Fethedilen şehir: İstanbul
Fetih elbette budur.Her fetih bir hikayeyikapatır ve yeni birhikayeyi başlatır. Çünkütamamlanan her hikaye,uhdesinde hikayelersaklayan şehri yenidenfethetme denemesidir.
Bana Hasan Aycın anlatmıştı. Balıkesir’de ulu bir çınar ağacının dibindeki ferah çay bahçesinde çay içip sohbet ederken, içinde kendi cesedinin olduğu tabutu her gece sabaha kadar taşıyan Balıkesirli meczubun hikayesini anlattıktan hemen sonra -oldum olası elimi ayağımı birbirine dolaştıran vakarını, içi gülen gözleri ve cesaretlendiren tebessümüyle yumuşatıp- “bu hikaye sana ödev” diyerek...
Ona da hikayenin birazını Evliya Çelebi, birazını da Ya Vedud Camii’inin avlusunu kendisine mesken tutmuş eski tüfek bir kabadayı... Eksik oldu. Yakaları kalkık kara bir palto giyen bir derviş. Eksik oldu. Ya Vedud Baba’nın türbedarı... Eksik oldu. Ya Vedud Baba’nın çağrısıyla eşi dostu aileyi, racon kesmeyi anında bırakıp kendisini cami ve türbenin imarına, temizliğine vakfeden bir zat-ı muhterem... Anlatmış.
O sırada sesinde, edasında, ortaya çıktığı kadar hızla kapatılmış bir sustalının, racon için defalarca sıkılmış nasırlı bir yumruğun, ite kopuğa Allahsıza değil ama rüyada görülen Allah dostuna pek tabi eğilen boynunun, er kişi niyetine kılınmış cenaze namazlarının, eski İstanbul’un izleri varmış.
Ben de size anlatacağım. Ki bir şehir nasıl nereden hangi vakitte fethedilir bilesiniz: İstanbul günler haftalardır muhasara altında ve fakat bir türlü alınamamaktadır. Sultan Mehmet, kumandanlarını, hocalarını toplayıp celallenerek sebebini sorar.
Hocaların hocası Akşemseddin –ki fetih, o daha köse bir mollayken II. Murad’a Hacı Bayram-ı Veli tarafından müjdelenmişti- serinkanlılıkla işin aslını anlatır:
Fetihten beş yüz küsur yıl sonra 1971’de Haliç Köprüsü inşa edilirken bütün molozlar köprünün dibindeki bu camiye doğru atılır. Cami de türbe de adeta moloz yığınına çevrilir.
“Padişahım, şehirde Ya Vedud ismiyle bilinen bir meczup bulunmakta. Kendisi, Emevi kuşatmasından önce Konstantinopolis’e gönderilen elçi heyetinin başı Seyit Cafer (r.a)’in torunudur. İmparator, elçileri katlettirse de Seyit Cafer’in evladu ıyali bu katlden kurtulmuş şehirde gizlenerek hayatlarını bugüne dek sürdürmüşlerdir. Bu zat, mübarek soydan gelmektedir. Halk onu o halkı çok sever. Muhasara sırasında halkın perişan ve zelil olduğunu görür, yüreği dayanmaz; her gece ellerini semaya açıp ‘Gavurcuklarım ölmesin, gavurcuklarım ölmesin’ diye dua eder. Allahu Teala da, onun duası hürmetine şehri muhafaza etmektedir. Ama sabretmek gerektir.”
Nitekim kuşatmanın ellinci günü Ya Vedud, hakkın rahmetine kavuşur, onun son nefesini verdiği gün de mübarek ordu, İstanbul’u fetheder.
- Fatih Sultan Mehmed Han’ın, şehre girer girmez ilk işi Ya Vedud’un hatırasına bir türbe ve cami inşa ettirmek olur. Fetih budur. Fethin mühürlerinden bir mühür olan o cami ve türbe bugün Ayvansaray’dadır.
Fetihten beş yüz küsur yıl sonra 1971’de Haliç Köprüsü inşa edilirken bütün molozlar köprünün dibindeki bu camiye doğru atılır. Cami de türbe de adeta moloz yığınına çevrilir. Bu sırada İstanbul’un olmasa da semtinin namlı kabadayılarından biri rüyasında Ya Vedud Baba’yı görür. Baba, her gece rüyasına girip kabadayıya “Kurtar beni” diye rica ve emir buyurmaktadır. Kabadayı sonunda dayanamaz, her şeyi geride bırakıp çağrıya icabet eder. Malum mekana gelip mahalleliyi seferber eyler, herkes bildiği işi yapar. Arabası olan molozları taşır, pazı kuvveti olan dökülen taşları kaldırır, elinde süpürgesi olan avluyu temizler, gül olan gül diker...
Sonunda cami ve türbe yeniden ortaya çıkar. Davete icabet eden kabadayı eski hayatını ardında bırakıp kendisini Ya Vedud Baba’nın hatırasına hizmete adar. Fetih aynı zamanda budur. Hasan Aycın ise Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde okuduğu tam gibi görünen bir yarım hikayenin peşine düşer. Caminin avlusunda karşısına bu kabadayı çıkar. Böylece Seyit Cafer’in başlattığı hikayenin tövbekar bir kabadayının eliyle nihayete erdirilişine şahitlik eder. Fetih elbette budur. Her fetih bir hikayeyi kapatır ve yeni bir hikayeyi başlatır. Çün tamamlanan her hikaye, uhdesinde hikayeler saklayan şehri yeniden fethetme denemesidir.
Adettendir söyleyelim; hikayenin ne kadarını Hasan Aycın’dan, Evliya Çelebi’den Ya Vedud’dan duydum, ne kadarını ben uydurdum emin değilim. Bana sorarsanız her şey aynıyla böyle cereyan etti. Şehr-i İstanbul bir kere daha böylece fethedildi. Tekrarı müyesser ola, huu!