Şehitlerin ve vezirlerin şehri: Travnik
Bazı şehirleri hiç gidip görmemiş olsanız bile o şehirlerle duygusal bağ kurarsınız ve adeta sıla hasreti çekersiniz. Travnik çocukluğumdan beri öyle bir şehirdir benim için. Henüz küçük bir çocukken babamın kütüphanesinde gördüğüm bir fotoğraf üzerine başladı Travnik’e olan sevgim. İlkokula giderken kitap okumaya başlamıştım. Babamın kütüphanesini sıkça karıştırıyordum fakat yaşıma uygun olmadığı için kitapları anlamıyordum.
Gördüğüm birkaç fotoğrafı hatırlıyorum sadece. Bu fotoğraflardan bir tanesi şehit Selami Yurdan’a aitti. Şehadetinden sonra çekilmiş fotoğrafını babama gösterip kim olduğunu sorduğumda, o dönem yine gündemde olan Gazze’yi örnek göstererek Bosna Savaşı’nı ve Selami Yurdan’ın şehadetini anlattı. Travnik’i ilk o zamanlarda duyduğumu hatırlıyorum. Lise yıllarına geldiğimde bu güzel şehir yine gündemimdeydi. Bosna’ya ve Selami Yurdan’ın mezarına muhakkak gidecektim.
Bosna’daki ikinci günümüzde Mostar’ın ardından Travnik’e doğru yola koyulduk. Engebeli bir yolda gidiyorduk. Yağmurun yoğun bir şekilde yağmasıyla yollar da bozulmuştu. Yaklaşık üç saatlik bir yolculuğun ardından Travnik’e ulaştık. Vlasic ve Vilenica dağlarının arasında bir vadide kalan şehri Lasva Irmağı ikiye bölüyordu.
Şehrin merkezine geldiğimizde bizi Alaca Camii karşıladı. Caminin diğer adı Süleymaniye’ydi. Hem dışı hem de içi oldukça göz kamaştırıcıydı. Camiinin yapılış tarihi 16. yüzyıla denk geliyor.
Alt kısmına vakıf düşüncesiyle altı tane dükkân yapılmış. Elde edilen gelir caminin bakımı ve giderleri için kullanılıyor. Dükkânlar günümüzde de aktif olarak kullanılıyor. Bir tanesi kahve olarak hizmet veriyor. İçeri girip bir çay içelim dedik ve güzel bir meşkle karşılaştık. Yunus Emre’den ilahileri dinlerken içtiğimiz çay ile ruhumuz demlendi. Kahvenin kütüphanesini karıştırırken Boşnakça yazılmış Hafız’ın Divan’ına denk geldim. Anlamasam da farklı dillerde eserleri incelemek her zaman heyecanlandırıcı ve keyifli gelmiştir bana. Çaylarımız bittikten sonra mest olmuş şekilde kahveden çıktık.
Caminin yanında aynı zamanda bir çeşme bulunuyor. Hacı Şerife Hanım Çeşmesi olarak bilinen eserin kitâbesinde, Furkan Suresi’nin 48. ayetinde geçen “Su vermek için gökten tertemiz su indirmişizdir” cümlesi yazıyor. Üç lülesi olan çeşmenin suyunun akıyor olması bizi ayrıca mutlu etti. Travnik’te Alaca Camii’nin dışında Ahmed Ağa, Ahmet Paşa, Varoşka ve Hacı Ali Paşa gibi camiler de bulunuyor.
Şehirde iki tane saat kulesi gördük. Bir tanesi Alaca Camii’nin yukarısında, diğeri ise Hacı Ali Paşa Camii’nin yanındakiydi. Alaca Camii’nin yukarısında bulunan kule “Yukarı Saat Kulesi” olarak biliniyor. İlk kimin tarafından yaptırıldığı bilinmeyen kule zamanla yangınlardan dolayı tahrip olunca Hanedandan İbrahim Paşa tarafından yeniden yaptırılmış. Sadece bir yüzünde saat olan yapı 1803 yılından beri çalışıyor. Travnik’teki ikinci saat kulesi olan Mehmet Kukaviç Paşa Saat Kulesi, Hacı Ali Paşa Camii’nin hemen dibindeydi. Bu bölge yukarı çarşı olarak bilinen merkezi bir yerdi. 6 satırlık bir tamir kitâbesi bulunan kule Süleyman Paşa tarafından 1818 tarihinde tamir ettirilmiş.
Hacı Ali Paşa Camii’ne geldiğimizde aslında Travnik’e gelmemizin sebebi olan şehidimiz Selami Yurdan’ın da kabrine gelmiştik. Selami Yurdan 1964 yılında Ağrı’nın Patnos ilçesinde dünyaya geldi. İlkokulu Patnos’ta okuduktan sonra ailesiyle beraber İstanbul’a taşındı ve çalışmaya başladı. Yetiştirilme tarzı gereği dünyadaki Müslümanlara ve Müslümanların yaşadıkları sıkıntılara ilgi duyuyordu. Afganistan’da başlayan direnişe defalarca katılmaya çalışsa da nasip olmamıştı. Bilal Yaldızcı’nın şehadetinden çok etkilenmişti.
Bosna Savaşı başladığında bu sefer direniş saflarına katılmak kendisine nasip oldu. İstanbul’dan birkaç arkadaşıyla yola çıktılar. Önce Bulgaristan-Romanya-Macaristan yolu üzerinden Bosna’ya girmeye çalıştılar fakat buradan giremediler. Sonrasında Makedonya üzerinden Arnavutluk’a buradan da gemiyle Hırvatistan’a ardından Bosna’ya gittiler. Bosna’ya geldiklerinde buradaki birliklerle haberleşerek Travnik’e geldiler ve Travnik Kalesi’nde eğitim almaya başladılar.
- Saraybosna yakınlarındaki İlyaş kasabasına düzenlenen harekatta yer alan Selami Yurdan, Sırplardan gelen bir kurşunla vuruldu ve beş kere tekbir getirerek Türkiye’nin ilk Bosna şehidi oldu.
Şehadetinin ardından çok sevdiği Travnik’te Hacı Ali Paşa Camii’nin haziresine defnedildi. Hazireye girmek için camiye geldiğimizde bizi bir abla karşıladı. Anladığımız kadarıyla kendisi caminin temizliğiyle ilgileniyordu. Hazirenin kapısını bize açtı. Caminin arkasına doğru yürürken uzun zamandır görmediğim bir dostumla hasret giderecekmiş gibiydim. Çocukluğum, kütüphanede gördüğüm fotoğraf ve babamın anlattıkları gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti.
Bembeyaz mezarlıklar arasında arayıp bulduk. Mezar taşı kırmızı ay yıldız ile boyanmıştı.
Bir Fatiha ve Yasin okudum. Bir yandan da Selami Yurdan’ın solunda bulunan mezar taşı dikkatimi çekti. Yasin’i bitirdikten sonra dikkatli bir şekilde baktığımda “Halep Zahid Muhammed” yazdığını fark ettim. Selami Yurdan Türkiye’den, Zahid Muhammed Suriye’den gelmişti. Nasip onları Bosna’da kardeşleri için kanlarını dökerken birleştirmişti. İkisinin de memleketlerinde hayatları, işleri, aileleri vardı. Fakat hepsini bırakarak evlerinden kilometrelerce uzakta Müslüman kardeşleri için canlarını vermişlerdi. İslâm kardeşliği ne güzeldi.
Hacı Ali Paşa Camii’nde iki rekat namaz kıldıktan sonra şehirde gezmeye devam ettik. Kısaca Travnik Kalesi’ne değinmek istiyorum. Selami Yurdan ve arkadaşlarının eğitim aldığı bu kale Osmanlı döneminden önce ince bir duvardan ibaretti. Osmanlı tarafından yeni duvarlar yaptırılarak güçlendirilen kaleye Sultan II. Bayezid tarafından bir minare yaptırıldı. Travnik’in enfes manzarasını seyretmek için müthiş bir yer.
İç taraflara doğru yürüdüğümüzde bir çeşme dikkatimizi çekti. Yeni yapıldığı belli olan çeşmenin Türkçe kitâbesine baktığımızda “Kırıkkale Belediyesi’nin kardeş şehri Travnik’e hediyesidir.” Yazdığını gördük. Dört yüzü ve ufak bir kubbesi bulunan çeşme Kırıkkale’nin Travnik’e hediyesiydi. Tarihte olduğu gibi bugün de kardeştik.
- Travnik sadece güzellikleri ve şehitleriyle değil aynı zamanda vezirleriyle de tanınıyordu. Osmanlı Devleti’ne 77 vezir kazandıran şehirde 19 vezire ait türbe bulunuyor.
Devlete bu kadar vezir kazandırması Osmanlı’nın bu şehirle ayrıca ilgilenmesini sağlamış ve yapılan eserlerle Travnik küçük bir Bursa haline gelmiştir adeta. Şehirdeki vezirler, Drina Köprüsü romanıyla tanınan Travnikli ünlü edebiyatçı Ivo Andriç’in romanlarına da konu olmuştur. Travnik Günlüğü ve Ömer Paşa romanlarında bazı vezirlerin hikâyelerine değinir. Doğduğu ev günümüzde müze olarak hizmet veriyor.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında oldukça zarar gören Travnik, Yugoslavya Krallığı döneminde yapılan sanayi hamleleriyle büyümeye başladı, tarihî eserler restore edildi. Bosna Savaşı sırasında ise Boşnaklar ve Hırvatlar arasında önemli karışıklıklar çıktı. Zamanla Hırvatlar ve Sırplar bölgeyi terk etti. Travnik’in Saraybosna, Mostar ve Srebrenitsa’ya nazaran güvenli bir bölge olmasından dolayı savaş esnasında birçok Boşnak bu şehre taşınmayı tercih etti. Dolayısıyla son zamanlarda şehirde yaşayan Boşnakların sayısının yüzde 82 olduğu tahmin ediliyor.
Artık Travnik’ten ayrılık vakti geldi. Her İslâm şehrinden ayrılırken hissettiğim duygular buradan ayrılırken de beni esir alıyordu. Fakat burasının bir farkı vardı, Selami Yurdan, Travnik topraklarındaydı. Selami Yurdan’a veda ederken adeta çocukluğuma da veda ettiğimi fark ediyordum. Gelip ziyaret etme nasibine eriştiğimiz için hamdederek yola koyulduk. Giderken dilimde Selami Yurdan için yazılmış bir ezginin şu sözleri vardı:
- “Bosna’da dağlarda en önde kavgada / Savaşır bir yiğit vurulur bağrından / Yürek dayanmadı çocuklar ölürken / Dünya uyanmadı insanlık ölürken / Ey şehid Selami, Bosna’da dağlarda bir şehit Selami”