'Gül ey saf çelişki': Rainer Maria Rilke

MERT MEVLÜT GÖKÇE
Abone Ol

Annesi oğlunu doğduğu andan itibaren kaybettiği kızının yerine koydu ve onu kadınsı bir isimle “Rene” Maria Rilke adıyla vaftiz etti. Bazen onu kendi lakabıyla “Sophie” diye çağırırdı. İki ay erken doğan oğlan, yaşına göre ufak tefekti ve kolaylıkla bir kız sanılabilirdi. Annesi ona hayalet gibi beyaz elbiseler giydirirdi. Okula başlayana kadar da uzun saçlarını ördü. Bir kız çocuğu gibi yetiştirilen Rilke, ilerleyen yıllarda askeri akademide eğitim almıştı. Hiçbir zaman bir asker olamadı, hiçbir zaman annesinin istediği çocuk da olamadı.

Seven birini incitmek korkusundan daha kötü bir cezaevi yoktur.”

Rainer Maria Rilke, Alman lirik şiirinin en önemli temsilcilerinden biridir.

Rilke kendisinden on dört yaş büyük bir kadına aşık olmuştu; Andreas Salome’ye. Daha önce Nietzsche’nin evlilik teklifini reddeden bu kadın bir psikanalistti. Salome’yle bir süre birlikte yaşayan Rilke, Salome’nin isteğiyle Rene olan ismini daha eril bir çağrışımı olan Rainer ile değiştirdi. Rilke’nin ölümüne kadar Salome’yle ilişkisi devam etti. Hatta Rilke ölmeden önceki son mektubunu Salome’ye yazmıştı.

Yirmi altı yaşında bir heykeltıraşla evlendi. Fakat hiçbir zaman iyi bir eş, iyi bir baba olamadı. Evlendikten sonra uzun seyahatlere çıktı evine çok nadir uğradı. Kızının nikah töreninde bile yoktu. Damadını hiç tanımadı. Boşanmak istedi fakat yasal mevzuat engel oldu. Evlilik onun için bir mitolojiydi. “İki insanın birleşmesindeki en büyük vazifenin her birinin diğerinin yalnızlığını koruması olduğunu düşünüyorum.” demişti.

Çok saygı duyduğu hocası heykeltıraş Rodin’e bir soru sormuştu Rilke: “Nasıl yaşamalıyım?” Rodin ne dedi bu soru karşısında bilinmiyor. Ama Rilke kendi sorusunu yıllar sonra genç bir şaire yazdığı mektupta kendi cevapladı: “Gecenin en kuytu saatinde şu soruyu yöneltin kendinize: ‘İlle de yazmam gerekiyor mu?’ Sorduğunuz sorunun karşısına ‘Evet yazmam gerekiyor.’ gibi güçlü ve yalın bir yanıtla çıkabiliyorsanız o zaman bu zorunluluğa uygun kurun yaşamınızı en sudan, en değersiz saatine varıncaya dek yaşamınızı bu içsel dürtünün simgesi ve kanıtı yapın.”

Şiirlerinin yanı sıra çağdaş Alman romanının öncüsü sayılan Malte Laurids Brigge'nin Notları adlı eseriyle de ün kazandı.

Yaşamın mutlak ve tek yörüngesinin şiir olması... Rilke bunu başarmıştı. Çünkü Rilke bir şeyler biliyordu. Bu büyük usta önemli olanın her zaman büyük vazgeçmelerle olanaklı hâle geldiğini biliyordu. Büyük ve yüksek sanata ulaşmak için önce gürültüler altındaki günü ve somut dünyayla karışmayı kararlı olarak reddetmek gerektiğini biliyordu. Kendini yalnızca sanata verdi. Sanatın sessiz çileciliğine..

Yazarın yaşamını belirleyen olaylar, onun sanatında da büyük değişimlere yol açmıştır.

Zweig, Rilke için “Hayatım boyunca dış görünüşüyle dikkat çekmemeyi başarmış başka birini anımsamıyorum.” derken doğruyu söylüyordu. Rilke’yi koruyan dikkat çekmez oluşuydu. Resimlerinin dergilerde yayımlanmasını yasaklamıştı. Hayatı boyunca herhangi birine yoğunlukla bağlanmadı. Otuz yıl boyunca yazdığı mektuplarında dost kelimesini en fazla iki ya da üç kere kullanmıştı.

Berbat evlerde oturdu, kiralık odalarda oturdu. Bir adresi yoktu, barındığı sabit bir yer hiç olmadı. Mobil bir hayat yaşadı. Neredeyse bütün Avrupa’yı dolaştı. Rusya’ya bile gitti, Tolstoy’la tanıştı. Hep hamileri oldu. Profesyonelce çalışmayı reddetti. Düzenli bir işi hiç olmadı. Dar Kapı’yı okuyup çok beğenmişti. Sonra Andre Gide ile tanıştı. Gide, günlüklerinde “İhtişam baktığın şeyde değil bakışında olmalı.” derken Rilke’yle en yakın anını yaşadığının farkında değildi belki de.

Berbat evlerde oturdu, kiralık odalarda oturdu. Bir adresi yoktu, barındığı sabit bir yer hiç olmadı.

Rilke çok kitap okumadı, çok yazdı, çok seyahat etti. Onun şiirlerinin en hasar verici silahı gözlemdi. Onun mesaisi bir çift gözün arkasındaki otobanları, caddeleri, sokakları bulmaktı. Sanki şiir için kendisini karartmayı amaç edinmişti. Zira karanlıktayken görülen ışığın daha gür olduğuna inanıyordu. Karanlığa gökkuşağı çizmek istiyordu. Yalın ve özgür olmak istiyordu. Sadece başkaları tarafından hesaba katılmadığında özgür olacağına dair bir fikrisabite sahipti. Seni sevmediklerinde özgürsün. Büyük ihtimalle böyle bir cümleyi kendine sık sık telkin etti.

Rilke ilgili ilgisiz herkesin saygı duyacağı bir ısrar denemesiydi. Sanata, şiire, yalıtılmışlığa, bir fanus içine girmeye ve dünyayı o fanusun dışında bırakmaya yönelik hem biyografik hem estetik bir ısrar faaliyetiydi. En büyük edebiyat kanonu olan yetenek kanonunun Almancadaki mareşaliydi.

“Her yazgı gerçekte tek bir an içerir; insanın kim olduğunu anladığı an!” Bazıları o anı kaçırır ve bir daha yakalayamaz. Kimisi o ana hiç denk gelmez. Kimisi de o anı bulur ve fakat elinden çıkarmak için biteviye uğraşır. Kimi o ana ulaşmaktan korkar. Kimi de o anda yaşar. Hayat diye bildiği şey o andır sadece. Rilke için kim olduğunu anladığı an 51 yıl sürmüştü.

Rilke çok kitap okumadı, çok yazdı, çok seyahat etti.