Siyaset, ilim, fetva: Cuma hutbelerinden devrime giden yol

Haber Merkezi
METE GEZER
Abone Ol
Cuma hutbelerinden devrime giden yol

Suriye’deki âlimler, devrimin ilk günlerinden itibaren bu sürece eşlik ettiler. Ülkede bulunan âlimler, gösteri çağrıları yaparak ve zalim Baas iktidarını devirmek amacıyla halkı seferber ederek devrime katkı sundular. Bu süreçte camilerdeki kürsülerinden korkusuzca hakkı haykırdılar.

Suriye Devrimi’nin ilk kıvılcımları 2011 yılının Şubat ayında camilerden yükseldi.

Cuma namazının hemen ardından cami avlularında ve meydanlarda toplanan kalabalıklar,barışçıl gösteriler düzenleyerek reform talebinde bulunuyordu. Gösteriler düzenli şekilde, tekrar tekrar gerçekleşiyor, dahası her cuma belirli bir isim etrafında şekilleniyordu. Bu isim, devrimin ortak veya bütünleştirici bir değerini, fikrini ya da tavrını ifade ediyor; şehir merkezleri ve kırsaldaki gösterilerde bu cuma temasına ilişkin pankartlar yükseltiliyordu.

Cuma namazı sonrasında camilerden başlayan gösterileri, bu camilerdeki hatiplerden bahsetmeksizin ele almak mümkün değildir. Zira cuma namazı öncesindeki bu hutbeler, ülkelerin diplomatik söylemleri kadar hassas bir konuma evrilmişti. Bununla birlikte halk, âlimleri son derece önemsiyor ve onların görüşleriyle hayatlarını şekillendiriyordu. Öyle ki, dinî otoritenin çizdiği rota kimi zaman siyasetin seyrini bile değiştirebilecek kadar etkiliydi.

Baas Partisi: Bir ihtilaflar tarihi
Baas Partisi: Bir ihtilaflar tarihi
Mecra


  • Evkaf Bakanlığı marifetiyle âlimleri denetim altında tutmaya çalışan Baas rejiminin tesis ettiği sessizlik diktatoryasına karşı âlimler üç gruba ayrıldı:
  • 1. Reform taleplerinin karşılanması, tutukluların serbest bırakılması ve askerî müdahalenin sona ermesini dile getirerek halkın yanında, rejimin karşısında yer alanlar
  • 2. Mevcut statülerini korumak ya da rejimin zulmünden sakınmak için sessiz kalanlar
  • 3. Rejimle birlikte çalışan ve onlar adına fetva vererek yönetime itaati savunanlar

Cuma gösterilerinin devam ettiği ve gerginliğin giderek tırmandığı bu sırada, Suriye devlet televizyonu, Ramazan el-Bûtî’nin katılacağı özel bir programın yayınlanacağını ilân etti. Ekranda sık sık beliren şeritlerde “Âlim Dr. Muhammed Sid Ramazan el-Bûtî’nin konuşmasını bekleyin” ifadesi yer alıyordu. Ramazan el-Bûtî cuma gösterilerinin giderek yoğunlaştığı bir döneme denk gelen 24 Mart 2011 Perşembe akşamı ekrana çıktı ve “ülkenin başına dış güçlerin çorap ördüğünü” söyledi. Göstericileri küçümseyip cahillikle suçladı ve “Siz kimsiniz?” diye seslendi. Amerikan aşırı sağı ve Yahudilerin, direnişçi rejimi devirmek için komplo kurduğuna değindi. Camilere gelen bu göstericilerin kötü amaçları olduğunu ve gerçekte dindar bile olmadıklarını ileri sürdü. Ramazan el-Bûtî’nin bu konuşması, Der’a şehrindeki çocuklara uygulanan işkence ve öldürülme vakalarının hemen akabindeydi.

Her daim rejimin yanında: Saîd Ramazan el-Bûtî
Her daim rejimin yanında: Saîd Ramazan el-Bûtî
Mecra

Şırnak asıllı İslâm âlimi Molla Muhammed Saîd Ramazân el-Bûtî.

Ertesi gün (25 Mart 2011) Yusuf el-Karadâvî, Katar’ın başkenti Doha’dan cuma hutbesi aracılığıyla hem Ramazan el-Bûtî’nin hem de Suriye rejiminin tutumunu eleştirdi. Suriye yönetiminin protestoculara karşı izlediği sert uygulamaları ağır bir dille kınadı. Beşşar Esed’in mezhebî idiyetinin esiri olduğunu söyleyerek ilk kez Suriye devlet başkanının “Nusayrî” mezhebine mensup olduğuna işaret etti. Bu, Suriye siyasetinde uzun yıllardır dokunulamaz kabul edilen bir meseleydi.

  • Ramazan el-Bûtî’nin özel programı ile Yusuf el-Karadâvî’nin bu hutbesi, ikili bir tartışmanın ilk fitilini ateşledi. Bu tartışma, pek çok kez tekrarlandı ve iç içe geçmiş dinî ve siyasî konuları, ayrıca İhvân ile Baas rejimi arasındaki tarihsel sürecin izlerini taşıdı.

Ramazan el-Bûtî de Suriye devlet televizyonunda ve camide verdiği derslerinde birçok kez bizzat Yusuf el-Karadâvî’ye cevap vermek için ortaya çıktı. Onun Suriye meselesine müdahalesini ve eleştiri yöntemini kınadı. Buna rağmen, Karadâvî sonraki hutbelerinde de Suriye’den bahsetmeyi sürdürdü. 1 Nisan 2011’deki hutbesinde, rejimi ve göstericilere ateş açılmasını tekrar kınadı, olağanüstü halin kaldırılmasını talep etti. 9 Nisan 2011’deki hutbesinde ise Suriye’deki iktidar yanlısı âlimleri hedef alan ağır eleştirilerde bulundu ve bunların içinde özellikle Ramazan el-Bûtî’yi zikretti. Onu şeriata başvurmaya davet etti. 23 Nisan 2011’de ise Evkaf Bakanının kendisi aleyhine -güya Suriye’nin kıdemli âlimleri adına- yayınladığı bildiriyi eleştirdi ve bakana, “Suriye meselesine müdahalemi Hz. Muhammed (sav) ve Kur’ân adındaki bir kitap meşru kıldı” şeklinde hitap etti.

İlim ve aksiyonla dopdolu bir ömür
Mecra

Dünya Müslüman Âlimler Birliği eski başkanı Yusuf el-Karadâvî.

Nisan 2011’in son haftasında Ramazan el-Bûtî, Dîrâsât Kur’âniyye adlı televizyon programının özel bölümünde tekrar ekran karşısına geçti. Bu, Beşşar Esed’in sözde reform vaatlerinin işe yaramadığı bir dönemde, göstericileri yatıştırmak amacıyla yayınlanan bir programdı. Bûtî, burada da gösterileri kınadı, çözümün tek yolunun seher vakitlerinde uyanıp Allah’a dua etmek olduğunu söyledi.

  • Devrim ve destekçileriyle ilgili rejimin resmî siyasetiyle tamamen örtüşen fetvalar ve bildiriler üretme konusunda yönetimin en önemli araçlarından biri de Evkaf Bakanlığıydı.

Bu kurum, farklı şekillerde ve çeşitli din adamları aracılığıyla faaliyetlerini sürdürdü. Ancak asıl rolü büyük ölçüde Ramazan el-Bûtî ve Ahmed Bedreddin Hassûn üstlendi. Evkaf yetkilileri gösterilerin haram olduğuna dair fetvalar yayınlatırken öte yandan camilerde görevli olan hatiplere çeşitli sözleşmeler imzalatarak rejim aleyhine konuşmamaları için tehditler yağdırıyordu.

Buna rağmen Emevî Camii ve Süleymaniye Camii (İbn Arabî) kürsüsünde düzenli olarak ders veren ve hatiplik vazifesini yürüten

Şeyh Muhammed Ebu’l-Hüdâ el-Ya’kûbî, Şam’ın göbeğindeki el-Hasen Camii’nde nisan ayında verdiği hutbesinde rejime karşı ilk defa açıktan konuşma cesareti gösterdi.

Hutbesinde, katledilen ve hapse atılan mağdurlara değinen el-Ya’kûbî, halkın reform taleplerini yineleyerek barışçıl gösterileri destekledi. Masum sivillerin kanının dokunulmaz olduğunu, sivil protestoculara karşı uygulanan kötü muamelenin haram olduğunu ve şeffaflığın bulunmadığını dile getiren Şeyh Yâ’kûbî, rejimin aynı politikalara devam etmesi halinde galip gelecek olanın kesinlikle halk olacağını vurguladı.

Allâmetü’ş-Şâm: Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî
Mecra

Emevî Camii imamı, Muhaddis ve Fakih Şeyh Muhammed Ebu’l-Hüdâ el-Ya’kûbî.

Bir sonraki cuma hutbesine 200’den fazla silahlı güvenlik görevlisi geldi. Bir katliam yaşanmasından endişe eden Şeyh Ya’kûbî, yalnızca hutbe dualarını okuyup başka bir konuşma yapmadan hutbeden indi. 12 Mayıs 2011 tarihindeki hutbesinde ise askerî kontrol noktasında öldürülen bir adamın hikâyesine değinip insanların hapishanelerde gördüğü işkencelerden bahsetti. Ne var ki bu hutbenin ardından Emevî Camii’ndeki dersleri ilgâ edildi ve cuma hatipliği vazifesinden atıldı.

  • Felaket boyutuna ulaşan katliamların sonrasında el-Cezîre kanalının Şeriat ve Hayat isimli programına katılan Şeyh Ya’kûbî, İbn Âbidîn hâşiyesine dayanarak rejime karşı baş kaldırmanın farz olduğunu bildiren fetvasını ilân etti. Aldığı ölüm tehditlerine karşılık ailesini başka bir eve nakleden Şeyh Ya’kûbî, 25 gün boyunca sürekli yer değiştirdi. Güvenlik servisindeki üst düzey generallerin hakkında yakalama kararı çıkardığını öğrenmesinin ardından ise Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı.


Suriye istihbaratının 4 farklı birimi tarafından Şeyh Yâ’kûbî’ye çıkarılan tutuklama kararı ve yurtdışı yasağı emri.

Şeyhu’l-kurrâ Şeyh Kureyyim Râcih de 1 Nisan 2011 tarihindeki konuşmasında Evkaf Bakanlığının kendilerine gönderdiği rejim bildirilerini eleştirip barışçıl gösterileri destekledi. Halkı koruması gereken ordunun halkı katledip hapsetmesini sert bir dille kınadı. Göstericilerin haklı taleplerinden bahseden Şeyh Kureyyim; hapishanelerin boşaltılması, karanlık geçmişin silinmesi, hükümetin köklü reformlar yapması gerektiğini ve bunları “nasihatçi” olarak söylediğini belirtti. Devrimin gençler üzerindeki en etkin simalarından olan Şeyh Kureyyim, nihayetinde hicrete mecbur bırakıldı.


İsâm Attâr, dünya gurbetini tamamladı
Mecra

Şam Şeyhu’l-kurrâ’sı Allâme Muhammed Kureyyim Râcih (solda) ve devrimin sembollerinden olup sürgünde vefat eden İsâm el-Attâr.

Suriye Müftüsü Şeyh Usâme er-Rifâî ise 25 Mart 2011 tarihli hutbesinde; özgürlük hakkı, düşünce suçlularının serbest bırakılması, yolsuzluğun ortadan kaldırılması ve olağanüstü hâlin sona erdirilmesi gibi konulara değindi. Ardından 1 Nisan 2011 tarihli hutbesinde, bir önceki konuşmasının gösteri çağrısı anlamına gelmediğini, sadece yatıştırıcı adımlardan bahsettiğini ifade etti. Daha sonraki hutbelerinde de benzer bir çizgiyi izledi. 10 Haziran 2011 hutbesinde suçsuz insanların katledilmesine dair konuştu ve sorunların iki kaynağı olduğunu söyledi: 1) Allah’tan yüz çevirmek, 2) Güvenlik güçlerinin sert yöntemleri.

Usâme er-Rifâî’nin kardeşi Şeyh Sâriye er-Rifâî de hükümete karşı sert ifadelerle yapılan yanlışlıkları dile getirdi. Daha önce Baas rejimi tarafından iki kez sürgün edilen Sâriye er-Rifâî, 2011 yılının Ağustos ayında Hama Valiliğinde gerçekleşen katliamın ardından sabah namazından sonraki halka açık dersinde, hükümete meydan okuyarak halka karşı büyük bir suç işlendiğini söyledi. Şeyh Sâriye; “Halkın savunucusu olarak bildiğimiz ordunun suçunun bu boyuta ulaşacağını, tüfeklerini halka doğrultacağını ve saldırıda bulunacağını düşünmemiştim. Üstelik mübarek bir zaman dilimi ve Hz. Peygamber’in teselli ayı olarak adlandırdığı bir zaman diliminde...”diyerek eleştiride bulundu.

Büyük mücahid ve âlim Şeyh Sâriye er-Rifâî vefat etti
Mecra



Zeyd b. Sâbit Camii hatibi, âlim ve davetçi Şeyh Sâriye er-Rifâî.

Aynı gün, Şeyh Sâriye ve kardeşi Usâme er-Rifâî başta olmak üzere birçok Şam âlimi, Hama şehrine rejim güçlerince yapılan saldırıyı ve Suriye’nin çeşitli illerindeki barışçıl protestoların kanla bastırılmasını kınayan bir bildiri yayımladı. Bu bildiride, rejimin işlediği katliamlardan dolayı tam sorumluluğa sahip olduğu belirtildi, düşünce suçlularının derhal serbest bırakılması talep edildi. Bildiriye imza atan âlimlerin tamamı, Suriye istihbarat birimleri tarafından sorguya çağrıldı. Şeyh Sâriye bu çağrıya icabet etmeyi reddetti ve “Bildiri fikri bana aittir” diyerek arkadaşlarını korumaya çalıştı. Ardından rejimden çok sert bir uyarı aldı ve Şam’daki camilerde hutbe vermesi yasaklandı.

Hama Katliamı'nın acısı dinmiyor
Mecra

Birçok Şam âlimin, Hama şehrine rejim güçlerince yapılan saldırıyı ve Suriye’nin çeşitli illerindeki barışçıl protestoların kanla bastırılmasını kınayan bildirisi.

  • Humus’un Hula kasabasında meydana gelen ve 49’u çocuk 100’den fazla kişinin öldürüldüğü katliamın ardından ise hükümete tepki olarak grev çağrısı yaptı. Çağrı büyük bir yankı uyandırdı ve Şam’ın pek çok dükkânı kepenk kapattı.

Şeyh Sâriye’nin devrimi açıkça desteklemesi ve rejime karşı muhalif tutumu, kendisini ağır tehditlere ve güvenlik takibine maruz bıraktı. Bu nedenle, 2012’de ülkeden bir kez daha ayrılmak zorunda kaldı. Yanında, rejime karşı duran başka âlimler de bulunuyordu.

Usâme er-Rifâî, hükümetin aynı politikayı sürdürmesi hâlinde minbere çıkıp olup bitenleri anlatmaya devam edeceğini duyurdu.

Hapishanelerdeki insanlara “Lâ ilâhe illâ Beşşâr” dedirtildiğini de zikredeceğini bildirdi.

Rejimin yaptıklarının doğru olmadığını; ümmete ve dine zarar vererek gençleri öfkelendirdiğini ve ayaklanmaya sürükleyeceğini belirtti. Ardından bir kez daha aynı uyarıyı yaptı. Fakat yine dikkate alınmadı. Bu defa minbere çıktığında kelime-i tevhid üzerine oldukça uzun bir hutbe verdi. Aynı zamanda Beşşar’ın zindanlarda halka yaptığı zulümden ve uyguladığı baskılardan söz etti. Bu eylemlerin şirk olduğunu, insanların dinî hassasiyetlerine zarar verdiğini ve halkı öfkelendirdiğini belirtti. Bu süreçten sonra hükümetin Usâme er-Rifâi’ye olan baskı ve şiddet uygulamaları daha da arttı.

Kefr Sûse bölgesindeki Şeyh Abdülkerim er-Rifâî Camii’nde Kadir Gecesini ihya etmek üzere binlerce kişinin bir araya geldiği sırada, polis ve askerler camiyi kuşattı. Cemaat, caminin içinde kalıp dışarı çıkmaktan geri durdu. Usâme er-Rifâî, durumu kontrol etmek için tek başına dışarı çıktığında istihbarat, asker ve polis güçlerinin bölgeyi çepeçevre sardığını gördü. Kendisini fark eden askerler, bir anda darp etmeye başladılar ve ağır şekilde eziyet ettiler. Şeyh Usâme o güne dair şunları söyledi: “O gece artık hakkımda ölüm fermanı çıkarıldığını anladım. O gün beni orada öldürmediklerine şükrettim.” Bu olayın ardından Şeyh Usâme er-Rifâî 2012 yılının Haziran ayında Suriye’den ayrılarak İstanbul’a hicret etti.


Suriye İslâm Konseyi'nin “Suriye Cumhuriyeti Başmüftüsü” ilân ettiği Allâme Usâme er-Rifâî.

Suriye Devrimi’nin en önemli simalarından biri de şüphesiz Müfessir Muhammed Ali es-Sâbûnî idi. Onun halk nezdindeki itibar ve saygınlığını bilen Beşşar Esed, rejim ve göstericiler arasında diyalog kurması için kendisini Mekke’den Suriye’ye davet etti. Bu davetin hemen ertesi gününde ise devrimin sembollerinden biri haline gelen Hamza el-Hatîp şehit edildi. Şeyh Sâbûnî, Esed’e şöyle cevap verdi:


“Suriye’ye tek bir şartla gelirim. O da Hamza el-Hatîp’in bana eşlik etmesiyle olur.”

Şeyh Sabûnî bu sözleriyle eğer Suriye’ye giderse kendisinin de öldürüleceğini ifade ediyordu. Ramazan el-Bûtî’yi hükümetin yanında yer almasından ötürü eleştiren Şeyh Sâbûnî, Beşşar Esed’i ise Müseylimetülkezzâp olarak vasıflıyordu.

Uzun yıllar Suriye Âlimler Birliği’nin başkanlığını yapan ve İstanbul’da medfun bulunan büyük müfessir Şeyh Muhammed Ali es-Sâbûnî.


9 Nisan 2011 tarihinde aralarında Türkiye’de vefat eden Şâzelî şeyhi Adnan es-Sekkâ’nın da bulunduğu Humuslu 24 âlim Beşşar Esed’e hitaben bir bildiri yayınladı. Bu metinde olağanüstü hâlin kaldırılması, güvenlik güçlerinin kışkırtıcı faaliyetlerinin durdurulması, tüm tutukluların serbest bırakılması, insanları katleden suçluların yargılanması ve yolsuzlukla mücadele edilmesi vurgulandı. Bu bildirinin ardından çoğu âlim, aldıkları ölüm tehditleri nedeniyle Suriye’den ayrıldı.

9 Nisan 2011’de Humuslu 24 âlimin Beşşar Esed’e hitaben yayınladığı bildiri.

Suriye’deki âlimler, devrimin ilk günlerinden itibaren bu sürece eşlik ettiler. Ülkede bulunan âlimler, gösteri çağrıları yaparak ve zalim Baas iktidarını devirmek amacıyla halkı seferber ederek devrime katkı sundular. Bu süreçte camilerdeki kürsülerinden korkusuzca hakkı haykırdılar. Muhammed Râtib en-Nâbulsî,Şeyh Mahmûd ed-Dahlâ, Şeyh Abdülhâdî el-Harse, Şeyh Halid el-Harse, Şeyh Muhammed Mahmud Cüneyd ve Şeyh Muvaffak el-Murâbî gibi pek çok isim, verdikleri hutbelerle devrimin şanlı tarihine isimlerini yazdırdılar.