Tehlikeli ve modern: Marsilya
Akdeniz'in kuzeyi ve güneyini iki sıra inci dizimi olarak kabuleder ve dikkatimizi kuzey dizisine verirsek hepsi birbirindenparlak birçok şehir görürüz. İrili ufaklı inci taneleri gibi şehirler.İşte bu tanelerin en irilerinden biri, Marsilya.
Biraz vahşidir, hatta tecrübeli olmayan bir turist için tehlikeleri de vardır. Kimi sokaklarında yeraltı kültürü hakimdir. O sokakların tartışmasız kralı rap'tir, Oliympique Marsilya takımına ölümüne bağlı siyahi gençleridir. Tipik bir Akdeniz şehridir, sıcaktır, merkez nüfusu 1 milyona yakındır. Bu onu Paris'ten sonra Fransa'nın ikinci büyük şehri yapar.
Anadolu ile de ilginç bir kader bağı vardır. Çünkü Marsilya'yı milattan önce 6. yüzyılda Foçalı denizcilerin kurduğu söylenir. O vakitlerdeki adıyla Massalia, hâlâ Avrupa'nın en önemli limanlarından biri.
- Château d’lf: Marsilya'dan denizin açıklarına doğru bakışlarınızı yöneltirseniz denizin ortasında bir kayalık ve o kayalığın üzerinde bir kale görürsünüz. Chateau d’lf, Alexandre Dumas'ya Monte Kristo Kontu'nu yazarken ilham vermiş. Dumas bir süre burada tutsak hayatı da yaşamış.
Sanatçının gün ışığı hazinesi
Marsilya bir liman şehridir şüphesiz ama Provence-Alpes- Côte d'Azur sınırları içinde olması, onu doğal tatil ve sayfiye şehri olarak kabul etmemizi gerektirir. Kıvrıla kıvrıla uzanan 70 kilometrelik sahil şeridini kara ya da deniz yoluyla takip etmek, muhteşem bir tecrübeye sahip olmanızı sağlar.
Hep söylenir: "Güneş ışığı Marsilya'nın en önemli hazinesidir.
Mistral yelleriyle gelen o ışıktır ki aralarında Cezanne, Braque, Dufy ve Derain'in bulunduğu birçok ressama esin kaynağı olmuştur.
104 Basamak inerseniz...
Şehre trenle gelmişseniz, ardından büyük ihtimalle ulaşacağınız Saint Charles Garı, size tanıdık gelirse hiç şaşırmayın. Çünkü birçok Fransız filminde bu güzel otantik garı görmüş olmanız kuvvetle muhtemeldir. En yüksek tepesi 640 metre civarında olan tepelerden birinden şehre doğru, söz gelimi Boulevard d’Athenes'e inmek isterseniz; 104 merdiven basamağını inmenin keyfi bir yana, şehre tepeden bakmanın keyfini de süreceksiniz demektir. Eh, eğer yaz sıcağında gitmişseniz bu güzel Akdeniz şehrine, o basamaklardan indikçe müthiş bir sıcak da yüzünüzü kavuracaktır. Bu anlamda ihtiyatlı olmakta yarar var.
Marsilya, İstanbul gibi bir bakıma da İzmir gibi çok dilliliğin çok kültürlülüğün önemli merkezlerinden biridir. Bu kozmopolit yapının tüm kanıtlarını, şehri oluşturan eşsiz mimarisinde de gözleyebilirsiniz.
- La Panier: Neredeyse 2500 yıllık geçmişiyle, mimari izleri büyük bir titizlikte korunmuş şehrin La Panier adıyla maruf semti, "Eski Şehir" olarak anılır. Bir Avrupa şehrini gezmek demek zaten geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmak demek değil midir? Siz de öyle yapın ve dar sokakların, merdivenlerin, dolambaçlı yolların, sanat galerilerin, Arap restoranlarının tadını çıkarın.
Saraylar, kiliseler ve kaleler
Mimarisi, ambiyansı ve çok sesliliğiyle göz okşayan bu güzel Akdeniz şehrine yolunuz düşmüşse, önem ve öncelik sırasına göre turlamakta yarar var.
Bu müze Marsilya'nın simgesi:
Avrupa ve Akdeniz Medeniyetleri Müzesi, 2013 yılında Avrupa Kültür Başkenti olan modern Marsilya'nın en önemli vizyonlarından birini oluşturur ve bu yıl hizmete girmiştir. 40 dönümden fazla açıkkapalı alana sahip, yıl boyunca sayısız etkinlik gerçekleştirilen müzede kadim ve modern Akdeniz kültürüne dair birçok şeyi görebilirsiniz.
İlk uğrağınızı sakın ihmal etmeyiniz:
Muhtemelen ilk durağınız olan Saint Charles Garı, dünyanın tüm garları gibi sizi tedirgin edebilir. Eşyalarınız ve cüzdanınız için elbette ihtiyatlı ve uyanık olmalısınız. Ama şehre inmek üzere dışarı çıktığınızda önce garın beyaz taşlarla örülmüş cephesine ve fresklerine bir bakın, ardından şehre inen merdivenlerin kolaylıklı eğimine kendinizi bırakın.
Şehrin bir başka simgesi:
Tıpkı Paris Montmartre semtindeki Sacre Cour gibi bembeyaz taşları ve kubbeli mimarisiyle şehre tepeden bakan Notre-Dame dela Garde Bazilikası da Marsilya'nın sembolleşmiş yapılarındandır. Neo Bizans tarzında inşa edilen kilise, 164 metre yüksekliğindeki La Garde tepesinde yer alır. Oradan şehri temaşaya dalmak ise apayrı bir keyiftir.
Vieux Port - Eski Liman:
Şehrin batısında kalan bu liman, Antik çağda Marsilya'nın ilk kurulduğu yerdir. Antik Yunan'ın mirasçısı liman, geziniz için alternatif bir başlangıç noktası olabilir.
The Vieille Charite:
1640'ta şehir konseyinin kararıyla yoksullara kalabilecekleri bir yer sağlamak için, şehrin en yüksek noktasına yapılan üç katlı yapı daha sonra hastaneye çevrilmiş. Şu an ise bilimsel ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan The Vieille Charite'nin içindeki müzede hayvan mumyalarını ve çeşitli arkeolojik eserleri görebilirsiniz.
Longchamp Sarayı:
Önündeki ihtişamlı çeşmesiyle göz alan saray, Marsilya’ya Durance Nehri’nden su getirilmesini kutlamak için inşa edilmiş. İçinde hayvanat bahçesi ve doğal tarih müzesi de var.