Dur ey zaman! Ne güzelsin!
Zaman eskidir, insan ölümlü. Dr. Faust, bilme tutkusuyla yaşadığı hayatını, arayışlarla derinleştiren, düşüncenin koridorlarında zihnini adımlayan ve ruhuna iradi olarak yüklediği ıstırabıyla kendi kamburunu sırtlanan bir âdemoğludur o hâlde. Goethe ömrünü adadığı eserinin başkarakteriyle, şeytana teslim olurken başımıza gelenlerin de resmini çizecektir. Bir gece bunalımlarının içinde yürüyüş yaparken aniden ayağı sendeler Faust’un. Mefisto (şeytan) ile Faust (insan) ilk olarak burada karşılaşacaktalardır. İnsan şeytanını çağırır.
“Ruhların dünyası kilitli değildir, kapalı olan duyuların dünyasıdır yalnızca, yüreğinse ölü! Kalk öğrenci, kaygısızca yıkamaya git ölümlü gönlünü sabah şafağında!”
Faust
İnsanın savaşı mutlak sona kadar devam eder, adımladığı dünya adlı bir duvardır, bulduğu tüm çatlaklardan sızarak kendini arayacaktır elbette. Zaman bir boşluktur içinde, aslında yurtsuzdur insan ama yerini bilir. Bilir ve korkuyla ümit arasında bir yerde bekler yine de. Ademoğlunun kulağına fısıldanan sır öyle söyler; dünya meydanında herkes yenik, mağlup olmayansa yalnızca ölümdür. Bu böyledir; insan şeytana değil, ancak kendi şeytanına yenilir. Arzularının esiri, erdemlerinin yolcusudur. Elhâk; insan diriltilmiştir!
İnsan şeytana değil, ancak kendi şeytanına yenilir. Arzularının esiri, erdemlerinin yolcusudur. Elhâk; insan diriltilmiştir!
İnsan ile şeytan arasında yapılan anlaşmanın şartları yeryüzü kurulduğundan beri aynı; insan dünyayı arzular, şeytan da bunun karşılığında ruhunu ister ondan. İyilikle kötülük arasındaki o bitimsiz savaşın fitilini bulabiliriz burada. Evvelemirde Âdem ile Havva’ya gidilir ki, kuşatıcı bir anlamın içinden konuşabilsin dilimiz.
Yasaklanan şey, akılla kavranır ama arzuyla kurcalanır. Şeytanın “insan”ın aklını kışkırtarak, onu dünyaya yani “daha aşağıda olan”a indirmiş olması mühim. Bunun, sözgelimi sınanmışların erdemiyle açılacak bir yolun, insanın ait olduğu yerde ikâmet etmesine vesile kılınması gibi anlamları var.
Zaman eskidir, insan ölümlü. Dr. Faust, bilme tutkusuyla yaşadığı hayatını, arayışlarla derinleştiren, düşüncenin koridorlarında zihnini adımlayan ve ruhuna iradi olarak yüklediği ıstırabıyla kendi kamburunu sırtlanan bir âdemoğludur o hâlde.
Goethe ömrünü adadığı eserinin başkarakteriyle, şeytana teslim olurken başımıza gelenlerin de resmini çizecektir. Bir gece bunalımlarının içinde yürüyüş yaparken aniden ayağı sendeler Faust’un. Mefisto (şeytan) ile Faust (insan) ilk olarak burada karşılaşacaktalardır. İnsan şeytanını çağırır.
İlk sendelediğinde, yani ilk “acaba?” dediğinde, yenilgiden dönerken mesela. O halı ayağının altından çekildiğinde, en zayıf anında, balın içindeki zehri sevmeye başladığında ya da uçurumlara göz süzdüğünde. Ayağının sendelediğini gören Mefisto, en zayıf anında yakaladığı Faust’a bir teklifte bulunur. Faust’u bilgiye duyduğu ihtirastan, dünyanın yaşlılığından yorgunluğundan ve kalbine saplanan tüm sıkıntılardan kurtaracaktır. Karşılığında bir bahis açılır elbette. Şeytanla pazarlık başlamıştır. Faust pazarlığı.
Şeytanın vaadi bellidir. Faust’a dünyayı verecek, eğer Faust “dur ey zaman, ne güzelsin” derse, yani zamanın geçmemesini dilerse, ruhu/benliği şeytana ait olacaktır. Mefisto, dünyevi hazlardan, mutlu anlardan ve parlak prangalardan örülmüş bir çember hediye eder Faust’a. Hikâye başlar. Faust aslında bir yolculuğa çıkmıştır. “Gerçek insan”a ulaşma gayesidir bu. Kendi içindeki iyi ve kötünün savaşı da başlamıştır böylelikle.
- Kötülükler içinde yüzerek dolaşır dünyayı. Mefisto hep yanındadır. Bazen vicdanının sesine, bazen şeytanın sözüne kulak verir. Batar ve çıkar. Cadı kazanlarından sihirli iksirlere, ücra meyhanelerden şatafatlı saraylara, iradi aldanmalardan imkânsız aşklara kadar uzun bir boşlukta sallanıp durur ruhu.
Faust yaptığı bütün hatalara, gösterdiği zayıflıklara ve içine düştüğü kötülüklere rağmen “insan” kalmaya devam etmenin simgesidir. İçindeki erdeme tutunarak kalbinden güç almış, şeytanın hizmetkârı olmayı da onunla birlikte aynı yolda yürümeyi de kabul etmemiştir.
Ateş çamuru yakmaya çalışır. Ama ruhunu şeytana satmamak için direnen Faust, Mefisto’nun duymak istediğini söylemez ona. “Ey zaman, geçme dur, öyle güzelsin ki!” cümlesine şahit tutmaz dilini. Çok günah biriktirse de dünyaya kapılmaz. Sonra bir bataklık görür Faust, dünya adında bir bataklık, işte orayı bayındır bir ülke yapmayı hayal ettiği anda dökülür ağzından o sözler; “Ey zaman… Dur! ne güzelsin!”