Bir kare, iki dünya
Son kartpostalımız, on dokuzuncu yüzyılın ilk yıllarındaki, Saraybosna’nıngünlük hayatından bir kareyi içeriyor. Bu şehre, artıksayısını bile hatırlayamadığım kadar çok gittim. Mahalle mahalle,sokak sokak dolaştım. Ancak bu kareyi ilk kez gördüm.
Yıllardır, Rumeli kartpostalları biriktiriyorum. Orijinal Selanik, İşkodra, Manastır, Adakale, Yanya ve Saraybosna kartları. Şehirlerden genel görünüm ve hayatın içinden manzaralar.
Çoktan solup gitmiş insan yüzleri. Bu kartların büyük bölümü postadan geçmiş. İçlerinde birkaç farklı ülke, şehir ya da ev görmüş olanlar bile var. Böylesi bir arşivin oluşumunda, efemerayı iyi bilen ve bizlere bu merakı aşılayan, muhterem bir büyüğümüzün çok büyük katkıları oldu.
Son kartpostalımız, on dokuzuncu yüzyılın ilk yıllarındaki, Saraybosna’nın günlük hayatından bir kareyi içeriyor. Bu şehre, artık sayısını bile hatırlayamadığım kadar çok gittim. Mahalle mahalle, sokak sokak dolaştım. Ancak bu kareyi ilk kez gördüm.
Fotoğraf, Saraybosna’nın ilk büyük köprülerinden biri olan, Şeher Çehaya’da çekilmiş. Şeher Çehaya, şehir idarecisi demek. Şeheriya ise şehirlik.
Fotoğrafın çekildiği yer hakkında, elbette, üç aşağı beş yukarı bir fikrim vardı. Bununla birlikte, “burada bir şeyler fazla” diye düşünüyordum. Kartpostalı, Saraybosnalı olan eşimle birlikte inceledik. O da benzer düşüncelere sahipti.
İşin nereye varacağını merak ederken, telefon jokerini kullanıp, Saraybosna’daki akrabalarımızı aradık. Tam tahmin ettiğimiz gibi… Fotoğraf, Saraybosna’nın ilk büyük köprülerinden biri olan, Şeher Çehaya’da çekilmiş. Köprüyü Şeheriya olarak isimlendirenler de olmuş. Şeher Çehaya, şehir idarecisi demek. Şeheriya ise şehirlik.
Köprünün ismi netleşince, kütüphanemde ufak bir araştırma yaptım. Hepsinden bahsedeceğim ama önce kartta görülmeyenlerden başlayalım.
Şeher Çehaya Köprüsü, bu karede yer almayan, şehrin iki sembolü arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Yüzünüzü Kovaçi’ye çevirdiğinizde; Şeher Çehaya Köprüsü’nün solunda Viyeçnitsa Kütüphanesi ve sağında İnat Evi yer alır.
Bir de fotoğrafta yer alıp da, bugün göremediklerimiz var. Kartın en üst kısmında, cami minaresinin solunda kalan beyaz bir bina var. İşte o bina, bugün neredeyse yok olmuş.
‘Hastahane’ ya da ‘Vakufska Bolnitsa’ (Vakıf Hastanesi) olarak isimlendirilen bu bina, 1866 yılında inşa edilmiş. Hastalar, Müslüman, Sırp ya da Hırvat ayırt edilmeksizin, 1879 yılına kadar ücretsiz tedavi edilmiş. Kırk yataklı hastanenin finansmanı, Osmanlı idaresindeyken, Gazi Husrev Bey Vakfı tarafından karşılanıyormuş. İdare Avusturya-Macaristan’a geçince, verebilenlerden ücret alınmaya başlanmış. Muhtaçların giderleri ise vakfın yanı sıra, Şehir İdaresi (Zemaljska vlada) tarafından karşılanmış.
Dönemin modern teknolojisine sahip olan Hastahane, 1891 yılında Dr. Karl Bayer’in gerçekleştirdiği, Bosna Hersek’in ilk beyin ameliyatına da ev sahipliği yapmış. İlerleyen yıllarda, ruh ve sinir hastalıkları için tedavi merkezi haline getirilmiş. İkinci Dünya Savaşı sonrası okul olarak da kullanılmış. 1980’lerde ise şehrin fakirleri burada kalmaya başlamış. 2008 yılında ulusal anıt ilan edilen bu bina, bir bölümü yıkılmış, bir taş yığını halinde. Tamamen çökmesi, hiç de uzak değil.
- Kartpostaldaki minare, Nadmlini ve Halilbaşiç Caddelerinin kesişme noktasındaki, Değirmenüstü Camii’ne (Nadmlini dzamija) ait. Tekkesi bulunan ve üç tarafı mezarlıkla çevrili olan bu cami, hala dimdik ayakta bulunuyor.
Yeniden, köprüye dönelim.
Şeher Çehaya Köprüsü'nün, ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığına dair kesin bir bilgi yok. Çeşitli rivayetler var. Kimisi 1585/86’yı, kimisi 1620’yi işaret ediyor. Kimisi dönemin şehir idarecisi Hacı Hüseyin Hociç’in, kimisi de Aliya Hafizadiç’in yaptırdığını rivayet ediyor.
Hacı Hüseyin Hociç’in yaptırdığını söyleyenler, şunu da söylüyorlar: Köprüyü yaptırmaya başlamış ama tamamlamaya ömrü yetmemiş. Köprü inşaatı durdurulmuş. Bunun üzerine, iş için İstanbul’a giden ve orada evlenen, oğlu Mustafa Saraybosna’ya dönmüş. Köprüyü tamamlamış.
Bir de şu var: Hacı Hüseyin Hociç, köprünün ayaklarından birine büyük bir pırlanta saklamış.
Herhangi bir hasarda, masraflarının buradan karşılanmasını istiyormuş. Fakat bir gün o pırlanta çalınmış. Hırsız kısa zamanda yakalanmış ve suçunu itiraf etmiş. Pırlantayı, âşık olduğu kıza hediye etmek için çaldığını söylemiş. Kadı genci affetmiş ama pırlanta bir daha eski yerine konmamış.
Köprünün Aliya Hafizadiç tarafından yaptırıldığını söyleyenler ise arşiv kayıtlarına yaslanıyorlar. Mostar’daki Şehir Arşivi’nde, şair Hâdi’nin (Nihâdi), bu köprüye atfen kaleme aldığı, şu mısralar yer alıyor:
“Aliya ki Hafizadiç denilir,
Bu hayrı Allah için yükseltir,
Köprü bu şekilde inşa edilir,
Dünyayı dolaşanlar bile görmedi böylesini,
Köprü inşa edildiğinde.
Hâdi şöyle söyledi:
“Bu harika bir geçiştir.”(1585/86)
Hangi rivayet doğrudur, tam olarak bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz bir şey var: Bu kartpostal, iki ayrı dünyayı, iki ayrı medeniyeti bir kareye sığdırmış. Bir tarafta zar (çarşaflı) ve feraceli Müslüman kadınlar ve genç kızlar var. Yanlarından, geleneksel giysileri ile ot yüklü beygiri çeken, bir Müslüman erkek geçiyor. Köprünün, Mustay Paşa Meydanına bakan, sol başında fötr şapkalı ve takım elbiseli bir grup erkek var. Belki Avusturyalılar, belki de Hırvatlar. Milliyetlerinden emin olmasak da, Müslüman olmadıkları kesin.
Bu böyledir: Kaybettiklerimizi hatırladıkça, elimizde kalanlara daha sıkı sarılırız. Zorluk anlarında, geride kalan güzel günler akla gelir. Bu bize güç verir, umut verir. Kim bilir, belki de Rumeli’ne düşkünlüğümüz bundandır.