Bizi ne ayırabilir?

Piyade Kaymakamı (Yarbay) İsmail Hakkı Bey'in kızı olan yazar Samiha Ayverdi, 25 Kasım 1905 tarihinde İstanbul'da doğdu.
Piyade Kaymakamı (Yarbay) İsmail Hakkı Bey'in kızı olan yazar Samiha Ayverdi, 25 Kasım 1905 tarihinde İstanbul'da doğdu.

Bosna’daki Barış Yürüyüşü Marş Mira’ya katılan Türk gençlerindeki buruk ama cesur ve dik duruşlu yürüyüşü tanıdım. Filistin’de Türk bayrağına sarılarak ölmeyi vasiyet eden 27 yaşında Muhammed Şerif Bedvan’ı kazıdım zihnime. Hangisi bizim hikâyemiz değildi? Peki bizi ne ayrı düşürebilir ölümlerimiz bir, kavgamız bir, düşmanımız birken? Hiçbir şey.

“Rumeli’yi elimizden götüren Balkan Harbi’nde altı yaşında idim. Bağdatları, Basraları, Halepleri, Şamları kaybettiğimizde dokuz yaşındaydım. Bütün o bizim olan vilayetlere valilerin gittiğini çok iyi hatırlıyorum. Hele siyonizmin göz dikip kol gezdiği Filistin mutasarrıfına, Sultan İkinci Abdülhamid’in, uyanık olması için, mabeyinden, telgrafın bizzat başına geçerek talimat verdiği.”

Haritaların gözümde bir değeri yok. Makedonya boyunca Yahya Kemal’den ezberimde tuttuğum, “Üsküp ki Şar dağında devamıydı Bursa’nın”


Samiha Ayverdi’nin ilk baskısını 1985’te yapan Ne idik Ne Olduk isimli kitabı böyle söylerken ben, Misaki Milli’yi düşünüyorum. Sınırların çerçevelere sığacak kadar gerçek olmadığını biliyorum. Haritaların gözümde bir değeri yok. Makedonya boyunca Yahya Kemal’den ezberimde tuttuğum, “Üsküp ki Şar dağında devamıydı Bursa’nın”, deyişindeki güçlü gerçeği gördüm bana yeter. Bosna’daki Barış Yürüyüşü Marş Mira’ya katılan Türk gençlerindeki buruk ama cesur ve dik duruşlu yürüyüşü tanıdım. Filistin’de Türk bayrağına sarılarak ölmeyi vasiyet eden 27 yaşında Muhammed Şerif Bedvan’ı kazıdım zihnime. Hangisi bizim hikâyemiz değildi? Peki bizi ne ayrı düşürebilir ölümlerimiz bir, kavgamız bir, düşmanımız birken? Hiçbir şey.

Kitaplardan taşan gerçek

“Zavallı, daha eline kalem kitap alırken, tarih olarak, mefahir olarak, Etiler, Sümerler, Hititler gibi uydurma ataların ağırlığı altında ezilmiş Selçuklu ve Osmanlı’yı tanıma fırsatı bulamamış, bereket versin ki İstiklal Savaşı’na yabancı bırakılmamıştır.” Samiha Ayverdi için “Tasavvuf, tarih şuuru ve medeniyet inşası İstanbul olan bir insandır.”deniyor. Bütün bu acı kayıplardan, devletin şeref ve haysiyetine inmiş darbeleri günümüz genci nasıl görecek, diye sorarken Ayverdi; ben eğitim hayatım boyunca önüme hiçbir zaman katılmayacağım şekilde konulan okul kitaplarını düşünüyorum. Zihnim uzaklaşıyor…

  • Lisedeydim. İdeolojisini gözünüze gözünüze sokan, müfredat tarih kitapları ve basın yayın yani kültürel iktidarı arkasına alarak derslerinde göz açtırmayan hocaların kim olduğunu anlamaya başladığım günler…

Mesela milli güvenlik derslerindeki o gerilimli anlardan, hocanın yani askerin yıllar sonra dahi bağlantıyı hala kuramadığım şekilde çarşaflı bayanların namusunu hafife alıcı konuşmalarından, haksızlıklarından rahatsız olduğumu belirtince dersten atılmıştım. Dil devrimini ele alırken, Arap harflerini ve Arap dilini aşağılayarak konuyu İslam’ı küçümsemeye her fırsatta getirebilen tarih hocam vardı bir de. Dayanamamış, itiraz etmiştim. Birden masasından suratıma doğru tarih kitabını fırlatmıştı. Önümdeki cemaatçi çocuklar yemin ederim susuyorlardı. Başlarını önüne eğiyor ve benden nefret ediyorlardı. Hep de nefret ettiler.

Sonra ben başka kaynaklardan başka yerlerden Selçuklu ve Osmanlı’yı duymaya başlıyordum. Kitaplardan ve hayallerden bir harita ile Türkiye’yi kuruyordum düşlerimde. Samiha Ayverdi’yi bu zamanlardan bilirim. Kubbealtı Neşriyat’ın yaptığı güzel hareketlere buradan aşinayım.

Ayverdi, ilk kitabını 1938 yılında yazıyor.
Ayverdi, ilk kitabını 1938 yılında yazıyor.

CHP ve Samiha Ayverdi

1905 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ayverdi, ilk kitabını 1938 yılında yazıyor. Kırktan fazla eser, roman ve hikâye yazarak başladığı edebî hayatına tarihi ve sosyal içerikli biyografi, hatıra, mektup, makale türünde eserlerle devam eden diri bir zihin. Tarih, tasavvuf edebiyat ve felsefe sahasında kendini geliştiriyor. Uzun soluklu, azim ve çalışmayla geçen bir ömür. Ne İdik Ne Olduk kitabında ilerlerken bir sayfa özellikle dikkatimi çekiyor.

“27 senelik keyfi ve gayri milli hatta gayri insani bir zorbalık anlayışı ile tarihi ve manevi değerleri kıra kopara, millet nezdindeki itibarını eritmiş ve tüketmiş olan halk partisi…Parti adının delalet ettiği isme rağmen, halktan kopmuş, halktan yana olamamış; hiçbir zaman halkın nabzını ele almak, onun milli zaruret, vicdani ihtiyaç ve tarihi istikametince çizilmiş bir siyasi, idari, vicdani ve içtimai istikameti olamamıştı.”

Türkiye’de tek parti rejimi özellikle 1925’ten sonra bütün demokratik talepleri yok ediyor.
Türkiye’de tek parti rejimi özellikle 1925’ten sonra bütün demokratik talepleri yok ediyor.

Türkiye’de tek parti rejimi özellikle 1925’ten sonra bütün demokratik talepleri yok ediyor. Avrupa’da yükselen faşist rüzgârlarıyla daha da totaliterleşen bir yapı var o yıllarda. Ekonomi desen fena. Ellerine bulaştırdıkları bir Varlık Vergisi sonra.

Halk bu korkunç dönemi unutmaz. Müslümanın yanında durmak çok zor gelirken, açıkça halkın kafasına silah dayamış bu partiyle yol almaya çalışanlar geliyor aklıma.


Yakup Kadri yazmıyor muydu zeytinyağı piyasasını tekelinde tutan bakanları, karaborsacıları kollayan valiyi? Halk bu korkunç dönemi unutmaz. Müslümanın yanında durmak çok zor gelirken, açıkça halkın kafasına silah dayamış bu partiyle yol almaya çalışanlar geliyor aklıma. İktidar olmak için her rüzgâra dümen kıran, her kaba giren insan olduğunu bilerek sana koşacak kitleler beklememelisin. Sandıklardaki “hile”, halkın seçimine saygısızlık, darbe gecesi partinin tavırları. CHP her zamanki yerinde.

Sermaye ne kadar el değiştirdi?

Yalılardan geçince vapur, tarihe dönüyorum. Yıldız Sarayı’nı ve hazinelerini Sırp, Bulgar ve Yunan Çeteleri ile birlikte soyan İttihatçılar.28 Şubat’ta bankaları boşaltan hortumcular. 15 Temmuz darbesinde ülke ekonomisi nereye geldi bunu umursamayanlar ve daha bir sürü şey. Sermaye sizce ne kadar el değiştirdi? Yalılarda kimler yaşıyor? Seçime oy veren halkın ekonomik durumu nedir?

Bunlar sadece bir kitabın beni alıp götürdüğü yazılar. Yoksa henüz yaşım genç derken bir gecede nasıl Yıldız Sarayını kuşattılarsa, 15 Temmuz’u da bir gece içinde göstermediler mi hepimize. “Osmanlı Hanedanı 1924’te memleketten sürüldüğünde…” diye devam ediyor kitap. Ne İdik Ne Olduk okunması gereken bir kitap.