

Türkçe var. Ve sınırlarını genişleten isimlerden biri o. Has şair. “Gencölmek” adlı uzun bir şiirin ilk baskısı bir türlü bitmemiş kitabıydı. Kendi gemisi olan bir şair değildi. Kendi denizi olan bir şairdi. “Şiir”in babasıydı desek, en az bir anlamına herkes saygı duymak zorunda kalacaktır bunun. Türkiye’nin adresini, bütün gerçekliği içinde dokunulabilir kıldı, hepimiz için. Kapanmayan bir çıkış olarak… Sahih ve sahici.

Türkiye’nin adresini, bütün gerçekliği içinde dokunulabilir kıldı, hepimiz için. Kapanmayan bir çıkış olarak… Sahih ve sahici.

1927’nin Mart’ında doğdu şair. İstanbul’da. Gençliği Üsküdar’da geçti. 1945’te Güzel Sanatlar'a girdi, resim okudu. Bazı atölyelerde çalıştı. Ertesi yıl sakıncalı fikirleri nedeniyle okuldan atıldı. Konuk öğrenci olarak bir yıl derslere devam etti. Ama sonra askere alındı. Yıl:1947. Zaman zaman kaçtığı için, askerliği de uzadı. Uzadı, uzadı ve toplamda beş yıl sürdü asker ocağını yakması. Çıkınca, derin bir işsizlik.

Gibi de değil. Sakıncalı piyademiz, beş yıl süren askerliğini bitirdikten sonra “Belki azıcık bahçe dikiyorum bir saksıya” gibi, belediyenin park ve bahçeler müdürlüğünde çalışmaya başladı. Dediği gibi, “azıcık” sürdü bu. Sonra çıktı işten. Sonra Güzel Sanatlar'da öğrendiklerini biraz biraz paraya çevirmeye çalıştı. Ekmek çıkıyor, teker dönüyor… gibi. Ama eli işte, gözü oynaştaydı.

Garip izleğinde, ama ona çok daha başka şakalar katarak ortaya koydu ilk şiirlerini.
Garip izleğinde, ama ona çok daha başka şakalar katarak ortaya koydu ilk şiirlerini.

Metin Eloğlu, şiire ilk emek harcadığı yıllarda Orhan Velilerin Garip akımı, en kudretli günlerini yaşıyordu. Garip izleğinde, ama ona çok daha başka şakalar katarak ortaya koydu ilk şiirlerini. Giderek uzaklaşarak, giderek yakınlaşarak. Kavramlara ortak anlamlar yükleyemeyiz burada. Bir dil işçisinin karşısındayız çünkü. Yeni bir şiir dili kurmak için denedi.

  • Bir sürü müstear ve bir sürü şey… Eleştiriler ve hikâyeler yazdı. Şiir ayrı… Resimler yaptı ve okula gitti. Şiir ayrı… Denemeler yazdı ve askerden kaçtı. Şiir hep ayrı… Şiire, hayat kadar ciddiyetle yaklaşan son büyük şairlerden biri oldu.

Kitap isimleri bile hikâyeyi anlatır bize: Düdüklü Tencere (1951), Sultan Palamud (1957), Odun (1959), Horozdan Korkan Oğlan (1961), Türkiye’nin Adresi (1965), Ayşemayşe (1968) diye devam eder. İlgilisi bakabilir Toplu Şiirleri’nden.

Mahsus bir atmosferi var, net. Çoklarının yapamadığını yapabilen bir usta. Bir evreni var; içinde büyük bahçeler, büyük Türkçe, yoksullar ve sokakta olan her şey var. Sokaklarda ve küçük evlerde olan biten her şeyin, içinde olup bittiği her yerin izi var. Göz izi var, el izi ve ayak… Sürgit serserilik arasından tadına bakıp da reddetmek yasak meyveyi, gibi denebilir. Ulaşamayacağını bilerek değil, ulaşmayı bilerek ama ulaşmayarak, vazgeçerek… Şiir görgüsü var çünkü.

Tek göz evlerde olup sokağa taşanı, bir gözlemci gibi değil, doğal ve içinden biri gibi kurup söyledi. “Biri gibi” de fazla. İçinden biri. Gerçek ve sahici bir argo ile…

Ve zaman sayan bir serseri bilgelikle… Görüp geçirmenin ve olanları ve olacak olanları bilmenin serseriliği. Kaç para bir düdüklü tencere? Para geçmiyor burada. Para geçmiyor diye ağıt yakılan yer de bura.

Cemal Süreya, “Garip’in nesebi sahih tek çocuğu” dediği Metin Eloğlu’nun, kendisinden sonraki hemen tüm genç şairleri etkilediğini belirtecekti çok daha sonraları. Metin Eloğlu, Orhan Veli’nin unutturmak istediği “şairanelik”i alıp, o kumaştan yeni ve uygun elbiseler çıkarmayı bilecekti, tam vaktinde. İsmet Özel boşuna dememişti: “Metin Eloğlu, modern Türk şiirinin zirvesidir.” diye, geç kalmış bir çıkış olarak.

Horozdan Korkan Oğlan kitabıyla, bu “has Garip”, İkinci Yeni’nin içinden geçerek yürüyüşünü sürdürür.
Horozdan Korkan Oğlan kitabıyla, bu “has Garip”, İkinci Yeni’nin içinden geçerek yürüyüşünü sürdürür.

1960 Darbesi’yle uç veren sürecin ardından yayımladığı Horozdan Korkan Oğlan kitabıyla, bu “has Garip”, İkinci Yeni’nin içinden geçerek yürüyüşünü sürdürür. Dile daha çok eğilir. Kelimelere, dilin dünyasının içinde özel adacıklarla yeni görüntüler vermeye uğraşır.

Bu, yeni bir dilin zorlanması demek elbette. Ardından, yolculuğunun en önemli ara duraklarından biri kendini gösterecekti. 1965’te, Türkiye’nin Adresi’yle şaire, dilini kullandığı halkın yerini gösterecekti. Olan biten her şeyi aşmanın yolu olarak “Türkiye’nin adresi”ni yani. Tıpkı bugün de olduğu gibi.

Sonra 11 Ekim 1985. Sonra Cerrahpaşa Tıp… Geride Türkiye’nin Adresi… Geride Düdüklü Tencere…