Şâzeliyye’nin Suriye’ye açılan kapısı: Muhammed b. Ahmed el-Hâşimî

SELMAN SAMİ YASİN
Abone Ol

Mağrib’in incisi Tilimsân’da dünyaya gelen Muhammed b. Ahmed el-Hâşimî, Suriye ve Ortadoğu'da İslâm dünyasının en geniş tarikatlarından olan Şâzeliyye tarikatının yayılmasına imkan sağlamıştır. Kurduğu kütüphane ve ders halkalarının yanı sıra Cezayir topraklarındaki Fransız sömürgeciliğinin yaydığı yıkıcı fikirlere karşı halkı cihad faaliyetlerinde bulunmuştur. O, ilimle geçen hayatında Suriye’deki Şâzeliyye-Derkâviyye tarikatının postnişinliği rütbesini almış, Şam’da tesis ettiği zaviyesi ise Şâzeliyye’nin Aleviyye kolunun Ortadoğu’daki en meşhur merkezi haline gelmiştir.

(Alt sıra) Muhammed el-Hâşimî, sağında oğlu Şeyh Ahmed ve solunda talebesi Şeyh Abdurrahman el-Şâgûrî.

Tilimsân Dağı’nın eteklerindeki Subde beldesinin kadısı, kucağına aldığı bebeğin Şâzeliyye tarikatının önde gelen şeyhlerinden biri olacağından habersiz bir şekilde severken takvim yaprakları 17 Temmuz 1881’i gösteriyordu. Anne ve babasının Hz. Hasan’ın neslinden olması bakımından “şerîf” kabul edilen Muhammed Hâşimî, ilk eğitimini âlim bir zat olan babasının yanında aldı. Babasının vefatıyla birlikte ailesinin geçimini sırtlanan Hâşimî muhtelif işlerde çalıştı. Yaptığı işler onun ilimle olan bağını koparmamıştı. Çalıştığı sırada her ne kadar mescitteki ders halkalarına devam etse de merkez Tilimsân’ın ilmî yönden oldukça gelişmiş bir şehir olduğunu biliyordu. Böylece dünyaya gözünü açtığı beldeden taşınmaya karar vererek Tilimsân’ın yolunu tuttu. Hayatını idâme ettirmek için önce ufak bir tatlı dükkânı, daha sonra ise bir koku dükkânı açan Hâşimî, on beş sene boyunca ikâmet ettiği bu büyük şehirde; Arapça, Kur’ân, fıkıh, hadis, tefsir ve akâide dair dersler okudu.

Şâzeliyye tarikatının önde gelen isimlerinden Muhammed b. Habîb el-Bûzîdî, Muhammed el-Habrî ve Muhammed b. Yellis ile de bu dönemde tanıştı.

Şâzeliyye Tarikatı
Mecra

Muhammed el-Hâşimî’nin Şâzeliyye tarikatının Derkâviyye koluna intisap ettiği günlerde Cezayir topraklarındaki Fransız işgali de devam etmekteydi. Cezayirliler, Fransızlar tarafından her türlü insanlık dışı muameleye maruz kalıyor, en basit hakları dahi ellerinden alınıyordu. İlme olan merakı nedeniyle Mısır başta olmak üzere diğer ülkelerden kitaplar satın alan Hâşimî, Fransızların engeliyle karşılaşıyordu. Ancak bu engellemeler onu yıldırmamıştı. Basit bir matbaa kurmayı başardıktan sonra kitap basma işine koyuldu. Kısa süre zarfında artan talepler neticesinde mütevazı bir kütüphaneye sahip olmuştu.

  • Hâşimî’nin kütüphanesi, ticarî bir kurum olmaktan ziyade ders halkalarının kurulduğu, Fransız sömürgeciliğinin yaydığı yıkıcı fikirlere karşı gençleri korumayı hedef edinen bir eğitim ve kültür merkeziydi.

Derkâviyye’nin Ahmed el-Alevî’ye nispet edilen Aleviyye kolunun Ortadoğu’daki en meşhur merkezi, Hâşimî’nin Şam’da tesis ettiği zaviyeydi.

Hâşimî, sömürgecilere karşı halkı açıktan cihada davet etmekteydi. Hatta “Fransız sömürgeciliğine kendisini adayan mürtettir” fetvası oldukça ses getirerek Fransızları rahatsız etmişti.

Emir Abdulkâdir Cezâirî
Mecra

Cezayirli gençlerin nezdinde çağrıları cevap bulan Hâşimî, Fransızlar tarafından defalarca hapse mahkûm edilirken ders halkaları da engellendi.

Cezayir halkı, Fransız işgalinin başladığı ilk günden itibaren çeşitli sebeplerle gerek kitlesel gerekse de bireysel olarak göç etmek zorunda kalmışlardı. Cezayirlilerin göç ettiği ülkelerin başında ise Suriye gelmekteydi. Zira Cezayir’in büyük halk kahramanı Emir Abdulkâdir, hayatının son demlerini Şam topraklarında geçirmiş ve civarında hatırı sayılır bir Cezayir nüfusu oluşmuştu.
  • Her ne kadar Emir Abdulkâdir vefat ettikten sonra göçler azalmış olsa da 1911 senesinde Şam topraklarına Tilimsân’dan son bir kitlesel göç gerçekleşecekti. I. Dünya Savaşı’na hazırlık kapsamında Fransızlar on sekiz yaşını doldurmuş Cezayirli erkeklerin Fransa saflarında savaşmasına dair bir kararname yayınlamışlardı. Hâşimî ve hocası Muhammed b. Yellis’in bu kararnameye sert tepkisi neticesinde Cezayirliler, Fransa ordusuna katılmak yerine Şam’a göç etmeye karar vermişlerdi.

Direnişin çöldeki kalbi ve aklı: Ömer Muhtar
Mecra

Cezayir’de Fransızlar’a karşı direnen Ömer el-Muhtâr, Şerîf es-Senûsî ve Abdülkâdir el-Cezâirî gibi mücahitler arasında sayılan Hâşimî, ilmî ve tasavvufî şahsiyetinin yanı sıra direnişçi kişiliğiyle de tanınıyordu.

Yanına annesi ve kız kardeşini de alan Hâşimî, hocasıyla birlikte artık Şam’daydı. Ancak onun Şam macerası pek de istediği gibi başlamamıştı. Bir süre Cezayirli göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bir mahallede ikâmet eden Hâşimî, Osmanlı tarafından Adana’ya sürgün edildi. Zira Osmanlı hükümeti aldığı kararla Cezayirli göçmenleri farklı vilayetlere dağıtıyordu. O, hükümetin aldığı bu kararı protesto etti ve dönemin Suriye Müftüsü Ebu’l-Yüsr Abidin ile Adana’da iki sene ikâmet etmeye mecbur bırakıldı.

Hâşimî, iki senelik mecburî ikâmetinin ardından yüzünü tekrardan Şam’a çevirmişti. Günlerce süren yolculuğun ardından bir meçhuller denizine daldı. Ne yapacağını bilemez halde Hamidiye Çarşısı’nın önüne geldiğinde Ebu Kemal Şemistânî adındaki bir esnaf Hâşimî’yi tanımıştı. Bir süre Ebu Kemal’in evinde ikâmet eden Hâşimî, gün geçtikçe iktisadî durumunu düzeltecekti. Bunun yanı sıra ilmî faaliyetlerine devam ederek Suriye’nin önde gelen birçok âlimlerinden de istifâde etti. Dönemin Şam âlimleri içerisinde tasavvuf yolunun dışında bir âlime rastlamak oldukça nâdir bir durumdu. Hâşimî de Şam’daki bu nimetin farkındaydı.

Şam’da şöhreti günden güne artan Hâşimî, iyi ahlakı ve mütevazılığı ile tanınıyordu. Şeyhi İbn Yellis’in vefatından sonra Şâzeliyye-Derkâviyye tarikatının meşhur mürşitlerinden Ahmed el-Alevî’ye intisap etti.

Hac vazifesini eda edeceği sırada Şam’a uğrayan el-Alevî, Hâşimî’ye icâzet verdi. Halkı irşat emriyle o, artık Suriye’deki Şâzeliyye-Derkâviyye tarikatının postnişini olmuştu.

Şam’ın kalbi: Emevî Camii
Mecra

Vakit kaybetmeden ikâmet ettiği göçmen mahallesinde bir zaviye açtı. Şeyh Hâşimî, Emevî Camii başta olmak üzere Şam’daki camilerde yaptığı irşat faaliyetleriyle birçok kişiyi etkilemeyi başarmıştı. Öyle ki kendisini sevenler ve derslerine devam edenler arasında farklı yollardan insanlar bulunuyordu. İtikâdî meselelerde ağırlıklı olarak ilk dönem selef âlimlerinin yaklaşımlarını benimseyen Şuayb Arnavut ile Suriye İhvan-ı Müslimîn teşkilatının kurucusu olan Mustafa es-Sibaî onun derslerine devam eden kimselerdi.

  • Osmanlı hükümetinin Suriye’deki otoritesinin zayıflamasına paralel olarak Nakşibendî tarikatının da zayıflaması, Suriye’de Şeyh Hâşimî’nin önderlik ettiği Şâzeliyye-Derkâviyye tarikatının yaygınlaşmasını sağlamıştı.

Emevî Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Hâşimî'nin naaşı, Dahdah Mezarlığı’nda Şeyh Ebü’l-Hayr el-Meydânî’nin yanına defnedildi.

Şeyh Hâşimî, geriye kalan ömrünü doğduğu Cezayir topraklarından uzakta Şam’da geçirdi. Son nefesine kadar insanlara Kur’ân ve sünnete bağlı olmayı telkin etti. 19 Aralık 1961 senesinde vefat ettiğinde Şâzeliyye tarikatının Ortadoğu’daki en büyük merkezlerinden birini arkasında bırakacaktı. Emevî Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra naaşı, Müslümanların avuçları üzerinden süzülerek ebedi istirâhatgâhı olan Dahdah Mezarlığı’na defnedildi.