Endülüs'ün Babası: Ahmed Blas Infante

'Endülüs’ün Babası' namıyla anılan Blas Infante Pérez de Vargas
'Endülüs’ün Babası' namıyla anılan Blas Infante Pérez de Vargas

Infante ilerleyen yıllarda sosyalist/muhalif bir aydın olarak tanımlayacağı kimliğini, Andalucia Milliyetçiliği kavramı etrafında şekillendirmiş ve bu fikrin 20. yüzyıldaki sembol ismi olarak tarih kayıtlarına geçmiştir. Infante’ye göre “Endülüs”, yalnızca İspanya’nın güneyindeki tarihî Endülüs’ü de kapsayan bölgenin adını değil, sekiz asırlık bir geçmişe sahip Müslüman medeniyetini ve doğal olarak bu medeniyete ait ortak kültürel havzayı da ihtiva eden bir adlandırmaydı.

“Bizler Avrupalı olamayız, olmak da istemeyiz ve asla olmayacağız!..”

Ahmed Blas Infante

Yekten şöyle söyleyelim; Endülüs’ten bize kalan nedir, sorusu nedense çok önemli bir soru gibi durmuyor. Bunun soruluş şekliyle bir ilgisi var mı bilmiyorum. Evet önemli bir soru değil, şayet önemli olsaydı en azından bu konuda ciddi bir merakımız olurdu. İlgimizin olmadığı ortada, merak yerine sınırlı bir güzelleme imkânı mevcut, onu da zaten fırsat buldukça hakkıyla güzelliyoruz. Tarık bin Ziyad’ın gemileri yakması ve Endülüs medeniyeti gibi iki sabit imgeden ibaret bir Endülüs algısını canlandırmak epey zahmetli bir mesele. Muhteşem Endülüs tanımlamasının bize fazlasıyla yettiği gerçeği de az ötemizde dursun şimdilik. Merhum Akif Emre gibi, sözgelimi Moriskoların peşinden giderek, Endülüs’ü bugüne bakan tarafıyla da görüp anlamaya çalışan meraklı ve dertli insanları bulabilmek zor, Allah sayılarını arttırsın. Belki de en büyük mesele bu. Hafıza toplumu yaşatır. Tarih bilinci dediğimiz şey de merak ile güzelleme arasındaki orantıyla ilgilidir biraz da. Endülüs’ten bize kalan şey, 15. yüzyılın sonlarında tükenen tarihsel bir anlamdan ibaret değil elbette. O anlamın bugünlere uzanan sinir uçları, dokunduğu coğrafyalar ve kültürel fay hatları da meselemizdir.

Endülüs hem coğrafi bir adlandırma hem de tarihî kimliğini belirleyen kültürel varlığıyla bugün modern bir ulus devlet olan İspanya’nın sınırları içinde tüm kalıntılarıyla yaşayan reddedilemeyecek bir anlamdır. Endülüs’ün bugüne bakan güçlü bir imge olarak varoluşunu sürdürmesinde, Endülüs’ün ait olduğu Müslüman kökleriyle yakın bağlar kuran ve bu toprakların tarihî zenginliğini önemseyen cesur halk önderlerinin de payı büyüktür. “Kültürel milliyetçilik” ilkesiyle hareket eden bu isimlerden en önemlisi; mücadelesi, fikirleri ve kitapları hakkında pek malumat sahibi olmadığımız ve neredeyse hiç tanımadığımız “Endülüs’ün Babası” namıyla anılan Blas Infante Pérez de Vargas’tır. Kısa adıyla: Blas Infante. Endülüs Milliyetçiliğini savunan, hukukçu, siyasetçi, düşünür, yazar, yayıncı ve aksiyon adamı. Bu yazı okuyanların zihninde Endülüs’e açılan bir kapının anahtarı olması niyetiyle yazılmıştır. Ahmed Infante’nin hatrı ve haysiyeti için elbette.

Blas Infante ve çocukları.
Blas Infante ve çocukları.

Bir Ahmed var, Infante'den içeri

1885’te Malaga’ya bağlı Casello köyünde Morisko kökenli Katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Infante, ilerleyen yıllarda sosyalist/muhalif bir aydın olarak tanımlayacağı kimliğini, Andalucia Milliyetçiliği kavramı etrafında şekillendirmiş ve bu fikrin 20. yüzyıldaki sembol ismi olarak tarih kayıtlarına geçmiştir. Infante’ye göre “Endülüs”, yalnızca İspanya’nın güneyindeki tarihî Endülüs’ü de kapsayan bölgenin adını değil, sekiz asırlık bir geçmişe sahip Müslüman medeniyetini ve doğal olarak bu medeniyete ait ortak kültürel havzayı da ihtiva eden bir adlandırmaydı. Endülüs bölgesi, geçmişinden izole edilerek ve tarihî kimliği yok sayılarak Endülüs kalmaya devam edemezdi. Yani meseleye resmî İspanyol tarihinin gözünden bakarak "zorunlu coğrafi" değil, yüzyıllarca burada yaşamış ve haksızlığa uğratılarak yurtlarından çıkarılmış yerlilerin gözünden bakarak "tarihî/ vicdani" bir perspektif çiziyordu Infante. Endülüs’ün zengin geçmişi, “bugün”e değer katabilecek kültürel bir potansiyele sahipti çünkü.

  • Infante’nin bu arayışı onu önce ailesinin geçmişine ve Morisko kökenlerine, sonrasında ise Fas’a yaptığı bir seyahat sırasında Müslüman olup Ahmed adını almasına değin uzanacak bir yola ulaştıracaktı.

Uzaktan bakıldığında radikal sayılabilecek bu değişikler, Infante için içselleştirilmiş bir yolun nihai sonucu olarak görülebilirdi. Zaten Endülüs bölgesinin resmî dilinin Arapça olmasına yönelik teklifini yaptığında bile muhalif-sosyalist bir dünya görüşüne sahipti. Tarih boyunca Endülüs halkının anadilinin Arapça olması savına dayanarak sunduğu bu öneri, Endülüs’ün mirasına bölgenin tarihsel varlığıyla bir bütün olarak sahip çıktığını ve reddederek değil özümseyerek zenginleşecek bir coğrafi anlam arayışı içinde olduğunu gösteriyordu aslında. Infante’nin çileli hayat yolculuğunda, 400 yıl önce katliamlar ve sürgünlerle vahşi bir şekilde biten bu travmatik hikâyenin peşini bırakmayarak yaşadığı coğrafyayı sorgulayan, sorumluluk ve haysiyet sahibi bir adamın ayak izlerini görüyoruz. Yani 1492’de biten bir şey yok aslında. Hatta her şey 1492’den sonra başlıyor. Infante’nin o ayak izleri hâlâ dikkate değer şeyler söylüyor bize.

Infante yaşasaydı, Endülüslü olma hâlinin çerçevesi mutlaka daha net ve tarihsel mirasa daha uygun bir şekilde çizilecekti.

Endülüs Milliyetçiliği fikri, İspanya sınırları içinde salt otonom bir kültür adası oluşturma fikriyle sınırlı bir akım olmaktan ziyade, meseleyi daha geniş bir perspektifte ele alan, diğer kültürlerle ilişki içinde, dışlayıcı değil, tarih boyunca olduğu gibi birleştirici bir ortak havza oluşturma amacı güdüyordu. Zaten Modern Endülüs kimliği tanımı, hâlihazırda bölgede yaşayan Katolik Endülüs halkı ve Morisko kökenli yerlilerin toplamını işaret etse de kesinlikle İslami vurgudan arındırılmış bir tanım değildi. Bilakis resmi söylem tarafından sekiz asırlık mirasın reddedilmesi, bu akımın temel motivasyonlarından birini oluşturuyordu. Endülüs Milliyetçiliği, dünya kamuoyunda ve entelektüel çevrelerde bilinen, tanınan, desteklenen ve bilhassa Batılı aydınların radarına girebilen bir akım olmadı hiçbir zaman. İspanya sınırları içerisinde, mücadele biçimleri ve bu mücadeleye uygun medya servisi sayesinde görünür popüler direniş imgelerine dönüşen, sözgelimi Bask ve Katalan milliyetçilikleri, şiddet, terör ve ayrılıkçı esaslarla örülü bir pratik zemine sahiptir.

Endülüs Milliyetçiliği ise bir karşıtlık (İspanyol-Endülüs) üzerine kurulmayan, daha evrensel amaçlara uygun şekilde, ötekileştirmeden birlikte yaşamayı teklif eden, anayasal otonom talebini Endülüs mirasına sahip çıkma duygusuyla özdeş tutan bir akım olarak, milliyetçilik türleri açısından da ayrıca incelemeye değer bir niteliğe sahiptir. Bugün İspanya’da nispeten daha bölgesel merkezli ilerleyen, modern anlamdaki milliyetçilik vurgusunu da barındıran ve doğal olarak Müslümanların yekpare şekilde desteğini alamayan Endülüs Milliyetçiliği hareketinin Endülüs’ten kastı, İspanya’nın güney sınırları içindeki oldukça dar bir bölgedir. Siyasi partileri vesilesiyle parlamentoda temsil edilen Endülüs Milliyetçiliği akımının Arapçanın resmi dil olması gibi radikal teklifleri olmasa bile, yine de tarihsel kimlik itibariyle Endülüs mirasına gururla sahip çıkıyorlar. Infante yaşasaydı, Endülüslü olma hâlinin çerçevesi mutlaka daha net ve tarihsel mirasa daha uygun bir şekilde çizilecekti. Bugün bu hâliyle bile “Endülüslülük” fikrinin güçlü bir anlamı var.

Yaşasın Özgür Andalucia

Blas Infante anısına yapılmış bir heykel ve Endülüs bayrağı.
Blas Infante anısına yapılmış bir heykel ve Endülüs bayrağı.

Endülüs topraklarındaki 800 yıllık İslam hâkimiyeti, son kale Gırnata’nın 1492 yılında düşmesiyle sona ermiş gibi görünse de mücadele asla bitmedi. Endülüs halkı, 1492’yi takip eden 4 asır boyunca Hristiyan İspanyolların tahakküm ve imha politikalarına karşı kanlarının son damlasına kadar direnmeyi tercih ettiler. Dağlara çekilip gizli örgütlenmeler kurarak oluşturdukları milis kuvvetlerle her seferinde yeniden bağımsızlık kazanmak için 400 yıl boyunca mücadele verdiler. Endülüs hiçbir zaman teslim olmadı aslında. İspanyolların acımasız sivil katliamları yaparak karşılık verdiği, 1568’de 3 yıl sürecek Morisko isyanıyla başlayıp 19. yüzyıla kadar devam eden birçok isyan-başkaldırı girişimine şahit oldu kutlu Endülüs toprakları. 1808’de İşbiliye’de kurulan gizli hükümet, 1821’de yayınlanan Kadis Anayasası ve Endülüslü çiftçilerin atalarının topraklarını geri almak üzere çıkardıkları İşbiliye’deki ayaklanmanın akabinde İspanyol ordusunu mağlup etmeleri (1868) gibi birçok direniş ve geçici bağımsızlık zaferi de elde edilmiştir. Her şeye rağmen dört asır boyunca tertip edilen 11 büyük isyan, Endülüslü olma bilincini besleyen ve bu bilinci 20. yüzyıla taşıyan önemli direnç noktaları arasında sayılmaktadır. Tarihsel bilincin etkisi ve kültürel mirasın geleceğe taşınmasıyla akamete uğramadan verimli bir zemin kazanan Endülüslülük kimliği, 20. yüzyıla geldiğimizde en çok Blas Infante ismiyle birlikte anılacaktır.

Endülüslü Ahmed Blas Infante’nin sosyalist bir aydınken ihtida ederek Müslüman olmasıyla faşist Franco rejimi tarafından kurşuna dizilmesi arasında uzunca bir bağ kurabilmek mümkün. Infante, ilk gençlik yıllarından itibaren Andaluz (Endülüs) kimliği hakkında araştırmalar yaparak, hayatını doğruluğuna emin olduğu bu yol üzerine yürümeye vakfetmiştir. Manuel Ruiz’e göre; “barışçıl bir vatandaş, sade bir demokrat ve derinden ikna edilmiş bir cumhuriyetçi, bütün adaletsizlikler için savaşan, mütevazı ve kararlı bir Endülüslü” ydü o. Başarılı bir politikacı olmasının yanında, oldukça verimli bir yazı adamıydı. Daktilosunun başından geceler boyunca kalkmadan birçok kitap yazdı. Aynı zamanda yayıncılık da yapıyordu, fikirlerinin gelecek kuşaklara aktarılması adına en iyi yolun bu olduğunun farkındaydı. Durmadan yazdı ve anlattı.

1914 yılında yazılarıyla ateşlediği Endülüs mücadelesini konuşmalar, konferanslar izledi. 1916 yılında Endülüs Merkezleri’nden ilkinin açılmasıyla bu mücadeleyi taçlandırdı. 1918’de Ronda Meclisi’nde beyaz-yeşil Endülüs bayrağı ile Endülüs armasının onaylanmasının akabinde 1919’da meşhur Córdoba Manifestosu’nu kaleme aldı. 1923’te askeri darbeyle yönetimi ele geçiren General Miguel Primo de Rivera döneminde Endülüs merkezleri kapatılarak yaptığı faaliyetler de sonlandırıldı. Infante’nin Endülüs için verdiği mücadele büyük bir akamete uğrasa da bu süreçte Fas üzerinden Al-Motamid’in (Son Seville Kralı) mezarını, İslam-Endülüs ilişkilerini ve Flamenko’nun kökenlerini araştırarak Endülüs’ün anlam haritası üzerine çalışmaya büyük bir azimle devam etmiştir. İkinci Cumhuriyet’in ilan edildiği 1931 yılına kadar çalışmalarını sürdüren Ahmed Blas Infante, 1936’da patlak veren iç savaş sırasında İşbiliye sokaklarında Franco’nun askerleri tarafından kurşuna dizilirken kalbinden dünyaya doğru şu sözler yankılanacaktır; “Yaşasın özgür Andalucia!”

****

  • Not: Endülüs Marşı’nın da yazarı olan Ahmed Infante’nin -Akif Emre’nin vasiyeti olarak-külliyatını olmasa bile en azından ‘’Ideal Andaluz’’ ve ‘’Al-Mu’tamid’’ isimli kitaplarını Türkçeye çevirecek bir yayınevimiz olsaydı keşke.