Maya ve Aztek ruhunun buluştuğu ülke: Meksika
Dünyanın en eski uygarlıklarından Maya veAztek medeniyetlerinin anavatanı Meksika’dayızbu yazıda. Unesco Dünya Kültür Mirasıolarak tanımlanan o kadar çok bölge var kiMeksika’da, sadece antik kalıntıları, onlarınbir kısmının sergilendiği müzeleri gezmek bileonlarca gününüzü alır. Ayrıca dünyanın doğalçeşitlilik açısından da en ilginç ülkelerindenolan Meksika’da, bir tarafta yağmur ormanlarını,bir tarafta çölleri ve bir tarafta da palmiyelerlesüslenen beyaz kumlu plajları ve mercanresiflerini görebilirsiniz. Böylesine çeşitliliğe sahipbir ülkeden bahsederken tabii ki bunların tümünübir yazıya sığdırmak mümkün değil. Bu sebepleMeksika gitmişken gezilebilecek, görülebilecekbelli başlı yerlerden bahsetmek istiyorum size...
Bir Metropol: Mexico City
Latin Amerika’nın en zengin şehrindeyiz. Dünyanın da en büyük metropollerinden biri ayrıca. Hem nüfus hem de yüz ölçümü açısından etkileyici büyüklükte bir şehir. Kültürel açıdan da o kadar zengin ki, sadece bir gün içerisinde Antik bir Aztek şehrini gezip, kanallarda teknelerle dolaşıp, galerilerde tablolara, müzelerde paha biçilmez eserlere bakıp akşamda sokaklarda Mariachileri dinleyebilir, kostümlerin göz aldığı showlara katılabilirsiniz. Tarih, coğrafya ve kültürün iç içe geçtiği bu şehirde her insan kendisi için ilgi çekici bir şey bulabilir. Hatta birçok şey bulabilir.
Mexico City bolca zaman ayırılması gereken şehirlerden. Şehrin içerisinde gezilebilecek yerler kadar şehre yakın mesafede de görülecek pek çok yer de var. Öncelikle mutlaka ziyaret edilmesi gereken Teotihuacan. Burası Antik Aztek imparatorluğunun başkenti. Mexico City’e 50 km. uzaklıkta olan bu antik kent, Güneş ve Ay piramitleri ile Unesco Dünya kültür mirası listesinde yer alıyor. Ben Güneş Piramidi’ne tırmanmıştım ama Ay Piramidi’nden de manzaranın harika olduğu söyleniyor. Tırmanmak için uzunca bir kuyruk oluyor ki bu sebeple planlama yaparken yeterince zaman ayırmak gerekiyor. Tabii rehberle gezerseniz bilginize bilgi katabilirsiniz de...
Xochimilco’dan La Casa Azul’a
Birine giderken plan yaparak diğerine de uğrayacağınız iki yer var ki buralarda mutlaka görülmeli bence. Xochimilco’ya giderken ya da dönerken La Casa Azul’a uğrayabilirsiniz. Meksika’nın Venedik’i olarak anılan bu kanallarda gondol gezisi yapabilirsiniz. Mariachileri dinleyip yemeğinizi yiyip, kanallarda gezerken halkın eğlence anlayışını da görmüş olursunuz. Benim en sevdiğim gezilerden biriydi açıkçası. Yemekler harika, Mariachiler müthişti. Beraber dans edenler ve şarkı söyleyenler de vardı ki dinlemelere doyamadık.
La Casa Azul, ressam Frida Kahlo’nun doğduğu ve eşi Diego Riviera ile yaşadığı ev. Müzeye dönüştürülen bu evde, Frida’nın self portrelerini, tablolarını, hatta sanatçının gardırobunda bulunan 300 kadar eşyayı da bulabilirsiniz. Bir kısmı camekanlar içerisinde sergileniyor, bir kısmı odalardaki yerlerinde. Frida’nın ayakkabıları, elbiseleri, aksesuarları, mücevherleri, parfüm şişeleri, mektuplar, fotoğraflar hatta protez bacağı... Yatağı, boyaları, şövalesi, tekerlekli sandalyesi de müze evde görebileceklerinizden. Yine evin bir parçası olan mutfak da geçmişi anlatan bir fotoğraf gibi duruyor evin içinde. Renkler orada hâlâ yaşanıyor hissi veriyor... Bu mavi evi gezerken hüzünle karışık bir coşku hissediyor insan. Tüm engellere rağmen, yaşama bağlılık gibi...
Sayısız meydan ve müzeler
Mexico City’in kalbi Zocalo Meydanı her zaman kalabalık. Meydan etrafındaki kafe ya da restoranlardan birinde yer bulabilirseniz yemek yerken meydanı seyredebilir, Meksika’ya özgü tatları da deneyebilirsiniz. Garibaldi Meydanını da bu listeye ekleyin derim. Meydanlar akşamları Mariachilerin şarkılarını çalıp söyledikleri yerler de olduğu için hava karardıktan sonra birkaç meydan gezip, dans edenleri seyredebilir hatta siz de dans edebilirsiniz.
Diego Riviera’nın duvar resimlerini dünyanın en büyük Antropoloji Müzesi’nde (Museum of Anthropology) bulabilirsiniz.
Burada ayrıca Aztek Takvimi olarak bilinen Güneş Taşını’da görebilirsiniz. Aztek kalıntılarının bulunduğu Temple Mayor, Aztek medeniyetinin şehircilik anlayışını gösteren önemli yerlerden. Modern Sanat Müzesi de görülebilecek yerlerden bir diğeri.
Latin Amerika’nın en büyük şehir parkı olan Chapultepece Ormanı şehrin havasını temizleyen yemyeşil ağaçlardan, kale ve hayvanat bahçesinden oluşuyor. 686 hektar olan bu park için adeta şehrin ciğerleri denilebilir. Mexico City için söylenecek çok söz, gidilecek çok yer olsa da bunlar öncelikli olanlar...
Gelelim diğer şehirlerden bir kısmına...
San Cristobal
Burası benim Meksika’da en sevdiğim yerlerden biri oldu. 2200 metre yükseklikte bir vadide kurulan bu şehir küçük meydanları, kırmızı kiremitli evleri, Arnavut kaldırımı taşlı sokakları, el ürünleri tekstil eşyaları satan tezgahlarıyla ünlü. Meksika’nın en güzel koloni şehri olabilir kesinlikte. Pazarının da harika olduğunu söyleyebileceğim bu şehir fotoğraf çekmekte en zorlandığım yer oldu maalesef. Fotoğraf çekerken dikkat etmenizi öneririm. Ayrıca dünyanın en ilginç kiliselerinden biri olan San Juan de Chamula Kilisesi buraya sadece 10 kilometre uzaklıkta. Dışarıdan baktığınızda hiçbir kiliseye benzemeyen bu ibadethanenin içinde hâlâ kadim geleneklere göre törenler düzenleniyor.
Yucatan Yarımadası’nın başkenti Merida
Merida’da hâlâ nüfusun %60’ının maya kökenli olduğu söyleniyor. Sömürgü döneminden kalma karma bir mimarisi olan Merida, biraz Fransız, biraz İngiliz, biraz Hollandalı küçük tarihi bir Avrupa şehri gibi. Onu önemli yapan şeylerden biri de Maya Antik kentlerini içeren bölgenin başlangıç noktası olması. Serinlemek isteyenler için plajlar da yarım saat mesafede bu arada...
Uxmal
Maya uygarlığının önemli kentlerinden biri de Uxmal ve Merida’ya sadece 78 km. uzaklıkta. Yine o da Yucatan eyaleti içinde yer alıyor. Uxmal antik kenti içerisinde görülmesi gereken yerler Büyük Piramit, Kahin Tapınağı, Yönetici Sarayı, Rahibeler Manastırı, Kaplumbağalar Evi. Dünya mirası listesine alınarak sit alanı kabul edilmiş bu bölge 5. ve 6. yüzyıllar arası kurulmuş ve hâlâ gezip görebilirsiniz.
Chichen Itza: Bir dünya harikası
Yucatan yarımadasında yer alan Antik bir maya kenti Chichen Itza. Günümüzde Meksika’nın en çok ziyaret edilen ikinci arkeolojik sit alanı olan şehrin bir zamanlar bölgenin dini merkezi olduğu düşünülüyor. Sit alanı içerisinde yer alan ve mühendislik harika kabul edilen kale (El Castillo) adıyla anılan Kukulcan Piramidi gün dönümünde yansıttığı ışık oyunları sayesinde astronomi ve matematik açısından bir efsane kabul olarak kabul ediliyor. Chichen Itza Kukulcan Piramidi, Gözlem Evi (karakol), Savaşcılar Tapınağı, Balo Salonu, Kutsal Cenote ev sahipliği yapıyor. Ayrıca 2007 yılında Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri seçilmiş. Gördüğünüzde kesinlikle hak vereceksiniz.
Cancun: Bir turizm cenneti
Yucatan yarımadasında Karayip Denizi kıyısında yer alan Cancun, Meksika’nın en önemli turizm merkezlerinden biridir. Cancun adası şehir merkezine bir geçitle bağlanıyor. Adanın ve kentin kapladığı kıyı kesiminde işte o ünlü beyaz kumlu plajlar bulunuyor. Bolca palmiye, mercan kayalıkları, nefis... Şnorkelle dalarak su altı güzelliklerini görebileceğiniz Cancun da bir de denizaltı galerisi var. Üstelik 400 eserin bulunduğu bu müzeyi dalış yaparak ziyaret edebilirsiniz. Isla Mujeres (kadınlar adası) da Cancun’dan kolayca ulaşılabilecek mesafede nefis bir ada. Cancun’a gidenler bir de eğlence parkları listelerine, broşürlerine baksın derim, özellikle çocukları ile yolculuk yapanlar...
Neredeyse hiç yağmur almayan şehir, Meksika hükümetinin yürüttüğü proje ile turizm için en uygun tatil bölgesi olarak belirlenmiş bundan 40 yıl kadar önce. Bütünüyle bir tatil yeri oluşturma girişimi, başarıya ulaşmış demek mümkün tabii dünyanın dört bir tarafından gelen milyonlarca turiste bakınca.
Meksika denince sorulacak söylenecek çok şey var. Sadece yemekler bile başlı başına bir yazı konusu... Ama şimdilik bu kadar, başka bir yazı da onlardan da bahsederiz.