Yapı filozofu: Rıfat Çadırcı

İSMAİL ÇAĞILCI
Abone Ol

Çocukluğu ve ilk gençliği boyunca Irak'ın ayakta kalma, geçmişle bağ kurma ve gelecek inşa etme çabalarına şahitlik eden Rıfat Çadırcı eğitimini İngiltere’de mimarlık üzerine aldı. Irak Krallığı’nın çehresini değiştirebileceğine inanarak ülkesine dönen genç adamın mimari yaklaşımına göre bir bina üç temel üzere yükselmeliydi; fayda, estetik ve sosyal sembolizm. Mimarlığın teorik altyapısı konusundaki çalışmaları nedeniyle “yapı filozofu” unvanıyla anılan Rıfat Çadırcı, koronavirüs nedeniyle 94 yaşında vefat etti.

“İşgal resmen başladığında, hepimiz heyecan ve coşku içindeydik. Bir zulüm dönemi bitiyordu. Ben de, dükkânım meydana çok yakın olduğu için hemen heykelin olduğu noktaya koştum. Çevresinde insanlar toplanmıştı, Amerikan askerleri de vardı. Gücüm-kuvvetim yerinde olduğundan, balyozumla heykelin kidesine vurmaya başladım. Sonra da heykel devrildi. İnsanlar bayram etmeye başladılar."

2003 yılının 20 Mart’ında ABD ve İngiltere öncülüğündeki çok uluslu koalisyon güçleri tarafından Irak’a karşı başlatılan İkinci Körfez Savaşı’nın yirmi birinci gününde başkent düşmüş ve işgal güçleri Bağdat sokaklarında boy göstermişti. Üç hafta gibi kısa bir sürede gerçekleşen bu işgal, ahalinin kahir ekseriyetinde sevinçle karşılanmış; Iraklılar, uzun yıllardır altında ezildikleri diktatörlükten artık kurtulacakları umuduyla sokaklara dökülmüştü. Şüphesiz ki, ülkede 1979 yazından bu yana devam eden devrin kapandığı malumunu tüm dünyaya ilam eden görüntülerin en akılda kalıcı olanı, çeyrek asra yaklaşmış bu serüvenin “esas oğlanlığını” üstlenen Saddam Hüseyin’in Firdevs Meydanı’ndaki heykelinin yıkılışı olmuştu.

Firdevs Meydanı’ndaki Saddam Hüseyin heykeli devrilmeden dakikalar önce.

  • "Saddam Hüseyin döneminde tam bir diktatörlük vardı. Konuşmaya hakkınız yoktu, herhangi bir şeyde sesinizi çıkarsanız, akıbetinizi kimse bilemezdi. Saddam devrildiğinde, hepimiz, hayatın çok daha güzel olacağını zannettik. Ama yanıldık. Eskiden bir Saddam vardı, şimdi 1000 tane oldu. Eskiden bir diktatör vardı, şimdi 1000 oldu. Eskiden sokaklarda yağmalama olmazdı, olamazdı. Saddam'a itaat ettiğin sürece, herhangi bir konuda sıkıntı yaşamazdın. Şimdi ise hiçbir konuda güvenlik sağlanmış değil. Ülkemiz mahvoldu."

"Çok pişmanım!"
Mecra

Meydanın yakınlarında bir tamirhane işleten Kazım Şerif Ceburi, Saddam’ın devrilişinden duyduğu heyecan ve coşkuyu 1982’de dikilen heykelin kidesine indirdiği balyoz darbeleriyle dışa vursa da, Irak’ın işgali sonrası süreçte patlak veren kaos ve çatışma ortamı, kendisini ziyadesiyle pişman edecekti. Ancak Ceburi, Irak’ın geleceğine dair tahayyüllerinde sukutuhayale uğrayan ilk isim değildi. Tıpkı devrilmesine katkıda bulunduğu heykelin, Firdevs Meydanı’ndan sökülüp çıkarılan ilk heykel olmadığı gibi…

Kazım Şerif Ceburi.

***

Asırlar boyunca Osmanlı Devleti kontrolündeki Bağdat, Basra ve Musul, Birinci Cihan Harbi’yle birlikte İngilizler tarafından işgal edilmişti. Ta savaşın başında Fransızlarla imzalanan Sykes-Picot Anlaşması’nı ihlal ederek bu üç Osmanlı vilayetinden müteşekkil bağımsız bir devlet kurmanın gayretine girişen İngilizler, uzun yıllar süren mücadelenin ardından nihayet 1921 Ağustos’unda Irak Krallığı’nın ilan edilmesinde muvaffak olmuş ve bu yeni krallığın tahtına da Arap İsyanı’nın lideri konumundaki Şerif Hüseyin’in küçük oğlu Faysal’ı oturtmuşlardı.

Irak Kralı Birinci Faysal (1883-1933).

Rıfat Çadırcı, 1926’nın son günlerinde, işte henüz Britanya İmparatorluğu himayesinde varlığını sürdüren bu yeni krallıkta, emekleme safhasındaki ülkenin önemli hukuk ve siyaset adamlarından Kamil Çadırcı’nın (1897-1968) ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Aristokrat bir ailenin üyesi olmanın da avantajıyla ülke ve bölgedeki kargaşadan pek de etkilenmeyen bir çocukluk yaşayan Çadırcı, temel eğitimini başkent Bağdat’ta tamamladı. Liseyi bitirdikten sonra genç ve mütehayyil bir Iraklı olarak yüksek tahsilini yapmak üzere İngiltere’nin yolunu tuttuğunda ardında bıraktığı Irak, içine doğduğuyla epey farklıydı artık.

Rıfat Çadırcı’nın dördüncü yaş gününde çekilen fotoğrafları.

Irak Krallığı, 1932 Ekim’inde İngiliz mandası olmaktan çıkmış ve bağımsız devlet statüsü kazanarak Milletler Cemiyeti’ne (Birleşmiş Milletler) kabul edilmişti. Ülkenin kurucu kralı Birinci Faysal 1933 sonbaharında geçirdiği kalp krizi sebebiyle ölmüş ve onun yerini alan oğlu Gazi de yalnızca altı yıl görev yaptıktan sonra şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Babası Gazi’nin ölümüyle geride tek varis olarak kalan dört yaşındaki İkinci Faysal’ın ülkeyi yönetmekten aciz durumda olması sorunu, “kral naipliği” makamıyla aşılmış ve ülke fiilen Prens Abdulilâh’ın kontrolüne bırakılmıştı.

Irak Kralı İkinci Faysal tahta çıktığında henüz dört yaşındaydı.

Çocukluğu ve ilk gençliği boyunca ülkesinin ayakta kalma, geçmişle bağ kurma ve gelecek inşa etme çabalarına şahitlik eden Rıfat Çadırcı’nın İngiltere’deki adresi Hammersmith Güzel Sanatlar Akademisi oldu. Londra’daki okulda mimarlık üzerine eğitim alan genç adam, her alanda bir var olma ve kendini ifade etme mücadelesi veren Irak Krallığı’nın çehresini değiştirebileceğine inanarak ülkesine döndü ve Irak Danışmanlık adını verdiği mimarlık ofisini kurdu.

Bölgenin tarihi mirasıyla günün modern sanatını “Beynelmilel Yerellik” anlayışı çerçevesinde harmanlayarak geleceğin Irak’ını inşa etme çabasına girişen Çadırcı, dönemin önemli sanatçıları Cevat Salim, Muhammed Gani Hikmet ve Şakir Hasan el-Sid tarafından 1951’de kurulan Modern Bağdat Grubu’na katıldı ve çalışmalarını bu oluşum altında sürdürdü.

İngiltere dönüşünden kısa bir süre sonra, hiç beklemediği bir şekilde komünistlik suçlamasına maruz kaldı ve krallık yönetiminin paranoyasından nasibini alarak tutuklandı.

Babası Kamil Çadırcı’nın namı ve dönemin ünlü hukukçularından Hüseyin Cemil’in müdafiliği ile kısa sürede salıverilen genç adam, avukatına duyduğu minneti kendisine bir ev tasarlayarak ödeyecekti.

Rıfat Çadırcı’nın ilk dönem eserlerinden Hüseyin Cemil Konutu.

Kısa süre sonra, Çadırcı’nın ilk dönem eserlerinden biri olan Hüseyin Cemil Konutu’nun temellerinin atıldığı 1953 yılında, Prens Abdulilâh’ın niyabeti sona ermiş ve artık rüşt yaşına erişen İkinci Faysal gerçek manada ülkenin kralı olmuştu.

  • Ancak İkinci Faysal’ın ilk gençlik yılları boyunca Filistin topraklarında İsrail Devleti kurulmuş (14 Mayıs 1948), Arap-İsrail Savaşı’nda (Mayıs 1948 – Mart 1949) Araplar mağlup olmuş, büyük amcası ve Ürdün Kralı Abdullah öldürülmüş (20 Temmuz 1951) ve Mısır’da Cemal Abdunnasır liderliğindeki Hür Subaylar Hareketi Kral Faruk’u devirerek monarşiyi ortadan kaldırmıştı (23 Temmuz 1952…

Bütün bunların ortaya koyduğu yeni atmosfer, İkinci Faysal ve etrafındakilerin ayak uydurabileceğinden çok daha karmaşık ve mimari faaliyetlere öncelik vermek için fazla ağırdı. Rıfat Çadırcı’nın arzu ettiği imkana kavuşması için birkaç yıl daha beklemesi gerekecekti.

Prens Abdulilah (solda), Kral İkinci Faysal'ın (sağda) naipliği vazifesini uzun yıllar yürüttü.

Çadırcı, ülkesine dönüşünü takip eden birkaç yıl boyunca sivil mimariye ağırlık verdi. Başta Taha Caddesi’nde kendisi için inşa ettiği villa olmak üzere birçok konut tasarlayan ve inşa eden mimar, bu çalışmalarında, dönemin modern mimarisine yaptığı katkılarla uluslararası bir şöhrete sahip olan İsviçre asıllı Fransız mimar Le Corbusier’den (Charles-Edouard Jeanneret) çokça etkilense de yerel çizgilere yer vermeyi asla ihmal etmedi. Tasarımlarında yalnızca görünüşe önem vermekle yetinmeyen mimar, Bağdat’taki hava kirliliğin ışıkla birleşerek oluşturduğu rahatsız edici parlaklık gibi detayları ve konforu da daima ön planda tuttu.

Zira onun mimari yaklaşımına göre bir bina üç temel üzere yükselmeliydi; fayda, estetik ve sosyal sembolizm.

Mimarın, Taha Caddes’indeki evi.

Çadırcı aynı dönemlerde, Modern Bağdat Grubu vesilesiyle tanıştığı genç entelektüel Belkıs Şarara ile 1954 yılında evlendi. Mimarlığın yanı sıra, babası Kamil Çadırcı’nın da etkisiyle, fotoğrafa da epeyce merak duyan sanatçı, eşinin deyimiyle “bir Volkswagen parasına”, 500 dinara bir fotoğraf makinesi ve lens seti alarak ülkenin diğer şehirlerini de gezmeye ve yaşadığı dönemi kendi gözünden kayıt altına almaya başladı.

Belkıs Şarara, Taha Caddesi’ndeki evlerinde.

Bağdat sokaklarında kesif bir kan kokusu...
14 Temmuz 1958'de Abdulkerim Kasım önderliğindeki operasyonla Irak Hâşimî Hanedanlığı'ndan, başta Kral İkinci Faysal olmak üzere kraliyet ailesinden herkes kurşuna dizilerek öldürüldü. Bağdatlılar sokakları saran kesif bir kan kokusuyla güne başlıyordu...


Abdulkerim Kasım, Irak’ta monarşiyi devirmiş ve cumhuriyet ilan etmişti.

14 Temmuz 1958 sabahı, Irak Ordusu generallerinden Abdulkerim Kasım’ın kontrolündeki bir grup asker, kısa sürede başkent Bağdat’ın kontrolünü ele geçirdi ve Irak Hâşimî Hanedanı’nın tüm üyelerini öldürerek ülkedeki monarşiyi sona erdirdi. Krallık sonrası ilan edilen cumhuriyetin ilk başbakanı olarak koltuğa oturan General Kasım’ın öncelikli hedeflerinden biri de krallığın izlerini silmek ve başta Bağdat olmak üzere şehirleri yeni döneme hazırlamaktı. Bunun için aklına gelen ilk isim de, imza attığı sivil projelerle dikkat çeken Rıfat Çadırcı’ydı.

Rıfat Çadırcı, mimari yaklaşımını geniş kitlelere sergileme imkanına nihayet kavuşmuş ve Başbakan Kasım’dan aldığı direktifler doğrultusunda harekete geçmişti. Devlet tarafından kendisine tevdi edilen ilk proje kapsamında, ülkenin cumhuriyet rejimiyle birlikte özgürleşmesini ve ulus devlet anlayışını sembolize eden bir anıt yapılacak ve Tahrir Meydanı’na yerleştirilecekti. Çadırcı, Modern Bağdat Grubu’ndan arkadaşı heykeltıraş Cevat Salim’le birlikte işe koyuldu.

Heykeltıraş Cevat Salim.

“Özgürlük Anıtı” olarak adlandırılan eser, kısa süre sonra Tahrir’in Cumhuriyet Köprüsü’ne bakan bölümünde yükselmeye başladı ve Çadırcı’nın ulusal çaptaki ilk eseri olarak görücüye çıktı.

Özgürlük Anıtı’nda yer alan rölyeflerin uygulamasını yapan Cevat Salim, on metre yüksekliğinde ve elli metre uzunluğundaki devasa anıtın motifleri tamamlanmadan hayatını kaybetti ve projenin geri kalanında eşi Lorna Salim görev aldı.

1961 yılının ortalarına doğru tamamlanan ve Babil, Asur ve Arap çizgilerini modern sanatla buluşturan anıt, kısa sürede Bağdat’ın sembollerinden biri haline geldi. Bu, Çadırcı’nın bu çaptaki ilk işi olmayacaktı.

Tahrir Meydanı’na yerleştirilen Özgürlük Anıtı.

Genç mimarın yeni rejimle birlikte başladığı projelerden biri de Meçhul Asker Anıtı’ydı. Bağdat’ın önemli merkezlerinden bir diğeri Firdevs Meydanı’na yapılacak anıt, Birinci Cihan Harbi sırasında ve sonrasında Irak’ın bağımsızlığı uğruna savaşan askerleri temsil edecek ve tamamıyla Rıfat Çadırcı’ya ait olacaktı. Çadırcı, “Beynelmilel Yerellik” anlayışıyla yapıda, M.S. 3’üncü ve 7’nci yüzyıllar arasında Irak’ın da dahil olduğu geniş bir coğrafyada hüküm süren Sasaniler’in mimari çizgisini referans aldı.

Kisra Takı.

Bağdat’ın 35 kilometre güneyindeki Medain Antik Kenti’nde bulunan ve Sasani İmparatorluğu’ndan geriye kalan en önemli eserlerden biri olan Kisra Takı’nı 20. asrın mimari çizgileriyle yeniden yorumlayan mimar, aynı zamanda anıtın yapılış amacına da sadık kaldı ve eserinde, şehit olan oğlunu kucaklamak için yere eğilen bir anneyi sembolize etti. Meçhul Asker Anıtı 1959 yılında tamamlandı ve Çadırcı’nın ülkesine dair tahayyül ve umutlarının bir tezahürü olarak bütün ihtişamıyla Firdevs Meydanı’ndaki yerini aldı. Ancak mimarının hak ettiği şöhrete kavuşmasında da büyük pay sahibi olan anıtın ömrü, tüm bu gösteriş ve şöhrete rağmen, çeyrek asrı dahi bulmayacaktı.

Meçhul Asker Anıtı ve Firdevs Meydanı’nın havadan görünüşü.

Ahmed Hasan el-Bekr.

Krallık sonrası dönem de Irak’ı refaha erdirmemişti. 1958 ihtilalinin liderliğini ve yeni cumhuriyetin ilk başbakanlığını üstlenen Abdulkerim Kasım, Şubat 1963’de, Irak Baas Partisi’nce tertiplenen bir darbeyle alaşağı edilmiş ve kurşuna dizilerek öldürülmüştü. Yerine gelen Ahmed Hasan el-Bekr’in Arap Sosyalist Birliği tarafından karşı devrimle görevden uzaklaştırılmasının ve ülkenin ikinci cumhurbaşkanı Abdusselam Arif’in görevi başındayken bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından birkaç darbe daha yaşayan ülke, 1968 Temmuz’unda, eski başbakan Ahmed Hasan el-Bekr’in liderliğindeki Baas’ın kontrolüne girmişti.

Baas Partisi: Bir ihtilaflar tarihi
Mecra

Ancak Irak bir başka çalkantılı dönemden daha geçerken, değişen yöneticilerin asgari müştereklerinden birisi Rıfat Çadırcı ismi olmuş ve günden güne ünlenen mimar, eserlerini bina etmeye tüm hızıyla devam etmişti.

Çadırcı, 60’lı ve 70’li yıllar boyunca durmaksızın çalıştı ve hem sivil hem de devlet destekli pek çok projeyi hayata geçirdi. Sahip olduğu mimari felsefeden taviz vermeksizin inşa ettiği Irak Bilim Akademisi (Bağdat, 1965), Tütün Tekeli Binası (Bağdat, 1965), Yasub Refik Rezidansı (Bağdat, 1965) Ulusal Sigorta Şirketi Binası (Musul, 1966), Hamud Villası (Bağdat, 1972) ve Bağdat Merkez Postane Binası gibi yapılar, Rıfat Çadırcı’ya haklı bir şöhret kazandırdı.

Rıfat Çadırcı imzalı Hamud Villası’nın dışarıdan görünüşü.

Hamad Villası (Kuveyt, 1967), Hassavi Rezidansları (Kuveyt, 1970), Abu Dabi Ulusal Bankası (BAE, 1971) ve Abu Dabi Ulusal Tiyatro Binası (BAE, 1977) projeleriyle uluslararası arenada da boy göstermeye başlayan mimarın başarısı yalnızca kendi alanında değil, farklı alanlarda da dikkat çekecek ve Çadırcı, sahip olduğu ünün bedelini fazlasıyla ödeyecekti.

Kuveyt’teki Hamad Villası’nın dışarıdan görünüşü.

Rıfat Çadırcı, Bağdat’taki Taha Caddesi’nde bulunan evinde derdest edildiğinde takvimler 1978 yılının ekim ayını gösteriyordu. Ailesiyle birlikte oturduğu kahvaltı sofrasından askerler tarafından kaldırılan ünlü mimar, hiçbir açıklama yapılmaksızın gözaltına alındı.

  • Çadırcı, yalnızca bir buçuk dakika süren göstermelik bir yargılamanın ardından “vatana ihanet” suçundan ömür boyu hapse mahkum edildi ve tutuklanarak Ebu Garib Cezaevi’ne gönderildi. 152 günü yalnızca üç buçuk metrekarelik ışıksız bir hücrede olmak üzere, yaklaşık iki yıl boyunca burada kaldı ve hiçbir ziyaretçiyle görüştürülmedi.

Tarafına isnat edilen cürmü ne zaman, nerede ve nasıl işlediğini resmî olarak asla öğrenemese de kendisinin bir tahmini vardı: Ülkesinin sınırlarını aşan şöhreti!

Bağdat Merkez Postane Binası’nın projesi ve dış görünüşü.

Rıfat Çadırcı ismi, ortaya koyduğu mimari yaklaşım ve son yirmi beş yılda imza attığı projeler vesilesiyle beynelmilel bilinirliğe kavuşmuştu. Çadırcı, sanatının araladığı kapılardan tereddüt etmeden girmiş; başta Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere pek çok körfez ülkesinde bağlantılar kurmuş ve devletlerce finanse edilen eserler bina etmişti.

  • 1968 yılından bu yana Irak’ın kontrolünü elinde bulunduran Devlet Başkanı Ahmed Hasan el-Bekr, Çadırcı’nın bu şöhretinden istihbarat faaliyetleri için istifade etmeyi düşünerek bunu bizzat kendisine teklif etmiş; ancak, Çadırcı tarafından reddedilmişti. Irak siyasetinin kaygan zemini el-Bekr’i alaşağı ettiğinde, yeni düzenden faydalanan isimlerden biri de Rıfat Çadırcı olacaktı.

Çadırcı’nın 1965’de inşa ettiği Irak Bilim Akademisi.

Başına gelenleri işte bu geri çevirmeye yoran mimar, Ebu Garip günlerini kişisel dönüşümü için bir katalizör gibi kullandı ve kendisine “Yapı Filozofu” unvanını getirecek yola böylece girdi. Eşi Belkıs Şarara’yla birlikte kaleme aldığı “İki Karanlık Arasında Bir Duvar” adlı kitapta mahpusluk döneminin etkilerinden bahsetti. Çadırcı, hapse girdiğinde henüz 52 yaşını sürüyordu ve yüze yakın çalışanıyla bölgenin ikinci büyüğü konumuna kadar yükselen şirketinden ve mesleğinden uzaklaşmayı daha önce hiç düşünmemişti.

Ancak ülkesi, yeni hayaller kurmaya mani olacak ve hatta gerçekleşenleri de bir bir yıkacak bir noktaya sürükleniyordu. Rıfat Çadırcı, 1952 yılında büyük ümitlerle döndüğü ülkesinde sanatını icra etmenin artık mümkün olmadığını düşünmeye başlamıştı.

Rıfat Çadırcı ve eşi Belkıs Şarara.

Çadırcı’nın tutukluluk süresi neredeyse bir yıla yaklaşmış ve 1979 yazına varılmıştı artık. Irak yine ve yeniden bir dönüm noktasına gelmiş, Devlet Başkanı Ahmed Hasan el-Bekr, on yıldan bu yana yardımcılığı görevini üstlenen kuzeni Saddam Hüseyin tarafından 16 Temmuz 1979’da devrilmişti. Ülke yönetimini kontrolü altına almayı başaran herkes gibi, Saddam da eski yönetimlerin izlerini silmek ve kendisi tarafından inşa edilecek “Yeni Irak’ı” tüm dünyaya göstermek istemiş; o dönem 83 üyesi bulunan Bağlantısızlar Hareketi’nin 1982 yılı zirvesinin Bağdat’ta düzenlenecek olmasını da bu hayali için bir fırsat olarak görmüştü.

Baas'ın Irak'taki son yumruğu
Mecra

İlk aylarda yönetimi tam anlamıyla ele alma ve otoritesini sağlamlaştırma faaliyetleriyle meşgul olan yeni devlet başkanı, nihayet imar planlarını uygulamaya girişeceği zamana gelindiğinde, yaklaşık iki yıldır hapis tutulan Rıfat Çadırcı ismi hatırlanmıştı.

Saddam Hüseyin, 1979 yazında Irak’ın kontrolünü ele almıştı.

1980 yılının bir haziran günü hücresine gelen askerler tarafından, hapishane kıyafetlerini değiştirmesine dahi izin verilmeden ve tıpkı gözaltına alındığında olduğu gibi hiçbir açıklama yapılmadan sürüklenen Çadırcı, bu kez Saddam Hüseyin’in huzuruna çıkartıldı. Yeni başkanın kendisinden tek bir beklentisi vardı:

Bağdat’ı, iki yıl sonra düzenlenecek Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi’ne hazırlamak.

Rıfat Çadırcı, kendisine sunulan sınırsız ödenek ve imkanla birlikte, hücresinden çıkarıldığı günün hemen ertesinde işinin başına geçti. Amerikalı mimar Robert Venturi’nin de dahil olduğu dünyaca ünlü isimleri ülkeye getirerek projeye dahil eden Çadırcı, Saddam rejiminin başlattığı yıkımları durdurdu ve şehrin meydan ve caddelerinden itibaren pek çok noktasında şantiyeler kurdu.

Rıfat Çadırcı (sağda) ofisinde çalışırken.

İlk birkaç ay soluksuz devam eden imar faaliyetlerinin ardından, Irak Ordusu’nun 22 Eylül 1980’de İran sınırını geçmesiyle Irak-İran Savaşı resmen başladı ve ülkeyi her anlamda yıpratacak bir sürece girildi. Savaşın beraberinde getirdiği ağır ekonomik tablo, Bağdat’ın yeniden imarı projesini direkt olarak etkiledi. Önceleri maddi kesintilerle zuhur eden ekonomik sorunlar, savaşın ilerleyen yıllara sarkmasıyla birlikte uluslararası bir hal aldı ve nihayetinde Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi iptal edildi. Çadırcı, ülkesine dair tahayyüllerinin sonuna gelmişti.

Sınırı geçen ve İran bayrağı parçalayarak kutlama yapan Iraklı askerler.

Hapishane günlerinden itibaren artık akademisyenliğe geçme ve mesleğinin teorik kısmıyla meşgul olma fikrine kapılan Rıfat Çadırcı, Irak’taki şartların eskisinden bile daha kötü olacağını gördü ve 1982 yılında ülkeden ayrıldı. Gurbetlik yıllarının ilk durağı Beyrut oldu. Kısa bir süre burada kaldıktan sonra, öğrencilik günlerini de geçirdiği Londra’nın yolunu tutan Çadırcı, aynı yıl İngiliz Kraliyet Mimarlık Enstitüsü’nün fahri üyeliğine seçildi ve yine kısa süreli İngiltere macerasının ardından da ABD’ye geçti. Eşi Belkıs Şarara ile birlikte Boston’a yerleşti ve dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi’nde “misafir öğretim üyesi” unvanıyla dersler vermeye başladı.

Çadırcı, buradaki ilk yıllarına iki yeni kitap sığdırdı. Irak’ta geçen günlerine yer verdiği Taha Caddesi ve Hammersmith 1985’de, inşa ettiği eserlere ve mimari yaklaşımlarına yer verdiği Kavramlar ve Sonuçlar: Yerel Bir Beynelmilel Mimariye Doğru ise bir yıl sonra yayımlandı.

  • 1986 yılında, üç yılda bir verilen ve mimarlık dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen Ağa Han Mimarlık Ödülleri’nde “Yaşam Boyu Başarı” ödülüne layık görülen Rıfat Çadırcı, hem Harvard hem de MIT’de (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) mimari felsefesiyle ilgili dersler verdi ve mimarlığın teorik altyapısıyla ilgili önemli çalışmalara imza attı.

Rıfat Çadırcı, ülkesinden ayrıldıktan sonra Harvard ve MIT’de dersler verdi.

Yapı Filozofu’nun hayatı ve kariyeri bambaşka bir noktaya evrilirken Irak’ta işler daha da kötüye gitmiş; İran’la 80’li yıllar boyunca devam eden savaş hali ve Saddam rejiminin günden güne artan baskısı, ülkeyi derin bir buhrana sürüklemişti. Üstelik Irak’taki atmosferden şehirlerin görüntüsü ve Çadırcı’nın eserleri de nasibini almıştı. Krallığın devrilmesi sonrası göreve gelen Abdulkerim Kasım’ın talimatıyla 1959’da inşa edilen Meçhul Asker Anıtı, 23 yıl sonra, 1982 yılında Firdevs Meydanı’ndan sökülüp çıkartılmış ve yerine Saddam Hüseyin’in heykeli yerleştirilmişti. Irak, koca bir hayal kırıklığı müzesine dönüşüyordu.

Meçhul Asker Anıtı, 23 yıl boyunca Firdevs Meydanı’nda kaldı.

Rıfat Çadırdı, 90’lı yıllar boyunca da Amerika’da yaşamaya, Harvard ve MIT’de derslere girmeye ve eserler vermeye devam etti. 1991 yılında, babası Kamil Çadırcı’nın 1920-1940 yılları arasında Bağdat, Kudüs, Şam, Halep ve Beyrut’ta çektiği binlerce fotoğraflık koleksiyondan derlediği Kamil Çadırcı Fotoğrafları: Ortadoğu’da Sosyal Yaşantı adlı kitabı yayımladı. Medine Söyleşileri adlı mimarlık dergisi için özel bir sayı kaleme alan Çadırcı, Irak’ta inşa ettiği binaların proje detayları ve eskizleri üzerinden, sahip olduğu ve eserlerinde yansıtmaya çalıştığı mimari anlayışı etraflıca anlattı. O yetenekleri nispetince bir miras inşa etmeye devam ederken, Irak’sa sahip olduklarını bonkörce elden çıkaran mirasyediye döndü.

Kamil Çadırcı, Ortadoğu’yu karış karış gezmiş ve binlerce fotoğraflık bir arşiv oluşturmuştu.

Saddam Hüseyin’in saldırgan politikaları İran’a açılan savaşla sınırlı kalmamış; Önce Halepçe Katliamı’yla başlayan ve sonra da 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’in işgal edilmesiyle devam eden süreç, Irak’a, ABD öncülüğündeki 37 ülkeden müteşekkil bir koalisyonun müdahalesiyle son bulmuştu. Ancak Saddam durulmamış, tüm gücünü sınırları içine vererek adeta bir yıkım makinasına dönüşmüştü. Ülkenin kaderi, 2000’lerin hemen başında bir kez daha değişecekti.

11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kuleler’e düzenlenen terör saldırısının ardından tabiri caizse hıncını almak için yer arayan ABD, gözüne Saddam Hüseyin’i ve dolayısıyla Irak’ı kestirmişti. 2003 yılının 20 Mart’ında ABD ve İngiltere öncülüğündeki çok uluslu koalisyon güçleri tarafından Irak’a karşı başlatılan İkinci Körfez Savaşı’nın yirmi birinci gününde başkent düşmüş ve işgal güçleri Bağdat sokaklarında boy göstermişti.

  • Üç hafta gibi kısa bir sürede gerçekleşen bu işgal, ahalinin kahir ekseriyetinde sevinçle karşılanmış; Iraklılar, uzun yıllardır altında ezildikleri diktatörlükten artık kurtulacakları umuduyla sokaklara dökülmüştü.

Şüphesiz ki, ülkede 1979 yazından bu yana devam eden devrin kapandığı malumunu tüm dünyaya ilam eden görüntülerin en akılda kalıcı olanı, Rıfat Çadırcı imzalı Meçhul Asker Anıtı’nın yerine dikilen Saddam Hüseyin heykelinin yıkılışı olmuştu.

Firdevs Meydanı’ndaki Saddam Hüseyin heykeli devrilirken.

Ünlü mimar, Amerika’daki hocalık kariyerini noktalayarak Londra’ya döndüğünde ülkesi işgal altındaydı artık.

Firdevs Meydanı, Saddam Hüseyin’e de yar olmamış; sabık diktatörün heykelinin yerini, ülkenin bir kez daha özgürleştiğini iddia edenlerce hazırlanan “Yeşil Heykel” almıştı.

Meydandan gelip geçenlerce hiçbir zaman benimseyen heykel, ABD işgalini bir kurtuluş olarak gören ve ülkenin geleceğine dair iyimser tahayyülleri olan Iraklıların yaşadığı hayal kırıklıklarının sembolü olmuştu. İşgal sonrası dönemin de ilk hedeflerinden birisi Firdevs Meydanı olmuş ve yine bir önceki dönemin izlerini silmek amacıyla birtakım düzenlemeler yapılmıştı. Yeşil Heykel, yerine konulmasından on yıl sonra kaldırılmış ve bir ara Meçhul Asker Anıtı’nın yeniden yerine konulması gündeme gelse de meydan boş bırakılmıştı.

Saddam Hüseyin heykelinin yerine konulan “Yeşil Heykel”.

ABD, Aralık 2011’de Irak’taki işgali resmî olarak durdurduğunu ve yönetimin bütünüyle yerel güçlere devredildiğini duyurdu. Kısa süre sonra bölgede patlak veren IŞİD (Irak-Şam İslâm Devleti) terörü ve devamında bu sorunla mücadele etmek için atılan adımlar, ülkenin şehirlerini deyim yerindeyse perişan etti. Yaşanan yıkımlardan Rıfat Çadırcı imzalı eserler de ziyadesiyle etkilendi elbette. Çadırcı imzalı eserlerin kimi bakımsızlıktan, kimiyse savaşın ve terör saldırılarının etkisiyle yıpranırken; mimarın 1966 yılında Musul’da inşa ettiği Ulusal Sigorta Şirketi Binası, önce IŞİD işgali sırasında örgütün infaz merkezlerinden biri olarak kullanıldı ve ardından 2017’de IŞİD’e karşı başlatılan hava harekatında tamamen yerle bir oldu.

Musul’daki Ulusal Sigorta Şirketi Binası (solda) ve 2017’deki harekattan sonraki hali.

Ancak eserlerinin uğradığı yıkım, onun başarılarını gölgelemedi. 2015 yılında Coventry Üniversitesi tarafından “fahri doktora” unvanına ve Tamayouz Mükemmeliyet Ödülleri tarafından “Yaşam Boyu Başarı” ödülüne layık görüldü. Rıfat Çadırcı’nın doğup büyüdüğü topraklara dair hissettiği en son şeyse hayal kırıklığı oldu. 2009 yılında son kez ülkesine giden ve şahit olduğu manzaralar karşısında, tıpkı milyonlarca hemşerisi gibi, derin bir sukutuhayale uğrayan Çadırcı, yaşadığı üzüntüyü,

“Olanlara inanamıyorum, neredeyse her şey mahvolmuş.” cümlesiyle dile getirdi.

94 yıllık ömrüne benzersiz bir mimari anlayış; çok sayıda eser, talebe, ödül ve hayal sığdıran “Yapı Filozof’u” Rıfat Çadırcı, 10 Nisan 2020 günü, koronavirüs hastalığı sebebiyle Londra’da hayatını kaybetti.

Ülkede onlarca yıldır süregelen yönetim değişikliklerinin ve yaşanan hayal kırıklıklarının somut bir şekilde tezahür ettiği Firdevs Meydanı’ysa, kendisi üzerinden bir kimlik inşa etme gayretine girişecek yeni isimleri beklemeye devam ediyor…