Eski Yugoslavya'nın Bosnalı kalemi: Meşa Selimoviç
Meşa Selimoviç’in romanları tarihe bağlılık, lirizm, otorite ve idareye karşı duruş, inanç, yalnızlık, kuşku, sevgi ve nefret gibi ortak unsurlar üzerine bina edilmiştir. Onun romanlarındaki olaylar, tıpkı Andriç’in tarihi romanlarında olduğu gibi, paralel olarak dizilir.
Eski Yugoslavya’nın, Bosna doğumlu en önemli kalemlerinden biri Meşa (Mehmet) Selimoviç’tir. Bosnalı yazar, 26 Nisan 1910 tarihinde, Bosna Hersek’in Tuzla şehrinde dünyaya geldi. Ancak aile kökleri Bileça’dandır. Dedesi ve diğer akrabaları kuyumculukla uğraşıyordu. Bu sebeple, rahat ve geniş imkanlara sahipti. Meşa, babası Aliya’nın hayranıydı. Öyle ki onu hikayelerindeki karakterlere yansıtmıştır. Mesela, Derviş ve Ölüm’deki Hasan karakteri babasının özelliklerine sahiptir.
Meşa, babası Aliya’nın hayranıydı. Öyle ki onu hikayelerindeki karakterlere yansıtmıştır. Mesela, Derviş ve Ölüm’deki Hasan karakteri babasının özelliklerine sahiptir.
Meşa’nın ruh halinin şekillenmesinde, annesi Paşa’nın da önemli katkıları oldu. Öyle ki, her zaman annesinden bahsederdi. Annesi, inançlı ve namazında bir insandı. Onun Müslüman gelenekle yetişmesinde, büyük etkisi oldu.
Okumayı, çok seviyor, hatta kendisi için bir cansuyu olarak kabul ediyordu. Küçük yaştan itibaren Andersen masalları, Karl Mayer, Charles Dickens ve üzerinde çok büyük etkisi olan Dostoyevski okudu. İlerleyen yıllarda Gogol, Hugo, Stendhal, Zola, Cehov, Tolstoy, Proust, Thomas Mann, Willam Faulkner, Ernest Hemingway ve Thomas Wolfe gibi Amerikan, Fransız ve Rus edebiyatının en yetenekli yazarlarını da okudu. İlk hikayeleri, Prvijence isimli okul dergisinde yayımlandı. Liseyi, 1929 yılında tamamladı. Ardından Belgrad’daki Hukuk Fakültesi’ne başladı. Ertesi yıl, Felsefe Fakültesi’ne geçti. Arkadaşları onu, Mehmet’in kısaltması olan, Meşa olarak çağırıyordu. 1934 yılında Sırp-Hırvat Dili, Yugoslav Edebiyatı, Çekya Dili, Ulusal Tarih ve Rusça’dan mezun oldu. Üniversiteyi bitirince, yeniden Tuzla’ya döndü. Meşa’nın, bu şehirdeki, entelektüel varlığı daha o yıllardan hissediliyordu. Bu yıllarda da hikaye yazmaya devam etti.
İkinci Dünya Savaşı’nı, neler olduğunu anlamadan, büyük bir şaşkınlıkla karşıladı. Kendisi Komünist Parti üyesi, kardeşi Tevfik partizanlardandı. Ancak Tevfik ile birlikte, Front Slobode gazetesi için haber ve köşe yazıları yazıyorlardı. 9 Eylül 1942’de ortanca erkek kardeşi ve en küçük kız kardeşi ile birlikte Hırvat faşist Ustaşalar tarafından tutuklandı. Dört ay hapis yattıktan sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Yayın hayatına yeni başlayan Oslobodjenje gazetesinde yazmaya başladı. Tuzla Birliği siyasal sorumlusu görevini üstlendi. İlk evliliği, partizan bir jimnastikçi olan Desa Corciç (Dordiç) ile 1943 yılında oldu. İki yıl sonra kızları Slobodanka dünyaya geldi. Ancak bu bile karısıyla yaşadığı anlaşmazlıkları bitiremedi.
Bu esnada Tuzla Birliği’nden, Belgrad’a gitme talimatı geldi. Eşini ve çocuğunu terk edip, Belgrad’a gitti. Burada, Darka Bozic isimli Sırp ile yaşamaya başladı. 1947’de, karısının şikâyeti üzerine, Komünist Parti üyeliğinden çıkarıldı. Bunun üzerine, birlikte yaşadığı Darka ile Belgrad’dan ayrılıp, Saraybosna’da yaşamaya başladı. Kendisinden beş yaş büyük ağabeyi Şefkiya’nın evi, savaşta tamamen yağmalandı. Şefkiya, Savaş Yardımları Komisyonu deposundan karyola, gardırop ve sandalye aldığı için yargılanarak, kurşuna dizildi. Bu olay, Meşa üzerinde büyük bir travma meydana getirdi. İlerleyen yıllarda kaleme aldığı Derviş ve Ölüm, bu olay üzerine kaleme alınmıştır.
- Meşa Selimoviç, yaşamında olduğu gibi, edebi çalışmalarında da krizler geçirmiş, kuşkulara ve duraklamalara düşmüş ve yükselmiştir. Edebi olgunlaşması, uzun ama tabii bir süreçte olmuştur.
1946 yılında Nasa Knjizevnost (Bizim Edebiyatımız) dergisinde, kendisinin de katıldığı Yugoslavya Kurtuluş Savaşı temalı, Fırtınada Şarkı isimli ilk hikayesini yayımladı. Ertesi yıl, Kırgın Adam isimli ilk kitabı yayımlandı. 1948 yılında yayıma başlayan Brazda (Karık) isimli dergisinin kadrosunda yer aldı. Aynı yılın Mart ayında Darka ile evlendi. Temmuz ayında, Maşa isimli ikinci çocuğu dünyaya geldi.
1949 yılında Bosna Hersek Yazarlar Birliği üyesi oldu. Aynı yıl, üçüncü çocuğu Yesenka dünyaya geldi. Kısa süre sonra yeniden Komünist Parti üyesi oldu. Parti ile birlikte Bosna Hersek’i dolaşarak, edebi toplantılar düzenledi. Yine aynı yıl, Doğu Bosna’nın İkinci Dünya Savaşı’ndaki kahramanlarından bahsettiği, Birinci Bölük isimli hikaye kitabı çıktı. Knjizevne Novine (Edebi Gazete) isimli gazetede editörlük ve yazarlık yaptı. Oslobodjenje gazetesinde edebiyat kritikleri kaleme aldı.
Meşa Selimoviç, yazdığı eserlere verilen tepkilerden, daha doğrusu tepkisizlikten memnun değildi. Bosna Film isimli bir şirket, onun Kıyıdaki Ev (Kuca na Obali) isimli senaryosunu film haline getirdi. Bu esnada Felsefe Fakültesi’ndeki görevi sonlandırıldı. Oslobodjenje ve Borba’da yazı yazmaya devam etse de, evine ekmek götürebilmek adında, bambaşka işlerle de ilgilendi. Birçok kez, eve meteliksiz gitti. Üç yıl süren işsizliğin ardından, Ulusal Tiyatro’da işe başladı. Ulusal Tiyatro bülteninde düzenli bir şekilde, isimsiz yazılar kaleme aldı.
Meşa Selimoviç kitapları
İyi bir hikayeci olan Meşa Selimoviç, başarıyı romanlarıyla yakaladı. Onun karakteristiği, modern tipte entelektüel düşünceydi. Ne yazarsa yazsın, modern ve kentli çizgiden ilerledi. İlk hikayesini yazdığı 1946 yılından, 1974 yılına kadar olan hikayeleri incelendiğinde; özellikle hayat ve ahlak felsefesi konularında, modern bir duruşa sahip olduğu görülür.
Meşa Selimoviç’in romanları tarihe bağlılık, lirizm, otorite ve idareye karşı duruş, inanç, yalnızlık, kuşku, sevgi ve nefret gibi ortak unsurlar üzerine bina edilmiştir. Onun romanlarındaki olaylar, tıpkı Andriç’in tarihi romanlarında olduğu gibi, paralel olarak dizilir.
Sessizlikler
Olgunluk yıllarında ismini duyuran Meşa Selimoviç, Zivot dergisinde editörlük yaptı. Ardından Veselin Masleşa Yayınevi’nde editör olarak çalıştı. 1961 yılında, Yabancı Topraklar isimli, hikayesini yayımladı. Aynı yıl, Sessizlikler isimli ilk romanını Svyetlost Yayınevi’nden yayımladı. Bu roman, otobiyografik olmasa da onun birçok unsuruna sahiptir. Belgrad’daki tecrübe ve gözlemlerinden izler bulunmaktadır.
Romanın başkahramanı, yazarın savaş tecrübelerinin bir yansımasıdır. Nereye gideceğini ve insanlarla nasıl iletişim kuracağını bilmeyen eski bir savaşçıdır.
Sessizlikler, savaş zamanı kendini kaybetmiş birinin, barış zamanında kendini bulmaya ve hayata yeniden adapte olmaya çalışmasını anlatır. Romanın başkahramanı, yazarın savaş tecrübelerinin bir yansımasıdır. Nereye gideceğini ve insanlarla nasıl iletişim kuracağını bilmeyen eski bir savaşçıdır. Burjuva çevresinde sosyalleşmeye çalışır. İlk zamanlarda sünepe, hayal kırıklığına uğramış ama sonradan her şeyin üstesinden gelmeyi başarmış biridir.
Sis ve ayışığı
1961 yılında yayımlanan Sis ve Ayışığı isimli kısa romanında, derin düşünceler, güçlü lirizm ve zengin anlatımlar dikkat çekmektedir. Bosnalı yazar, bu eserinde, ilk kez iç monoloğu kullanmaktadır. Bu romanda yazar aradan çekilmiş, her şey roman kahramanlarına, onların etkitepkilerine ve iç monologlarına bırakılmıştır. Bir bakıma, ilerde kaleme alacağı Derviş ve Ölüm’ün ayak sesleri olmuştur. Sis ve Ayışığı, savaş atmosferini harika bir şekilde anlatmaktadır. Eski Yugoslavya edebiyatının diğer anlatımlarına hiç benzememektedir. Kişisel akıbetler iç içe geçip, bir yumak haline gelmektedir. Bu yumaklar çözüldüğünde trajik neticeler doğmaktadır. Bu hikâyenin tüm gücü her şeyin söylenmemiş, bazı şeylerin yarım kalmış olmasında ve iç monologların samimiyetinde saklıdır.
Derviş ve ölüm
Meşa Selimoviç, 1962 yılında Bosna Hersek Edebiyatçılar Birliği Başkanı oldu. Bir yıl bu görevde kaldı. Bu dönemde, yazmak için yirmi yıl beklediği, Derviş ve Ölüm isimli romanı kaleme almaya başladı. İkinci eşi Darka’ya ithaf ettiği bu romanı, dört yıllık yazım sürecinin ardından, 1966’da yayımlandı.
Derviş ve Ölüm, bir devrin felsefi, sosyolojik ve psikolojik analizinin yapıldığı bir romandır. Bu romanda, Dostoyevski’nin zihninde asılı duran soruları bıkmadan usanmadan sorar. Bir Mevlevi şeyhinin, sükûnet ve karmaşasından cevaplar üretir. Bu romanı dünya çapında etkili kılan, yazarın, etkileyici psikolojik hallerin ifade edilmesini sağlayan dilin kendi içinde gizlediği tüm imkânlardan faydalanmış olmasıdır. Selimoviç’in uzun bir destan gibi kaleme aldığı bu romanın, ince ama sağlam bir dokusu, sahici bir dili vardır. Hikâyesi kadar zarif anlatımı da onu özel kılmaktadır. Derviş ve Ölüm, birinci şahıs ağzından kahraman anlatıcı bakış açısıyla, ben merkezli kaleme alınmıştır. Eserin tamamında başkahramanın bilgi, gözlem ve duygularına yer verilmiştir. Roman, geniş bir zaman dilimi üzerine inşa edilmiştir.
Tarihi bir zaman içinde kronolojik bir sırayla kaleme alınan bu romanda, yer yer geri dönüşlere de rastlanır. Psikolojik çözümlemelerin ve iç konuşmaların önemli bir yer işgal ettiği bu romanda, olaylardan ziyade, olayların kişiler üzerindeki etkisi anlatılmıştır. Bu romanda yer tutan en önemli konu, iktidar olgusunun incelenmesidir. Yazar, otokratik iktidar ve dogmatik bilinç arasındaki korelasyonu çok iyi yakalamıştır. Adalet ve sitem gibi kavramlar üzerinden insan ile toplum arasındaki çatışmayı, etkileyici seviyede bir psikolojik derinlikle ele almıştır. Derviş ve Ölüm, bir Mevlevi şeyhinin tek boyutlu düşüncelerinden ibaret olsaydı, bu kadar etkili olmayabilirdi. Selimoviç’in, politik olanla ahlaki olan arasında kurduğu tartışmalar, hem yerel hem de uluslararası ölçekte, dikkatleri bu eser üzerinde toplamıştır.
Kale
Derviş ve Ölüm, bir sonraki romanı Kale’nin önünü açtı. Kızları Maşa ve Yasenka’ya ithaf ettiği bu romanda aşk, nefret, dürüstlük, sahtekarlık, aç gözlülük ve kibir duygularını birlikte sundu. Kale romanında, otokratik iktidar en koyu renkleriyle gösterilmiştir: Totaliter, umursamaz, baskıcı, ahlaksız. Romana ismini veren kale, hayatın doğal akışı içerisinde sık sık karşılaşılan, adaletsizliğin ve zoraki gücün simgesidir. Romanda, çıkarları uğruna haksızlıklar karşısında sessiz kalmayı seçen alimleri, insani değerlerin değersizleştirilmesini, iktidarın acımasızlığını, insanın acizliğini, insanların silikleşmesini konu edinir. Daha basit bir ifadeyle: Hayatta kalma mücadelesi veren bir adamın gözünden yaşananları anlatır. Kale, hayal kırıklığına uğramış, küçük bir kasaba ortamında kaybolmuş bir savaşçının durumunu ele almaktadır.
- Başkahraman, kendisiyle ve toplumla olan çekişmelerin ve git-gellerin neticesinde, dengeyi bulur. Topluma uyum sağlayarak, ayakta kalma direncini gösterir. Bu yönüyle, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza adlı eserini anımsatır.
Belgrad'a dönüş
Meşa Selimoviç, Derviş ve Ölüm ile Kale’den sonra, büyük bir depresyona düştü. Bu şehirde, düşüncesine baskı yapıldığı hissine kapılmıştı. İnsanlardan çekinmeye ve korkmaya başladı. Öyle ki, 1971 yılında beyin kanaması geçirdi. Toparlandıktan sonra, birden bire Belgrad’a taşınma kararı aldı. Bu kararda eşi de oldukça etkili oldu. 1973 yılı Mart ayında Saraybosna’dan ayrıldı. Saraybosna’dan ayrılmadan kısa süre önce Savaş Sonrası Sırp Edebiyatı kitabında “Sırp yazar” olarak dâhil edilmesi üzerine, Politika gazetesinde bir yazı kaleme aldı. Ardından Sırp Bilim ve Sanatlar Akademisi’ne bir mektup gönderdi. Şunu söyledi: “Ben Müslüman bir ailedenim, Bosna’da dünyaya geldim ama milli kimliğim Sırp’tır. Sırp edebiyatçı olduğum kadar Bosnalı edebiyatçıyım. Köklerime ve geldiğim noktaya saygılıyım. Her ikisine de ruhsal ve duygusal olarak bağlıyım.”
Ada
Toparlanınca, çok hızlı bir şekilde Ada isimli eserini kaleme aldı. Bir yaz döneminde tamamlanan bu eserin, yayımlanması uzun bir süreç aldı. 1974 yılında yayımlanan Ada romanında, insan anlayışı ve insanın yeryüzündeki durumu hakkındaki düşüncelerindeki, gam ve karamsarlık havası net bir şekilde görülür.
Kitabın tüm sayfalarında, metafizik ölümün izleri açık bir şekilde görülür. İnsanın dünyaya dert için geldiği kanaati her satıra sinmiştir. Kitapta yer alan tüm hikayeler, iki sıradan adamın, gündelik hayatlarını ele almaktadır. Felsefe ve geçim problemleri, aşk, nefret, hayat, yaşlılık ve ölümden bahsedilmektedir. Her ne kadar iki kişinin yaşadıkları ele alınsa da, herhangi birinin yaşamında karşılaşabileceği olaylar anlatılmıştır.
Kızıl saçlı kız
1974 yılında yayımlanan Kızıl Saçlı Kız, Selimoviç’in, gerçekçi anlatı geleneğinde kaleme aldığı hikâye koleksiyonudur. İlk hikayelerinden itibaren, poetik, tematik ve obsesif anlamda yazarı yönlendiren iyilik, kötülük ve insan özgürlüğü kavramları, bu hikayelerde varlığını sürdürmektedir.
Meşa Selimoviç, 1973-76 yılları arasında, bir de Çember isimli bir roman kaleme almaya çalıştı. Ancak bu roman, yarım kaldı. Çember, tamamlanmamış olsa da, poetik ve kompozisyon olarak derli topludur. Çember, Meşa’nın, iktidar tartışması hakkında yazdığı üçüncü romanıdır.
Son yılları
Selimoviç, yaşamının son dönemlerini, sol yanı tamamen felç olmuş bir şekilde geçirdi. 1982 yılında durumu iyice ağırlaştı. Ölümü evde kendi yatağında karşılamak istiyordu. Aynı yılın 11 Temmuz 1982’de dünyaya gözlerini kapattı. Bosnalı yöneticiler mezarının Tuzla’da olmasını, ailesi ise Belgrad’da gömülmesini istiyordu. Ailesinin istediği oldu: 14 Temmuz’da Belgrad’da defnedildi.