MısırlıMüslüman kadınların öncüsü: Zeynep Gazâlî
2 Ocak 1917’de, Mısır’ın Dekahliye bölgesinde dünyaya geldi. Babası, Ezher Üniversitesi'nde hadis tahsili görmüş olmasının yanında pamuk ticaretiyle uğraşıyordu. Ailenin üçüncü çocuğu ve tek kızı olan Zeynep, çocukluk yıllarında özel bir ihtimamla yetiştirildi. Zeynep bir yandan İslâmî ilimlerin temellerini öğreniyor, diğer yandan babasının teşvikleriyle cesur ve yiğit bir insan olarak büyütülüyordu. Öyle ki anlatılanlar arasında, babasının kendisini "Nesibe'm!" diye çağırdığı, ona "Sen bu asrın Nesibe'si olacaksın." dediği ve Nesibe binti Ka'b'ı ona örnek gösterdiği de geçiyordu.
Yemek yaptığı sırada kullandığı mutfak tüpünün patlamasıyla talihsiz bir kaza geçiren genç kadın, gözlerini hastane yatağında açmıştı. Bir yandan ileri derece yanıkların verdiği ızdırabı yaşıyor, diğer yandan doktorunun kendisi hakkında ağabeylerine söylediklerini dinliyordu: "Durumu çok ağır. Hayatta kalması ancak mucize olur." Zeynep Gazâlî, o anda bir mucizenin gerçekleşmesini istedi ve içinden Allah'a söz verdi: "Eğer beni iyileştirir ve yaşatırsan, kalan ömrümü sana ve dinine hizmet etmeye adayacağım."
Zeynep el-Gazâlî (Gazzâlî şeklinde de yazılmaktadır.), 2 Ocak 1917’de, Mısır’ın Dekahliye bölgesinde dünyaya geldi. Babası, Ezher Üniversitesi'nde hadis tahsili görmüş olmasının yanında pamuk ticaretiyle uğraşıyordu. Ailenin üçüncü çocuğu ve tek kızı olan Zeynep, çocukluk yıllarında özel bir ihtimamla yetiştirildi. Zeynep bir yandan İslâmî ilimlerin temellerini öğreniyor, diğer yandan babasının teşvikleriyle cesur ve yiğit bir insan olarak büyütülüyordu. Öyle ki anlatılanlar arasında, babasının kendisini "Nesibe'm!" diye çağırdığı, ona "Sen bu asrın Nesibe'si olacaksın."dediği ve Nesibe binti Ka'b'ı ona örnek gösterdiği de geçiyordu.
Nesibe binti Ka'b, Uhud Savaşı esnasında Müslümanların dağılmaya yüz tuttuğu anlarda bile Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanından ayrılmayarak onu savunmuş, ona hayatî bir zarar gelmesini önlemiş, ashabın yiğit kadınlarından birisiydi. Bu benzetme, Zeynep'in sonraki hayatına dair ipuçlarını taşıyordu.
Zeynep 10 yaşına geldiğinde, babasını kaybetti. Bu vefat üzerine annesi ve iki ağabeyi, yaşadıkları köyü terk ederek Kahire'ye taşınmaya karar verdiler. Kahire'de okula gitmek isteyen Zeynep, ağabeylerinden birinin itiraz etmesine rağmen, bir gün, babasının ona kazandırdığı cesaretle yola çıktı ve taşındıkları mahalledeki kız mektebine giderek "okumak istediğini" söyledi. Okul müdürü Zeynep'i yanına aldı, onunla ilgilendi. Okuma isteğini ve keskin dehasını takdir ederek muhakkak okula kaydolması gerektiğini, abilerinden biriyle gelerek bunu gerçekleştirebileceğini söyledi.
- Bir ağabeyi okula gitmesine karşı çıkarken, diğeri onun okuyabilmesine vesile olacaktı. Birinci sınıfa başladıktan iki ay sonra girdiği imtihanla ikinci sınıfa atlamaya hak kazanacak, ne kadar "okumaya layık bir kız" olduğunu herkese kanıtlayacaktı.
Zeynep bir yandan okuldaki eğitimine devam ederken diğer yandan kitap okumaya gayret ediyor, kendisini birçok alanda yetiştirmeye çalışıyordu. Yaptığı okumalar, yaşadığı dönemde çok yaygın olan modern kadın hareketleri ve bunların öncülerinden Hüda Şaravi ile tanışmasını sağlayacaktı.
Hüda Şaravi'nin yazılarında işlediği fikirler, genç Zeynep'i çok etkiledi ve onunla beraber çalışmaya ikna etti. Mısırlı feminist hareketlerden birincisi olan "Kadınlar Birliği"ne girerek örgütün en genç üyelerinden biri oldu. Daha sonra yaptığı çalışmalar, Zeynep Gazâlî'nin sosyal hayatta aktif bir kadın olarak şöhretini artıracaktı.
- Mısırlı Kadınlar Birliği, kadınların sosyal hayatta çok daha aktif olması gerektiğini, bunun için maruz bırakıldıkları tüm baskılardan kurtulmaları ve hatta tesettürü terk etmeleri gerektiğini savunan bir örgüttü. Birliğin başındaki lider, Hüda Şaravi, Batılı modern düşüncelerden etkilenmişti. 1935 yılında, 12. Uluslararası Kadın Kongresi için İstanbul'a gelen ve burada Mustafa Kemal Atatürk ile de görüşen Şaravi, anne tarafından Türkiye kökenliydi ve Türkçe konuşabiliyordu.
Hüda Şaravi'nin etkisine kapılarak Kadınlar Birliği'nde aktif çalışmalar yürüten Zeynep Gazâlî, ilerleyen safhalarda kendisini çelişkiye düşüren gerilimler yaşayacaktı. Küçük yaşta babasının verdiği eğitim sayesinde İslâmî konularda bilgi sahibiydi ve kadın haklarını savunduğu konuşmalarında dinî argümanları kullanabiliyordu. Bu durum, laikliği savunan Kadınlar Birliği'nin bazı üyelerini endişelendirmiş ve Gazâlî'yi Şaravi'ye şikâyet etmelerine yol açmıştı. Şaravi ise onun farklı bir yöntemle meseleye yaklaştığını, ileride davalarına çok faydasının dokunacağını belirterek ona müdahale etmemelerini söylüyordu. Bu sırada Şaravi, eğitim alması için Gazâlî'yi Paris'e göndermek istemiş ama Gazâlî, babası rüyasında gitmemesini söylediği için Kahire'de kalmaya karar vermişti.
- Zeynep’in yaşadığı bir diğer gerilim ise babasının mezunu olduğu Ezher Üniversitesi ile ilgiliydi. Kahire'nin meşhur Tolunoğlu Camii'nde vaazlar veren ve güçlü hitabetiyle kendisini dinleyen kadınları etkileyen Gazâlî, Ezherli âlimlerin "Bu şahıs, feminist bir örgüte mensuptur." diyerek kendisini engellemeye çalışmalarıyla karşılaştı. Vaazları yasaklandıktan sonra cesaretiyle Ezherli âlimlerin de karşısına çıkan Gazâlî, onları geri adım attıracak kadar güçlü bir hitabete sahipti.
Yasaklayarak ve tartışarak onu ikna edemeyeceklerini, Gazâlî'yi yanlarına çekerek İslâm'a hizmet etmesini sağlamaları gerektiğini düşünen âlimlerden birisi, onu çağırarak Şaravi'nin fikirleri üzerine konuşmaya başladı. Ona Hüda Şaravi'nin İslâmî açıdan ne kadar nakıs ve mahzurlu fikirler yaydığını anlatacaktı. Gazâlî, birlikte bulunduğu sırada İslâmî yönünü gizlemeyen bir isimken, Şaravi'nin bu yönden tenkit edilmesi onu daha çok etkilemişti.
Ezher tecrübesinin ardından Kadınlar Birliği'nden uzaklaşmaya başlayan Gazâlî, kısa sürede ayrılıp farklı bir yol tutamadı. Ancak talihsiz bir kaza onun hayatını değiştirecekti. Kullandığı mutfak tüpünün patlamasıyla vücudunda ileri derece yanıklar oluşan Gazâlî, doktorunun ümidi kestiği sırada mucizevi bir şekilde iyileşmiş ve bu yüzden kalan ömrünü İslâm uğrunda harcamaya söz vermişti.
- 1937 yılında Kadınlar Birliği'nden ayrıldı. Ayrılırken Hüda Şaravi'nin "Senin benden sonra birliğin başına geçeceğini düşünüyordum." diyerek onu ikna etmeye çalışması onu kararından vazgeçirmemiş, duygusal bir vedanın ardından Gazâlî, kendi yoluna devam etmişti.
Zeynep Gazâlî aynı yıl, henüz 20 yaşındayken Müslüman Kadınlar Birliği'ni kurmak için çalışmalar başlattı. Bir süredir tanıştığı Müslüman Kardeşler'in kurucu lideri Hasan el-Bennâ, Gazâlî'yi kendilerine katılarak kadın çalışmalarını yürütmeye davet ettiyse de o, yeni kurulan birlikteki arkadaşlarının görüşleriyle bu teklifi geri çevirdi.
Kadınlara yönelik çalışmalarını bu sefer İslâmî bir bakış açısıyla sürdüren Gazâlî, Mısır'ın farklı noktalarında yaptığı hizmetler, verdiği vaaz ve eğitimler, organize ettiği miting ve gösterilerle çoktan Mısır'ın tanınan isimlerinden birisi olmuştu.
- Zeynep Gazâlî, Hasan el-Benna'nın teklifini reddettiyse de Müslüman Kardeşler'e dâhil olarak çalışmanın her iki taraf açısından çok daha verimli sonuçlar doğuracağına kanaat getirmişti. Bir sene sonra, 1938 yılında arkadaşlarını da ikna edip yanına alarak Müslüman Kardeşler'e ve birliğin kadın çalışmalarının başına geçti. Onu tanıyanların aktardığına göre Gazâlî sonraki yıllarda, Hasan el-Benna'nın kendisine çok samimi ve bilgece yaklaştığını söyleyecek ve onu bu şekilde ikna ettiğini belirtecekti.
Süreç içerisinde Müslüman Kardeşler birçok kez Mısır hükümeti ile karşı karşıya gelerek sıkıntılı günler geçirecek, feshedilecek ve mal varlığına el konulacaktı. 1948 yılında kapatılan teşkilâtın lideri Hasan el Bennâ da, sonraki yıl Kahire’de bir suikasta kurban gidecekti.
Bu olayların ardından sarsılan Müslüman Kardeşler Teşkilâtı, 1950 yılındaki hükümet değişikliği ile beraber çalışmalarını yeniden başlattı. Bennâ'nın yerine 1951 yılında Hasan el-Hudaybî seçildi.
Ertesi yıl Mısır tarihinin dönüm noktalarından birinde Müslüman Kardeşler, Hür Subaylar Hareketi'ne destek vererek askerî darbeyi "mübarek hareket" olarak anacaktı. Bunda darbecilerin teşkilât ile yakın ilişki kurması, İngilizlerin ülkedeki hegemonyasına karşı çıkılması ve ülkede İslâmî bir yönetim tesis edilebileceği umudu etkili olmuştu. Ancak 1954 yılına gelindiğinde, ülkede kendisinden başka güç odağı olmasını istemeyen Cemal Abdünnâsır yönetimi, Müslüman Kardeşler’i "yarı yolda bıraktı" ve tekrar kapatarak yasa dışı ilân etti. Bu sırada üç yıldır çıkmakta olan Müslüman Kadınlar Dergisi'ni yöneten Zeynep Gazâlî ve eşinin mal varlığına da el konulmuştu.
Müslüman Kadınlar Dergisi her türlü baskı ve engellemeye direnerek 1959 yılına kadar yayımlanmaya devam etti. 1954’ten itibaren, baskılar sonucunda yeraltına çekilen Müslüman Kardeşler de 1959 yılında yeniden toparlanmaya başlamıştı. Bu yeniden toparlanma sürecinde Zeynep Gazâlî önemli görevler üstlendi. Ne var ki 1965 yılında, başarısız bir suikast girişimini gerekçe gösteren Abdünnâsır yönetimi yeni bir tutuklama dalgası başlatacak ve aralarında Gazâlî'nin de bulunduğu binlerce Müslüman Kardeşler üyesini hapse atacaktı.
- Bu tarihten itibaren Zeynep Gazâlî için zorlu bir süreç başladı. Cezaevinde yaşadıklarını, Türkçeye Zindan Hatıraları adıyla çevrilen kitabında anlatan Gazâlî, soğuk suyun içinde günlerce bekletilmesinden köpeklerin saldırısına maruz bırakılmasına kadar yaşadığı türlü işkenceyi bu kitapta okuyucularına aktardı. Hükümetten özür dilemesi veya yalan beyanat vermesi durumunda derhal serbest bırakılacağını söylemelerine rağmen istenilenleri yapmıyor, başına gelenleri büyük bir dirayetle karşılıyordu.
Darbeci Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnâsır,1970 yılında ölünce, yerine yine asker kökenli, Hür Subaylar Hareketi ve Arap Sosyalist Partisi üyesi Enver Sedat geçti. Sedat, Abdünnâsır'ın aksine ılımlı bir siyaset izlemeyi tercih etti ve hapisteki Müslüman Kardeşler üyelerini serbest bırakmaya başladı. 1971 yılında sıra Zeynep Gazâlî'ye de gelecek, kesinleşmiş ömür boyu hapis cezası, Suudi Arabistan Kralı Faysal'ın da gayretleriyle kaldırılacak ve Gazâlî serbest bırakılacaktı.
Cezaevinden kurtulduktan sonra sosyal hayattaki çalışmalarını sürdüren Gazâlî, kendisini kitap yazmaya, eğitim vermeye ve yurt dışına çıkarak dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara hitap etmeye adadı. Cezaevinde kalan veya hayatını kaybeden birlik üyelerinin yakınlarına önceden olduğu gibi kol kanat geriyor, onların iaşe ve eğitimleriyle yakından ilgileniyordu. Genç kızlarla yaptığı dersleri "Kur'ân'a Bakışlar" adıyla kitaplaştıran Gazâlî, eseri çağdaş tefsirlerden sayılmasına rağmen hiçbir zaman kitabına “tefsir”, kendisine de “müfessir” demedi. Yanı sıra dergilerde yayımlanan makalelerini topladığı "Makalat" ve Türkçeye "Gençlerle Mektuplaşmalarım" adıyla çevrilen iki kitabı daha bulunan Gazâlî, toplamda 4 kitap telif etmiştir.
- Gazâlî, ömrünün son yıllarını yurt dışındaki Müslümanlarla irtibat kurarak geçirdi. Aralarında Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan, Cezayir, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'nın da bulunduğu onlarca ülkeyi ziyaret eden Gazâlî, bitmek tükenmek bilmeyen bir gayretle insanları Allah'a ve Rasûlü’ne, İslâm'ın emir ve yasaklarına davet etti. Hayatının önemli bir bölümünü aktardığı "Zindandan Hatıralar" isimli kitabıyla, dünyanın farklı köşelerinde eziyet çeken Müslümanlara ilham kaynağı olarak, onların dayanma gücünü artırdı.
Gazâlî sadece gençlerle ve kadınlarla değil, devlet başkanları ve siyasetçilerle de görüştü. Onlara bazı taleplerini ve önerilerini iletti.
Zeynep el-Gazâlî, ömrünün ilk 10 yılında babasından öğrendiği bilgiler ve aldığı cesaretle, 20’nci yüzyılda iz bırakan bir hayat yaşadı. İki kere evlenmesine rağmen hiç çocuk sahibi olamayan Gazâlî, başta Mısır'da olmak üzere Müslümanların tüm çocuklarına sahip çıkmak ve onlara analık yapmak için ömrü boyunca gayret etti. Müslüman kadınların ne denli büyük işler başarabildiğini dost-düşman herkese gösterdikten sonra 3 Ağustos 2005'te, 88 yaşındayken vefat etti.