Rotalarıyla İstanbul: Nişantaşı
İstanbul denince akla gelen yazarlardan biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur kitabında çok güzel bir anlatım yapıyor: “İstanbul, İstanbul, diyordu. İstanbul'u tanımadıkça kendimizi bulamayız.” Tanpınar’ın da dediği gibi İstanbul insanın kendini tanıması için eşsiz fırsatlar sunuyor. Kentin sokaklarını arşınlarken ansızın bir Roma sarnıcına denk gelebiliyor, Osmanlı’nın inşa ettirdiği bir yapıda alışveriş yapabiliyor veya Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarını hatırlatan bir yapıyla karşılaşabiliyorsunuz. Özellikle de Tarihi Yarımada’da veya ona yakın semtlerden birindeyseniz İstanbul sizi her an bir sürprizle şaşırtabiliyor. İstanbul’un bu çok katmanlı kültürel yapısının içinde kendinize sürekli yeni deneyim rotaları oluşturabiliyor, bir flâneur (flanör) edasıyla keşifler yapabiliyorsunuz.
Yürürken kimi zaman yere kimi zamansa göğe dikkatli bakmanız gereken İstanbul’da neden farklı rotalar oluşturarak size yeni deneyim imkanları sunmayalım dedik ve ortaya bu seri çıktı: Rotalarıyla İstanbul. Her içerikte başka bir semte odaklanacağımız seride, kimi zaman mimari yapıları kimi zaman güncel bir sergiyi anlatacak, kimi zamansa artık var olmayan bir eserin hayalini birlikte kuracağız.
Serimizin ilk yazısında tabiri caizse oku çok ileriye attığımızı ve bir rekora imza attığımızı düşünüyor ve bu nişan almayı onurlandırmak için diktiğimiz “nişan taşı”nı konu ediniyoruz. Eğer bu hikaye size tanıdık gelmiyorsa moda ve alışverişin kalbinin attığı yerlerden biri olan Nişantaşı’nın yeni bir yüzünü keşfetmek üzeresiniz demektir. Gelin semtin hikayesine birlikte kulak verelim.
Osmanlı’nın son dönemlerine kadar padişahların ava veya atış talimi yapmaya geldiği yer olarak anılan Nişantaşı adını, padişahların en uzağa attıkları okların düştükleri yerlere anıtsal olarak dikilen nişan taşlarından alıyor. Bu nişan taşlarından pek çoğu günümüze ulaşırken bizlere de yakın ama bir o kadar da uzak bir dönemin yaşamını hatırlatmaya devam ediyorlar. Biz de rota yazımıza başlangıcı semte bir padişah tarafından dikilen ilk nişan taşı ile yapalım.
Semte dikilen ilk nişan taşı: III. Selim Nişan Taşı
O dönemlerde henüz atış talimlerine ev sahipliği yapan ormanlık araziye ilk nişan taşı 1791’de III. Selim tarafından diktiriliyor. Günümüzde Teşvikiye Camii’nin avlusuna girerken sağ tarafta görebileceğiniz nişan taşının üzerinde 11 beyitlik bir kitabe yer alıyor. Başlığı dikdörtgen formda olan ve mermerden üretilen taşın üzerinde yaprak motifli bezemeler bulunuyor. Nişan taşını gördükten sonra avluya doğru adım attığınızda tüm sade ama görkemli haliyle Teşvikiye Cami ile karşılaşıyorsunuz.
Teşvikiye Cami
Teşvikiye Cami’nin hikayesi ise avlusundaki nişan taşıyla birlikte gelişiyor. Talim alanı olarak rağbet gören bölgeye geziler sırasında padişahın namaz kılması için bir mescit ihtiyacı ortaya çıkıyor. Böylece 1795’te nişan taşının yanına III. Selim’in emriyle ahşap bir mescit inşa ediliyor. Henüz herhangi bir yapının bulunmadığı bir dönemde inşa edilen mescit, semtteki ilk yapı özelliğine de sahip oluyor.
Mescidin inşasını takip eden yıllarda Topkapı Sarayı yerine Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’nın kullanılmaya başlanması, hanedan üyeleriyle devlet görevlilerinin bölgeye yerleşmesine ve bölgedeki nüfusun artmasına neden oluyor. Hem bakım zorlukları hem de kişi sayısına göre yetersiz kalması sebebiyle mescit 1854’te Sultan Abdülmecit’in emriyle genişletiliyor ve görenlerin yeni baştan inşa edildiğini düşüneceği kadar yenileniyor. Selatin camilerden biri olan Teşvikiye Cami’ye ikinci büyük düzenleme II. Abdülhamit Dönemi’nde yapılıyor. Sultan Abdülmecit’in yaptırdığı camiyi bozmak istemeyen II. Abdülhamit, yapının ön tarafına yeni bir yapı yaptırarak üzerine kubbe oturtulmasını istiyor. Camiye son cemaat yeri ve hünkâr mahfili kısımları eklenirken yeni bir minare inşa ediliyor. Dışarıdan görülmesini engelleyecek şekilde kafesli pencereleri bulunan hünkar mahfilleri, merdivenlerle çıkılan son cemaat yeri, korint başlıklı 4 sütun ile tasarlanan girişi bulunan Teşvikiye Cami, son dönem eserlerinden biri olduğunu kulağımıza fısıldıyor.
Sultan II. Mahmut Nişan Taşı
Caminin içini gezdikten sonra avluda sizi bekleyen diğer bir nişan taşı ile karşılaşıyorsunuz. İlk nişan taşının dikilmesinin üstünden 20 yıl geçtikten sonra Sultan II. Mahmud tarafından aynı bölgeye bir nişan taşı daha diktiriliyor. 16 beyitlik kitabesi olan nişan taşı, kare formlu alçak kaide üzerinde inşa ediliyor.
Teşvikiye Palas
Caminin avlusundan dışarı çıkıp Teşvikiye Caddesi üzerinde yürümeye başladığınızda birbiri ardına dizilen apartmanları fark ediyorsunuz. Bu apartmanlar arasında en ilginçlerinden biri ise yan cephesine ördüğü duvarla ekstra bir balkon alanı oluşturan Teşvikiye Palas. Toplamda 8 kattan oluşan Teşvikiye Palas, çatıda dairesel olarak sonlanan çıkması ile de dikkatleri üzerinde topluyor. Yapının önünde uzun uzun izleme imkanı bulamasanız bile yan apartmanla yaşadıkları cephe sıkıntısına buldukları ilginç çözüm ile bu yapıyı mutlaka incelemenizi tavsiye ediyoruz.
Sayın Apartmanı
Teşvikiye Palas’a caminin olduğu tarafta baktıktan sonra karşıya geçtiğinizde hemen yanıbaşında duran Sayın Apartmanı ile karşılaşıyorsunuz. Caddeye sıfır olarak tasarlanan bu apartmanda da benzer bir şekilde cephede çıkma yer alıyor ve çıkmanın son katı korint sütunlu balkon ile bitiyor. Tam giriş kapısının önünden geçerken kabartmalara bakmayı unutmayın!
Abdülmecit Nişan Taşı
Apartmanı geçip birkaç adım attığınızda Harbiye Karakolu’nun hemen önünde yer alan Abdülmecit Nişan Taşı karşınıza çıkıyor. Teşvikiye’nin kuruluş hatırası olarak 1850’li yılalrda Sultan Abdülmecit’in yaptırdığı nişan taşının kitabesinde “Eser-i Avatif-i Mecidiyye, Mahalle-i Cedide-i Teşvikiyye" yazıyor: “Abdülmecid’in karşılıksız iyilikseverliğinin eseri olan Teşvikiye Mahallesi”.
City’s Nişantaşı
Harbiye Karakolu’nu görüp Teşvikiye Caddesi üzerinde binalara bakarak yürümeye devam ederken karşınıza çıkan dev ekranlı City’s Nişantaşı Avm, çağdaş mimarlık mirası kapsamında dikkatinizi çekebilecek yapılardan biri. Metex Design Studio’dan Sinan Kafadar, Hüray Erk, Kağan Erk mimari projesini hazırladıkları City’s Nişantaşı’nın tasarımını modernize edilmiş art deco olarak tanımlıyorlar. Fibro beton, granit, kısmen limestone kaplama kullandıkları binanın dış cephesinde yapının inşa edildiği 2008 yılında Avrupa’nın en büyük dış mekan LED ekran uygulamasına sahip olmasını sağlayan led ekranlar bulunuyor. Her ne kadar tartışmalı bir yapı olsa da alışveriş merkezini de inceleyerek Vali Konağı Caddesi’ne doğru yürümeye devam ediyorsunuz. Tam bu noktada Teşvikiye Caddesi ile Vali Konağı Caddesi’nin kesiştiği yerde, caddenin karşısında Harbiye Karakolu’nun yanındaki Abdülmecit Nişan Taşı ile birebir aynı bir nişan taşını daha görüyorsunuz.
Samsun Apartmanı
Teşvikiye Caddesi’ni geride bırakıp sola dönerek Vali Konağı Caddesi’nde yol alırken karşınıza incelenecek pek çok yapı çıkıyor. Bu apartmanların bazıları sade dilleriyle bazılarıysa hangi üsluba ait olduklarını anlatan süslemeleriyle sizi bekliyor. Örneği bu yol üzerinde göreceğiniz Samsun Apartmanı’nın mimari bilinmese de yapı bitkisel motifli taş işlemeleriyle Art Nouveu’ya referans vermeyi ve size göz kırpmayı ihmal etmiyor.
Vedat Tek Evi
Vali Konağı Caddesi’nde yol üstündeki kahvecilerden kendinize bir kahve alıp yokuş aşağı yürümeye devam ederken karşınıza Ulusal Mimarlık akımının en güzel sivil örneklerinden biri çıkıyor: Vedat Tek Evi. Selçuklu ve Osmanlı mimarisini güncel bir şekilde yorumlayıp yeni bir mimari dil oluşturulmaya çalışılan Ulusal ya da diğer adıyla Milli Mimari akımının önemli örneklerinden biri olan ev, akımın en önemli temsilcilerinden olan Vedat Tek tarafından tasarlanıyor. Köşe parselde olmasının da avantajını kullanan mimar, size 190 metrekarelik bir arsada yaşayabileceğiniz seyir keyfini en üst düzeyde tasarlıyor. Geniş saçakları, kemerli pencereleri ve cephede kullanılan çinileri ile yapı Erken Cumhuriyet Dönemi’nin özelliklerinin pek çoğunu içinde barındırıyor.
Vedat Tek Evi’ni daha yakından tanımak isterseniz hazırladığımız diğer bir yazıya bakabilirsiniz.
Maçka Sanat Parkı & Harbiye Açık Hava Tiyatrosu
Binalar ve kalabalık arasında yürüdükten sonra şehrin içinde nefes almanıza olanak sağlayan Maçka Sanat Parkı’nı görüyorsunuz. Parkın içinde keyifli bir yürüyüşün ardından günü güzel bir etkinlikle kapatmak harika bir seçenek olabilir. İstanbul’da en güzel konser ve tiyatroların vazgeçilmez mekanı olan Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nun güncel programına bakarak bir etkinliğe katılabilirsiniz.
İstanbul Açık Hava Tiyatrosu ya da diğer bir ismiyle Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu, Nahit Uysal ve Nihat Yücel tarafından Antik Roma ve Yunan uygarlıklarındaki açık hava tiyatrolarından esinlenilerek tasarlanıyor. 4000 kişilik kapasitesi olan tiyatro 105 derecelik yerleşimi ve değişime açık modüler sahne kurgusu ile öne çıkıyor. Bir yarışma sonucu tasarlanan yapı İstanbul’un kent hafızasının en önemli mekanlarından birine dönüşüyor.
Açık Hava Tiyatrosu hakkında daha fazla bilgi almak için Türkiye’nin Kült Yapıları serisinde hazırladığımız yazıyı okuyabilirsiniz.
Dekk
Açık Hava’da bir tiyatro ya da konser etkinliği planlayamasanız bile hemen bahçede açılan Dekk’e uğrayarak Nişantaşı’nın en yeni üyelerinden birine merhaba diyebilirsiniz. Mekansal tasarımını ve marka kimliğini I-AM’in tasarladığı Dekk, kendini İstanbul’da yeni nesil bir sosyalleşme alanı olarak tanımlıyor. 2500 metrekarelik bir alanda açık hava etkinliklerine katılırken farklı yiyecek türlerini deneyimleyebiliyorsunuz. “Cool Food, Cool Mood” mottosu ile öne çıkan mekanda yoga, pilates gibi sporlarla uğraşabilir veya kaykayınızı götürüp alanın tadını çıkarabilirsiniz.
Maçka Sanat Galerisi
Dekk’i ve Açık Hava Sahnesi’ni geride bıraktıktan sonra kavşaktan geçince yönünüzü Nişantaşı hafızasının en önemli mekanlarından biri olan Maçka Sanat Galerisi’ne çevirebilirsiniz. Dönemsel olarak farklı sergilere ev sahipliği yapan Maçka Sanat Galerisi, Rabia Çapa ve Varlık Sadıkoğlu tarafından 1976 yılında kuruluyor. Mehmet Konuralp’in iç mekanını tasarladığı galerinin aydınlatma tasarımını Şazi Sirel, grafik tasarımını ise Mengü Ertel yapıyor. 80 metrekarelik galeri, oyuğa benzeyen tasarımıyla dikkat çekiyor.
Nişantaşı küçük bir semt gibi gözükse de tasarımıyla göz kamaştıran ünlü apartmanları, Maçka Parkı’nda size bir anda farklı bir şehirde gibi hissettiren teleferiği, sanat galerileri, restoran ve kafeleri ile keşfedebileceğiniz pek çok şeyi bir arada sunuyor. Biz de bu yazıyı sanat galerisi ile kapatıyor ama diğer mekanları Akaretler’den Teşvikiye’ye çıkan bir rotaya saklıyoruz. Bol keşifli geziler Arkitekt ailesi!
Listedeki tüm yapıları bir harita üzerinde görüp gezinizi planlamak isterseniz konum bilgisine Google Haritalar üzerinden hazırladığımız rotadan ulaşabilirsiniz.