Emrah çok serbest, Nihat çok genç

Emrah Serbes
Emrah Serbes

Başlığa bakıp da bir Emrah Serbes var bir de Nihat Genç var gibi anlaşılmasın, n’olur. Bucümledeki iki isimden ergen olanı Emrah Serbes, yazar olanı Nihat Genç’tir. Emrah Serbes’ide hani açıklamaları beni çok üzüyor, merkezimde duruyor diye ele alıyor değilim. Her seferindeTürkiye’yi ıskalayan ‘dünya vatandaşı ergen cinnet hali’nin en açıklayıcı tipi olduğuiçin Emrah Serbes dedim. O bir kahraman sonuçta. Kitlesinin yarattığı bir kahraman.

I.

Bir darbe girişimi yaşadık. Muhakkak görmüşsünüzdür. Televizyonlardan falan epey gösterildi. Askeri üniformalı bazı kişiler insanları öldürdü.

Uçaklar Meclis’i bombaladı, askerler Boğaz köprüsünü kapattı. İllaki görmüşsünüzdür. Toplamda 30 milyona yakın insan sokaklara çıktı. Görmediyseniz bile seslerini muhakkak duymuşsunuzdur. Baya gündem oldu.

Aslında ironik bir giriş yapmaya çalışmıyorum. 15 Temmuz’dan değil de Talat Aydemir’in ikinci teşebbüsünden söz ediyormuşum gibi cümleyle girdiğime bakmayın. Eğer çok zeki değillerse 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden haberi olmayan roman yazarları ve scorp yıldızları var bu ülkede. Onlara da meseleyi duyurmak içindi bu giriş. O yüzden hem üzerinden geçmemiz hem de scorp taifesinin de olan bitenden haberinin olmasını sağlamamız lazım. Melis kızımızın daha ilk dakikalarda ‘tiyatro bu yea’ çıkışını kimden öğrenmiş olabileceğini konuşalım istiyorum. Benim bir cevabım var; en sevdiği yazardan. Serbest atışta en birincimizden.

İki isim de birer örnek. İki isim de iktidar karşısında sert muhalefet yöntemini kendine meslek edinmiş birer star. İki isim de iktidarı her fırsatta, her vesileyle, her şekilde eleştiriyor olmakla gündemimizde yer alıyor.

‘Gezi’de burnuma su sıktı, öyleyse yıkılsın Tayyip’ görece netliğine ulaşmak için bir tür zekâya ihtiyaç var, kabul. Ne tür bir zekâ olduğunu konuşacağız. Fakat asıl durmak istediğim yer burası değil. Malum, zekâ ile yargılayamazsınız kimseyi. Fakat ahlak ile yargılarsınız. Hemen itiraz etmelerine gerek yok, sadece İslam’dan edindiğim bir düşünme yöntemi değil bu. Kadim hikâyedir yani. Hemen bütün kültürlerde falan izlerini bulabilirsiniz. Meşrebinize göre nereden çıkarmak isterseniz oradan. Bu arada say ki İslam’dan çıkardım bu temel önermeyi. Ne olmuş yani.

Bana kalırsa bu bahsi açmak niyetinde değildim. Zira 15 Temmuz gecesinden itibaren olağanüstü şeyler yaşadık. Tarihin bizzat yazıldığı koridorlarda dolaştık. Battal Gazi Destanları’nın nasıl gerçek olduğunu ayan beyan gördük. ‘Görmek zor’ dediğimiz sahnelere şahitlik ettik. O sahnelerden kastım, kamyonuyla darbecilerin üzerine yürüyen şoför mahallindeki çarşaflı teyzenin hemen yanında açık bir teyzenin oturması değil. Bu kime şaşırtıcı geliyorsa bilin ki içinde yaşadığı toplumdan en ufak bir haberi yok. Gündelik hayat zaten böyle yürüyor. Sizin o soylu devrimci(!) tavırlarınız, o köşeli nutuklarınız, o yabancı romanlardan araklanmış büyük(!) cümlelerinizin burada bir karşılığı yok. Yaşamayı da ölmeyi de biliyor insanlar. Üstelik her ikisini de doğru yerine koyarak. Bu bahsi açmak niyetinde olmayışım, tarihin tartışmasız bir şekilde efsaneyle iç içe yazıldığı bu günlerde, bu parlak hikâyeyi bulandırmaya gerek olmadığını düşünmemdir. Üç buçuk soysuz ve ardında zağarlık edenlerin kötü sesleri, şu anda tarihe yazılan okuduğumuz bu harikulade şarkıyı kirletmesin diye. Müthiş bir şarkı söylüyoruz bütün bir millet olarak. Onların kötü seslerine bakıp da şarkımızı bulandırmayalım diye yani. Fakat şarkımız bulanmasın diye alçaklığı kendine meslek edinmiş bazı ‘dünya vatandaşları’nın üzerine yürümeyeceğimiz anlamına gelmesin bu. Ne diyordu şair: Silahlarımızı gömdük ama yerini unutmadık.

II.

Tarih Gazi Mustafa Kemal’i yazdı ya, tıpkı onun gibi talih de Gazi Mustafa Kemal’den yana attı zarını. Eğer Enver Paşa’dan yana düşseydi, başka bir tarih olacaktı. Yaşadığı topraklara ‘Enverland’ adını verdiren Enver Paşa, razı geldi o tarihe. Mustafa Kemal var diye düşmanlık etmedi Ankara’daki meclise. O meclisi inşa eden iradeye, o meclisi toplayan ahlaka, o meclisi bina eden inanca kem gözlerle bakmadı.

Romanları var. Türkiye’ye sövdükçe başka dillere çevriliyor romanları.
Romanları var. Türkiye’ye sövdükçe başka dillere çevriliyor romanları.

Mekanik-matematik evren tasavvurunuzun sizi getirdiği yer burası. Her şeye hükmetmek istiyorsunuz. İstiyorsunuz ki bütün hikâye sizden yana yazılsın. İstediğiniz gibi, istediğiniz kadar, istediğiniz şekilde. İstiyorsunuz ki tarih de talih de sizden yana aksın. Diktatörlükle suçladığın adam, ‘kaderin üzerinde bir kader vardır’ diyor her vesileyle. Sen ilk kadere bile razı değilsin. Senin istediğin şekilde olmayan her şeye düşmanlık ediyorsun. Üzgünüm. Siz bu toprakların çocuklarından bahsediyorsunuz ya romanlarınızda, bir Batılı olarak yapıyorsunuz bunu. Şurada üzgün değilim, nefretiniz dolayısıyla şunu diyeceğim; Allah kalplerinizdeki hastalığı artırsın. Bu hikâye toplamda ‘Tayyip’i ölümsüz yapıyor’ diye Türkiye’ye düşmanlık etmeye, kıyısından döndüğümüz kıyameti hafifsemeye, tankların altında ezilen, paramparça olan çocukları yok saymaya zekânız da ahlakınız da yetiyor. Bir düşünün bakalım. Zekânızın yetmesinden gizli bir kıvanç duyun da ahlakınızın buna müsaade etmesinde ne bulacaksınız?

III.

Başlığa bakıp da bir Emrah Serbes var bir de Nihat Genç var gibi anlaşılmasın, n’olur. Bu cümledeki iki isimden ergen olanı Emrah Serbes, yazar olanı Nihat Genç’tir. Emrah Serbes’i de hani açıklamaları beni çok üzüyor, merkezimde duruyor diye ele alıyor değilim. Her seferinde Türkiye’yi ıskalayan ‘dünya vatandaşı ergen cinnet hali’nin en açıklayıcı tipi olduğu için Emrah Serbes dedim. O bir kahraman. Kitlesinin yarattığı bir kahraman. Kitlesinin doğurduğu yakışıklı bir çocuk o. Afili cümleleri, ‘vay be’ dedirten hikayeleri var. Bir gün görgüsü, bilgisi, okumaları onu başka bir yere götürmek isterse şayet, kitlesinin baskısı karşısında bunu aklından bile geçiremeyecek. Bu açıdan bir köle. Sapkın bir tarikatın maaşlı elemanı gibi düşünün.

  • Ticari ve siyasi açıdan kendisini üreten yapının verili sınırlarının dışına asla çıkamayacak bir meta. Uzlaşmacı siyaseti burada ortaya çıkıyor. Bunu biliyor ve buna razı geliyor. “Gerilimden besleniyor Tayyip” diyorlar ya, gerilim olmasa olmayacak hiçbiri aslında. Küfür ettikçe var olan silik bir tip yani.

İki isim de birer örnek. İki isim de iktidar karşısında sert muhalefet yöntemini kendine meslek edinmiş birer star. İki isim de iktidarı her fırsatta, her vesileyle, her şekilde eleştiriyor olmakla gündemimizde yer alıyor. Emrah Serbes, daha ziyade televizyon dizileri ve aslen Gezi Olayları sonrası ortaya çıkmış bir figür. Romanları var. Türkiye’ye sövdükçe başka dillere çevriliyor romanları. Almanca falan mesela. Bir savaşçı o. En duyulmadık küfürler ediyor iktidara. 15 Temmuz gecesi, dönen dolabı ve gizli planların tamamını hemencecik fark edip, olan biten her şeyin “tiyatro” olduğunu ifade edecek kadar zeki ve gözü kara bir savaşçı. Hemencecik dediğime bakmayın. Üç dört gün bekledi. Ya nasip diyerek neler olduğunu kolladı. Sonra hiç tereddüt etmedi. Halbuki genç kızlara da ulaştığı Facebook’tan 6 Temmuz 2013 günü “Darbe olduğunda, bize darbeci diyenler dağılır, tankın önünde biz kalırız.” diye yazmıştı. Sonra çıkıp “16 Temmuz AKP sivil darbesinin başlangıcıdır” yazdı, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden dört gün sonra. Tabi hep haklı olduğu için ‘madem sivil darbe var bebeğim yürüsene hükümetin üzerine’ diyemiyoruz. Serbes, çok zeki. Planları anlıyor. 79 milyonun üzerinde ittifak ettiği meseleye itiraz etmesine bir şey demeyiz belki ama 79 milyona hakaret etmesine “oha Emrah” deriz, diyoruz da. Bu, odur.

IV.

  • Nihat Genç öyle değil, otuz yıldır yazıyor. Otuz yıldır Anadolu’nun tam ortasından yakası açılmamış hikayeler getiriyor. Öfkeleniyor, sonra sakinleşiyor. Küfürler ediyor sonra duruluyor. Yanlış yapıyor bazen. Sonra fark edince herkesin önünde özür diliyor.

Bazen sevenlerini bile hayal kırıklığına uğratacak denli bağnazlaşıp kaba cümleler kuruyor. Fakat her şeye rağmen Nihat Genç, sahte değil gerçek. Gerçekten var olan biri. Her şeye rağmen sahici.

Nihat Genç’in sahiciliği nereden geliyor? Çünkü sevdiği kadından bahseder gibi söz ediyor Karadeniz Yaylaları’ndan. Çocukluk arkadaşını kaybetmekten korkar gibi Konya’dan bahsediyor, otuz yıldır hürmetle andığı bir büyüğünden söz eder gibi Toroslardan söz ediyor. “Tankları durduran halkın ellerinden öpüyorum” diyor, “O gece Hızır gelip yardım etti bu halka” diyor. Çünkü, “15 Temmuz gecesi itibariyle artık muhalefetimizi askıya aldık” diyor, diyebiliyor. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı şeyin günlük siyasal tartışmaların çok daha ötesinde, çok daha yukarısında olduğunu biliyor. Daha önce bilerek ya da bilmeyerek küçümsediği o halkın tankları durduran iradesi karşısında yine aynı o halkın ellerinden öperim diyor.

Nihat Genç’in sahiciliği nereden geliyor? Çünkü sevdiği kadından bahseder gibi söz ediyor Karadeniz Yaylaları’ndan.
Nihat Genç’in sahiciliği nereden geliyor? Çünkü sevdiği kadından bahseder gibi söz ediyor Karadeniz Yaylaları’ndan.

“Milyonluk böcekler” dediği halkın 15 Temmuz gecesinde kahramanca yazdığı destan karşısında önünü iliklemeyi biliyor. Neler olduğunu görüyor. Görmek değil sadece, itiraf da edebiliyor bunu. Erdoğan’ı her vesileyle eleştiren Nihat Genç, “Erdoğan yıkılacaksa Türkiye’nin yıkılmasına da ses çıkarmayabiliriz” noktasına gelmiyor. Kendi siyasi literatürünü Türkiye’nin önüne koymuyor Nihat Genç.

V.

İki isim üzerinden tek bir meseleye odaklanalım istiyorum. Hani yandaş(!) yazarız diye Emrah Serbes, doğrudan bizim çağrımızı “tiyatro bu yea” diye karşılayabilir. Ona gerçekten yaşayan bir adamı göstererek anlatmaya çalışıyoruz meseleyi. Bu da olmazsa sonraki adımımız grafikler... Grafiklerle anlatmayı deneyeceğiz artık. Aslında ben de itiraf edeyim, Emrah’a göstermek zorunda olmasaydım Nihat Genç’in tavrında öyle konuşmaya değer bir taraf olmadığını söyleyebilirim. Türkiye’den başka vatanı da gidecek yeri de olmayan hepimiz gibi normal, olması gereken, olağan bir tavır bu. Başka ne olabilirdi ki...

Emrah Serbes’in yanıldığını tevekkülle ummak istediğim yer şurası; o sanıyor ki ortada Türkiye kalmayınca kullanışlı muhalif bir papağan olarak Emrah Serbes hala teveccüh görecek.

Almanlar kendisini saygıyla ağırlayıp fikirlerine ve asil(!) tavrına falan hürmet gösterecek. O sanıyor ki sahne ortadan kalktığında, spotlar hala onu gösterecek. Yanılıyor. Olacağı şu; Hikaye -Allah göstermesin- bittiğinde Emrah Serbes’i de “o cahil ve sürü” halkla birlikte gömecekler.

Tevekkülle ummak istiyorum dedim. Çünkü diğeri daha acı. Ki sanıyorum gerçekte olan da bu. Kafası çalışmıyor değil, çalışıyor. Sadece kalbi çalışmıyor. Neler olup bittiğini biliyor. “Tiyatro bu yea” derken aslında Tayyip düşmanlığı yapmadığını o da biliyor, ben de. Aslında neye düşmanlık yaptığını o da biliyor, herkes de. Bunu da bir zamanlar muhabiri olmaktan her zaman gurur duyduğunu söylediği proje gazetesine bakarak anlamak mümkün. Büyük bir hesabın,Türkiye’ye serpiştirilmiş küçük parçaları bunlar. O yüzden Anadolu kıtasında yaşayan ve yaşatılan hiçbir değere tebessümle baktığını görmedik bugüne kadar. Eşcinselleri savunurken de, cemaat kanalına çıkıp hükümeti eleştirirken de gösterdiği hassasiyeti göstermiyor, gösteremiyor bir türlü Türkiye’ye.

Vazifesine sadakatine saygı duyulsa yeridir. Bize ne. Ama bu kez fena açığa düştü Emrah Serbes. Toma’nın önünde çektirdiği o zafer pozları da, tankların üzerine yürürüz yuvarlamaları da, bütün bir gençliği zorbalığa karşı ses yükseltmeye davet eden o Vendetta bakışları da boşa düştü. Ve bir kez daha anlaşıldı ki Emrah aslında yoğ imiş.

Ne demiştik? Kafası çalışıyor, çalışmıyor değil. Kalbi çalışmıyor.