İnsanlık halleri - III: Öfke üzerine

CAN ACER
Abone Ol

Antropolog Mary Douglas “Kirlilik, bir şeyin olmaması gereken yerde olmasıdır.” diyor. Bir damla yağ ya da bir yudum çorba kirliliğe dair bir işaret taşımaz. Fakat o bir damla yağ kravatımıza sıçramışsa ya da çorba karşımızda yemek yiyen kişinin sakalına bulaşmışsa onu kirli buluruz. Bunun gibi öfke de hayatı tanzim edişimizle ilgilidir. Annemiz çayını kendin doldur dediğinde sinirlenmeyiz ama işyerinde çalışanlara servis yapmakla görevli kişi müdürüne aynı cümleyi kurduğunda müdürün sinirlenmesi daha muhtemeldir. Trafikteki öfkenin temel sebebi de budur, bir şeyin yapılması gereken bir yerde yapılmaması ya da yapılmaması gereken bir yerde yapılması. Pantolonumuza çamur bulaştığında öfkelenmemiz de kirlilik ve öfke arasındaki aynı benzerliklerle ilişkilidir.

İroni, öfkenin ihtiyatlı hâlidir.

Öfke, yaratıcı bir duygudur. Fakat öfkenin yaratıcı kökünü içinde barındırdığı şiddette değil o şiddete sebep olan mahrumiyet hissinde ve derin arzularda aramalıyız. İçindeki hemen gerçekleşmek isteyen saldırganlık unsuruna ket vurulduğunda yaratıcı olabilir öfke. Şiddetin yıkıcılığı törpülendiği ve arzuların zihinsel süreçleri tetiklediği zaman. Bu açıdan öfke ile keder arasındaki ilişkiyi de görebiliriz. Keder de arzuyla ilişkilidir. Kederimiz, arzularımızla aramızdaki mesafe kadar büyüktür. Kederli olmak da yaratıcı sonuçlar doğurur. Öfke, kederin kriz halidir. Öfkeye kapıldığımız ilk anların hemen sonrasında bastıran kederi düşünelim.

Öfke her zaman dramatik bir kurgunun içinde doğmuyor. Bir de gündelik hayat içinde, mantığımızın öfkelenmeye değer bulmadığı fakat irademizi aşıp bizi kuşatan öfkeler var. Hissettiğimiz öfkelerin çoğu bu tip öfkeler. Karşımızdaki böyle bir öfkeye kapıldığında olgunlaşmamış, tahammülsüz bir mizaç deyip geçiyoruz. Mizaç deyip geçemeyeceğimiz bir durum var ortada. Öfke kendimize en uzak düştüğümüz duygu durumu. Seneca’nın deyişiyle kısa süreli delilik. Toplumdaki ortalama davranışın bu deliliğe bu kadar kolay ve sık evrilmesi büyük problemlere işaret ediyor. Suçlu, fevri öfkelenen kişiden çok onu kuşatan çevre. Öfke, Dauglas’ın kirlilik tanımıyla benzeşir demiştik. İnsan ilişkilerinin, şehir düzeninin, kurumsal yapıların vs. tam bir kaos içinde olduğu çağımızda, hiçbir büyük sonuca varamayan öfkemizin ayrıntılarda kalabalıklaşması çok doğal.

Öfke esnasında, ulaşmamızın engellendiği arzularımız en ham haliyle ortaya çıkar.

Diş göstermek bir deyim. Öfkenin ifadesi. Dişlerimizin göründüğü her eylem bir parça şiddet içeriyor. Gülmek, başkasına ya da kendinin artık aştığın haline karşı bir şiddet taşıyor. Yemek yemek, maddi bütünlüğümüzü devam ettirmek için bir başka maddi bütünlüğün sonlanması. Sevişmek, Osho şöyle diyor: “Bir dahaki sefer aşk yaparken, izle: / Saldırgan olduğun zamankilerle aynı hareketleri yapıyor olacaksın. / Yüzünü izle, etrafında bir ayna olsun ki yüzüne neler olduğunu görebilesin / Öfkenin ve saldırganlığın tüm ifadeleri oradadır.” Konuşmak dahi, sessizliğe nazaran şiddetin canlılığına sahip değil mi?

Öfke kendimize en uzak düştüğümüz duygu durumu. Seneca’nın deyişiyle kısa süreli delilik.

Burundan bırakılan nefes öfkenin, ağızdan bırakılan nefes dinginliğin, sakinliğin ifadesi. Burundan bırakılan art arda soluma esnasındaki bedenin çırpınışı öfkeye kapılan insanın tesiri altında olduğu çarpıklıkla uyumlu. Gırtlağı sarsmadan ağızdan bırakılan soluk ve o soluğun bittiği andaki bedenin hareketsizliği ise öfkeyi dışarıda bırakacak bir düzenliliğin arzusu.

Öfkenin doğurduğu şiddetin ilk muhatabı kendimiz oluyoruz çoğu zaman. Öfkeyle kafamızı, dizlerimizi yumruklarız. Ya da bir duvarı. Buradan hareketle öfkenin içindeki pişmanlık ögesini tespit edebiliriz. Pişmanlığın şiddeti de kendimize yöneliktir. Öfkemize sebep olan her ne ise, varılan sonuca engel olamadığımız için kendimize kızarız.

İroni, öfkenin ihtiyatlı hâlidir. Öfke esnasında, ulaşmamızın engellendiği arzularımız en ham haliyle ortaya çıkar. Bu arzuya ulaşmanın en kestirme yolu öfkenin yöntemidir. İroninin ise aşırılığa karşı zihinsel bir soğukluğu vardır, duygularımızı frenler. İş yerindeki diğer çalışanlar, uğradıkları haksızlık ve arzularından uzak düşmenin hırsıyla terfi alan kişiye yahut patrona hakaret etmek, saldırmak isteyebilirler. Fakat öfke çoğu zaman yerini ironi içeren bir esprinin temkinli cüretine bırakır.

Öfkenin doğurduğu şiddetin ilk muhatabı kendimiz oluyoruz çoğu zaman.