Bereketzade Ali Efendi'nin avlusundan Galata'ya bakmak
Galata denildiğinde aklına cami gelen var mıdır acaba? Galata denince, benim aklıma birbirine çok yakın, küçük camiler gelir hep… Zamanında bu çevrede yaşayan insanların hayatlarını merak ettiren camiler... Bazısı aynı sokakta karşı karşıya, bazısı kuytuda, bazısı bir sinagogun üç beş adım uzağında…
Galata, çoğu kişiye kendine ısmarladığı bir günü çağrıştırır. Kimileri için henüz gidilmemiş bir turistik mekândır.
Kimilerine ise Galata Kulesi’ne çıkmak için sıra beklemeyi, fotoğraf çekerken kule tam çıksın diye şekilden şekle girmeyi, meydanda içilen bir bardak çayı anımsatır. Kimileri için İstiklal Caddesi’nden Karaköy’e inerken bir duraklama yeridir, kimileri için Bankalar Caddesi’nden çıkan dik yokuşların zirvesi...
Galata denildiğinde aklına cami gelen var mıdır acaba? Galata denince, benim aklıma birbirine çok yakın, küçük camiler gelir hep… Zamanında bu çevrede yaşayan insanların hayatlarını merak ettiren camiler... Bazısı aynı sokakta karşı karşıya, bazısı kuytuda, bazısı bir sinagogun üç beş adım uzağında…
İçlerinden en çok ilgimi çekense, Bereketzâde Ali Efendi Camisi. Beyoğlu’na yapılan ilk cami olarak bilinen bu şirin yapının hikâyesi bana ilginç ve hüzünlü gelir hep. Bereketzâde Hacı Ali Bin Hasan, İstanbul’u fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından Galata’ya dizdar olarak görevlendirilir. Dizdar Bereketzâde Hacı Ali, göreve başladıktan hemen sonra, Galata Kulesi’nin yanı başına kendi adını taşıyan bir cami, bir medrese ve bir de çeşme yaptırır. Semtin şu anki havasına bakınca şaşırtıcı gelse de, zamanında bu çevrede kalabalık bir Müslüman topluluk yaşamaktaymış.
Benim içinse, bu hikâyenin hüzünlü olan kısmı Tanzimat Dönemi’yle başlıyor. Bu dönemle birlikte mahallenin Müslüman nüfusu gitgide azalıyor. Caminin şimdiki imamının anlattıklarına göre, Bereketzâde Ali Efendi Camisi Cumhuriyet’in ilk yıllarında, diğer pek çok cami gibi ibadete kapalı kalmış, 1950’li yıllarda ise medresesiyle birlikte yıkılmış. İlerleyen zamanlarda da caminin boşluğu otopark olarak kullanılmış, çeşmesi yerinden alınıp Galata Kulesi’nin yanına taşınmış, avlusundaki mezarlar kaybolmuş... Hikâyenin ilginç kısmı ise, 2007 yılında caminin yeniden inşa edilmesiyle başlıyor. Eskisi kadar geniş bir alana sahip olmasa da, avlusundaki mezarlar kaybolsa da, çeşmesi hâlâ kendisinden ayrı dursa da bu küçük cami, Beyoğlu’nun ilk camisi olarak Galata’daki varlığını yeniden sürdürmeye başlıyor.
Camiye dair bir diğer ilginç nokta da, Galata Kulesi’nden caminin minaresine varan ve buradan da Karaköy eski limanına inen, ancak bir kişinin geçebileceği kadar dar, gizli bir geçit olması. Günümüzdeyse, bu geçidi kullanmak şöyle dursun, geçide ulaşmak bile mümkün değil, hatta bazı meraklı ziyaretçiler için bu amaçla yapılacak denemelerin bile oldukça tehlikeli olduğu konusunda uyarıyor caminin imamı.
Galata ziyaretçilerinin ilk duraklarından biri olmasa da, bu güzel cami bence Galata’nın en sıcak noktalarından biri ve biraz da semtin ruhuna ayak uydurmak zorunda kalmış bir mekân... Caminin sabit bir cemaati yok, ancak boş kaldığını da söyleyemeyiz. 4-5 adım karşısındaki hastane sayesinde sabah namazlarında hastane çalışanları ve yatılı hastalardan oluşan küçük bir toplulukla namaz kılınıyor. Havanın aydınlanmasıyla birlikteyse, caminin etrafı gittikçe kalabalıklaşıyor. Galata’nın öğlen kalabalığı camiye de yansıyor. Kule ziyaretçileri, hastaneye gelenler, refakatçiler derken öğle namazı böylelikle caminin en kalabalık vakti oluveriyor. İkindide de devam eden bu canlılık, akşama doğru azalmaya başlıyor ve camideki ses, nefes yavaş yavaş kesiliyor…
- Havanın kararmasıyla birlikte, sokaklardaki hareketlilik kafelere, barlara geçiyor… Sokaklar boşalıyor, semtin kısılan sesinin yerini müzik sesleri alıyor. Bereketzâde Ali Efendi Camisi’nde ise bu saatlerde 5-6 kişilik bir cemaatle akşam ve yatsı namazları kılınıyor.
Sabah saatlerine doğru müzik sesleri susuyor. Galata’nın boş sokakları, gece boyu devam eden müzik seslerinin yorgunluğunu üzerinden atamadan, Bereketzâde Ali Efendi Camisi’nin minaresinden ezan sesi yükseliyor. Simitçiler sokaklardaki mesailerine başlıyor, börekçiler dükkânlarını açıyor; öğrenciler, caminin bir sokak aşağısındaki okula doğru yürüyor, hastalar hastaneye geliyor, Galata Kulesi’ne çıkmak için gelenler yavaş yavaş kuyruk oluşturuyor. Galata’da gün, her sabah yeniden işte böyle başlıyor…