Bütün ideallere karşı tek ihtimal Hugo'nun Paris'i
Seine kıyısında diz çöküp dua eden insanlar. Dua edip ağladıkları başkabir Paris aslında. Eski bir Paris’e bu gözyaşları. Paris İtfaiyesi’nin "yangınısöndürüp söndüremeyeceğimizden emin değiliz" açıklamasıyla şiddetinidaha da artıran bu yas duygusunun anlamı, Paris’in ünlü katedraliNotre Dame’ı olduğu kadar, yazar Victor Hugo’yu da kapsayan tarihibir derinliğe sahipti. Kültürel bir belleğin çaresizce hırpalanışının, kızılalevler içinde; bir batıp, bir görünen dehşetli resmi. Bu resimden artakalanlar hakkında konuşmanın bir maliyeti olacak elbette. Bir şehrinanlam haritası, o şehre büyük bir sadakatle bağlı olanların hayatlarıylaçizdiği toplam bir birikimi yansıtır. Bu bağlamda Hugo’nun Paris tutkusu,yalnızca edebiyatın sınırları içinde değerlendirilecek kadar "yakın"bir mesafede değildir.
Paris Hugo için, her zerresi ve bütün ruhuyla aydınlığın, bilgeliğin, uygarlığın ve insanlığın şehridir. İdeal bir ulus olarak kodladığı, dünyayı yeniden güzelleştirecek o kurucu aklın başkentinin Paris olduğuna tüm kalbiyle inanır Hugo. Sömürgeciliğin büsbütün bir "uygarlık hıncı" olarak şiddetini arttırdığı yılların -konuşulmaya değerizole masumiyeti!
Victor Hugo’nun, elindeki tek güç olan kelimeleriyle Paris’e hayat vermeye çalışması, 1789 ihtilalinden sonra ciddi şekilde zarar gören ve yıkılması istenen Notre Dame Katedrali’ni yeniden Fransız halkının gündemine taşımanın bir yolunu aramasıyla taçlanacaktır. Çünkü Notre Dame’ın ayakta kalmasıyla Paris’in ayakta kalması aynı şeydir ona göre. Hugo, Paris’e bu anlam üzerinden bakar. Yıl 1831’dir ve mekânın ruhunu tüm görkemiyle yansıtan romanı Notre- Dame de Paris (Notre Dame’ın Kamburu) yayımlandığında beklenmedik bir şey olacaktır, evet halk romanın etkisiyle katedrale yeniden büyük bir ilgi göstermeye başlar. Böylelikle yıkım yerine restorasyon gündeme alınır ve Paris bir anlamda Hugo’nun kelimeleriyle ayakta kalır. Katedrali ayakta tutan roman ve şu trajik bir pasaj;
"Tüm gözler kilisenin tepesine çevrilmişti. Gördükleri olağanüstü bir şeydi. Merkezdeki gül pencereden de yüksekte olan en üstteki galerinin tepesinde iki çan kulesinin arasında dev bir alev kıvılcımlar saçarak yükselmekteydi. Hararetli ve güçlü devasa alevin parçaları rüzgâr tarafından dumanla birlikte götürülüyordu. Bu alevin altında… gargoyle heykelleri aşağıya ateş yağmurları kusuyordu…"
Victor Hugo, bir generalin oğluydu ve hayatı boyunca şiirle iştigal etti. Kelimelerin büyüsünü keşfetti, kalemin gücünü ve "söz"ün çağları aşan yankısını da elbette. Ayaklarını Paris’e sabit kıldıysa da iradi olarak sürgün olmayı seçti. Bu tercihini bir imge olarak kodladığı Paris’in onuru için yapacaktı. Her seferinde böyle. Paris "mutlak şafak"tı çünkü. "Kutlu gelecek" tasavvuruyla efsaneleştirdiği bu şehrin, Kudüs, Atina, Roma gibi tarihin kaderini temsil eden kurucu simgelerin tamamını ruhunda taşıdığına dair duyduğu inanç, Hugo’nun siyasi tavırlarını etkileyen en önemli etkenler arasındaydı
Lous- Napolyon (III. Napolyon) 1851'de askeri darbe yapıp kendisini yegâne erk ilan ettiğinde, onu vatana ihanetle suçlamaktan çekinmeyecekti mesela.
1855-1870 yılları arasında bedeniyle Paris’ten çok uzakta İngiltere’nin Guernsey adasında sürgündedir ama kalbiyle Paris’in tam ortasında! Sefiller’i bu adada yazar. Kalemiyle Paris’in arka sokaklarına, lağımlarına, varoşlarına, gettolarına ve karanlık kuyularına teklifsizce dalacaktır. Paris’in bütün yüzlerini ezbere bilir Hugo. Bütün yaralarını, endişelerini ve iç çekişlerini. İç çekişmelerini de. Öyleyse Jean Valjean ve Paris. Bütün olup bitenler hakkında iki anahtar yalnızca.
Bir Paris tutkununun şu sözleriyle bitirelim; "Değişik çağlarda yapılmış Paris haritalarını alın. Sonra bunları Notre- Dame'ı merkez alarak üst üste getirin. On beşinci yüzyıla Saint-Victor'un haritasında bakın; on altıncı yüzyıla dokuma haritasında bakın; on yedinci yüzyıla Bullet haritasında bakın; on sekizinci yüzyıla Gomboust, Roussel, Deniş de Thierry, Lagrive, Bretez, Verniquet haritalarında bakın; on dokuzuncu yüzyıla güncel haritada bakın. Bir dürbünün ucundan baktığınızda, giderek büyüyen bir yıldız gördüğünüzü sanırsınız."