Endülüs’ten de aynı feryat yükselmişti: Bizi kurtarmaya geleni görmedik

MEHMED MAZLUM ÇELİK
Abone Ol

Rahmetli Prof. Dr. Azmi Yüksel'in literatüre kazandırdığı eşsiz bir Endülüs şiiri bulunuyor. Osmanlı Padişahı İkinci Bayezid’e hitaben yazılan bu beyitler, bugün yaşadığımız acılara ve o dönemde Müslümanlar ile Yahudilerin yaşadığı birçok acıya dair çok şey anlatmaktadır.

Evvela hadiseyi bilmeyenlere tekrar anlatalım.

Sene 1492. Kastilya Kraliçesi I. Isabel denildiğinde çoğu kişinin aklına cömert kişiliği ile Kristof Kolomb’a zorlu yolculuğuna çıkması için tanıdığı imkân gelmektedir.

Kolomb’un; İngiltere, Venedik ve Ceneviz saraylarına yaptığı başvurular reddedilmiş; ama I. Isabel’in kendisine yaptığı yardımlar sayesinde Atlantik’i geçerek Hindistan’a ulaşmayı hedefleyen zorlu yolculuğu başlamıştı. Kolomb, yaklaşık 100 gün sonra Hindistan’a ulaştığını zannederek Amerika kıtasını keşfetmiş; bugün Küba olarak bildiğimiz adaya ulaşmıştı.

Kristof Kolomb’u, seyahatlerinin sponsoru olan Ferdinand ve İsabel çiftinin önünde tasvir eden bir resim.

Kolomb’un keşfi, İspanya’yı dünyadaki en büyük sömürge sahibi ülkelerden birisi haline getirmişti; fakat insanlık tarihi açısından büyük öneme sahip bu keşif, milyonlarca Amerikan yerlisine karşı girişilecek katliamın da başlangıcı oldu.

İspanyolların Amerika ana kıtasında giriştikleri soykırımın dünya tarihinde bir eşi benzeri daha yoktu; ama İspanyollar dünyanın bir ucunda yalnızca kızıl tenli milyonlarca insanı kılıçtan geçirmekle yetinmemişti. Aynı tarihlerde insanlık tarihinin gördüğü en görkemli kültür ve medeniyet imparatorluklarından birisi olan Endülüs’te yaşayan yüz binlerce Müslüman ve Yahudi; İspanyolların vahşetine maruz kalacaktı.


Avrupa’da Morisko yüzyılı: Kanlarında vaftiz edilenler
Mecra

İspanyolların Amerika ana kıtasında giriştikleri soykırımın dünya tarihinde bir eşi benzeri daha yoktu.

Endülüs’teki katliama karşı insanlığın rahmet eli olacak ve Yahudileri büyük bir katliamdan kurtaracak ülke Osmanlı İmparatorluğu olacaktı.

  • Günlük siyasî tartışmalar ile İsrail Devleti’nin barbarlığı bir tarafa bırakıldığında, Türk halkı ve Yahudiler arasındaki yüzlerce yıllık dostluğun önemli kavşaklarından birisi Endülüs’tü.

4 Ağustos 1492 yılında yüz binlerce umutsuz Sefarad Yahudisi, Osmanlı topraklarına ulaştığında sınırsız bir merhamet ve misafirperverlik örneği gösterilerek ağırlandı.



İspanya'dan sürgün edilen binlerce Sefarad Yahudisinin, Sultan II. Bayezid'in daveti üzerine Osmanlı İmparatorluğu'na gelişinin tasviri.

Engizisyon ve işgal

İspanyollar millî birlik ve yeniden toparlanmak için ülkülerini Endülüs’ün işgal edilmesi olarak belirlemişti. Siyaseten büyük bir Emevî devletinin gücünü arkasına alan Endülüslüler, kısa sürede bu güçten yoksun kalmışlardı. Afrika’da Muvahidler Endülüslülere askerî destek sağlasa da Müslümanların iç çekişmeleri Endülüs’ün İspanyollar karşısında güçsüz kalmasına neden oldu.

Hristiyanların başlattığı işgal hareketi, 1492 yılında Gırnata Benî Ahmer Emirliği’nin düşmesiyle başarıya ulaştı.

Mekkarî, Gırnata’nın son ve kahramanca direnişindeki şartları şöyle tasvir etmektedir;

“Kış mevsiminin gelmesiyle bastıran aşırı soğuklar ve şiddetli bir şekilde yağan kar ile birlikte, şehrin dışarı ile bütün giriş-çıkışları kapanmış oldu. Şehirde yiyecek maddeleri iyice azaldı. Bu yüzden fiyatlar son derece arttı ve sefalet yaygın bir hal aldı. Bu kuşatma esnasında düşman, şehir surları dışında kalan her tarafı, bir karış yer bırakmaksızın işgal altına almış, Müslümanlara ekin ekip mahsul yetiştirme imkânı bırakmamıştı. Şartlar, gün geçtikçe daha kötüye gidiyordu. Bu sırada hicrî 897 yılının başlarıydı. Düşman, Müslümanları aç bırakarak, savaşsız teslim olmalarını sağlamak arzusunu taşıyordu. Halktan pek çoğu, açık yüzünden Büşşerat bölgesine kaçmıştı. Neticede safer ayı girdiğinde, içinde bulunulan sıkıntı ve sefâlet en yüksek noktasına ulaşmıştı.” (İsmail Yiğit - Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Endülüs ‘Gırnata’-Beni Ahmer Devleti ve Kuzey Afrika İslâm Devletleri)

Bir “Hayaleti” aramak
Mecra

  • Bu çöküş, İspanya Müslümanları ve Yahudi halkı için eziyetli ve mihnetle geçecek günlerin başlaması anlamına geliyordu. Bir milyona yakın masum Yahudi, tarihin gördüğü en barbar mahkemelerinde (Engizisyon) yargılanarak sürgün edildi, hapse atıldı, din değiştirmeye zorlandı veya idam edildi.

Gırnata’daki Müslümanların toplu vaftizlerinin tasvir edildiği bir resim.

Bu süreçte, Yahudilere yöneltilen en büyük suçlama Katolikliği Yahudileştirme ve Hristiyanları çarmıha germek âdetleri olduğu iddiasıydı. Yahudilerin İspanya’da kökünü kazımaya karar veren Kastilya Kraliçesi I. Isabel, kocasıyla beraber, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen şu fermanı çıkarttı:

“Tanrı’nın inayeti ile ülkeyi, yani Kastilya, Aragon, Leon, Mursia, Mayorka, Sardunya, Granada ve Navara’yı yöneten biz Ferdinand ve İsabella… Anusim’in (Marranos) feryâd ve figanları bize kadar ulaştı. Onların bazılarının yakılması bazılarının da ömür boyu hapsedilmesine karar verilmiştir… Engizisyon memurları onların şeytanî davranışlarını araştırmaya başlamışlardır. Bunlar, Anusim’in serkeş tavrı ve Hristiyanlığın gereklerini yerine getirmelerinin asıl sorumlularının Yahudiler olduğunu tespit etmişlerdir. Yahudiler onlara kendi yaşam tarzlarını, hukuk kurallarını ve inançlarını öğrettikleri gibi, oruç ve bayramlarının esaslarını da belletiyorlarmış. Bu sebeple İspanya’da Yahudiler bulunduğu sürece, onların (Anusim) gerçek anlamda dinin bütün gereklerini yerine getiren Hristiyan olamayacakları aşikârdır. Bu sebeple, suçlarının cezası daha ağır olmasına rağmen biz, Yahudilerin krallığımızdan çıkarılmasına karar vermiş bulunmaktayız. Gerçi biz kendilerine merhametli davrandık. Bu sürgün cezasıyla yetindik… 1 Mayıs’tan itibaren Temmuz ayının sonuna kadar 3 ay içerisinde Yahudilerin krallığımız topraklarından bir başka memlekete gitmeleri gerekmektedir. Bu emrimize itaat etmeyen, belirtilen süre içerisinde ülkemizi terk etmeyen Yahudiler, bulundukları yerde idam edilecekler ya da Hristiyanlaştırılacaklardır…” (Nuh Arslantaş - Yahudiler ve Türkler)

Toledo'da Yahudilere yapılan zulmün tasviri.

Cem Sultan krizi ve Kıbrıs muhasarası gibi önemli olaylar Osmanlı’nın İspanya’da yaşanan gelişmelere dikkatini vermesini engelledi. Osmanlı, siyasî müdahale imkânı olmasa da bölgede yaşanan insanî drama karşı duyarsız kalmadı. Binlerce Müslüman ve Yahudi İspanyol zulmünden Osmanlı Devleti’ne sığınmıştı.

Eliyahu Kapsali’nin belirttiğine göre Bayezid Osmanlı’ya sığınan Yahudilere dair şu fermanı çıkartmıştı;

“Türkiye Padişah’ı Beyazid, İspanya Yahudilerine yapılan kötülüğü ve bir sığınak aradıklarını öğrenerek onlara merhamet edip, bütün ülkeye münadiler göndererek, Yahudilere eziyet etmeyi ve onları kovmayı kesinlikle yasaklamıştır. Onlara yumuşak davranmayı ve iyilik yapmayı emretmiştir. Kim ki göçmenlere kötü muamelede bulunursa veya onlara en ufak bir ceza verirse cezası idam olacaktır.”

Fermanın orijinal nüshasına dair elde bir kanıt olmasa da Yahudilere karşı herhangi bir taşkınlık veya kötü muamelenin kayıtlarda görülmemesi, mültecilerin devlet himayesi altında olduğu düşüncesini güçlendirmektedir.

Bir etnik kıyım hikâyesi: Moriskolar
Mecra

İspanya Krallığı'nın hâkimiyetine giren Endülüs topraklarında varlık mücadelesi veren Moriskolar zorla Hristiyanlaştırılmaya karşın silahlı mücadele, İslâm dini kurallarını ve geleneklerini gizlilikle sürdürme gibi çeşitli yollara başvurmuşlardır.

Osmanlı vilayetine sığınan Yahudi ve Müslümanlara geçiş izni verilse de 12 yaşından küçük çocuklarını yanlarında götürmelerine izin verilmeyerek zorla Hristiyanlaştırılıyordu. Bu durum birçok kişinin takiye yaparak İspanya’da kalmalarına neden oldu. Morisko olarak isimlendirilen gizli Müslümanlar uzun süre varlıklarını sürdürse de zaman içerisinde tarih sahnesinden çekilmişlerdi.

Şimdi, Endülüs’ün bağrından kopan o eşsiz şiiri okuyucunun dikkatine sunalım:

“1. Kutsal, sonsuz ve sürekli yinelenen selamımı, halifelerin en iyisinin yüce şahsına yöneltirim.

2. Selam, kafirlere aşağılık elbisesini giydiren şerefli, yüce kişiye olsun.

3. Selam, Allah’ın nüfuzunu genişlettiği ve her bölgede zaferle güçlendirdiği kimseye olsun.

4. Topraklarının merkezi İstanbul olan Mevla’ya selam. O ne güzel şehirdir!

5. Allah’ın, saltanatını ordular ve tebasından olan Türklerle donattığı kişiye selam.

6. Selam, Allah’ın bütün milletler üzerindeki hükümranlığını artırdığı ve mertebesini şereflendirdiği sîzlere olsun.

7. Kadıya ve soylu yüce bilginlerden ona benzeyenlere selam olsun.

8. Dine saygılı olanlara, takva sahiplerine ve sağlam görüşlü danışmanlara da selam olsun.

9. Endülüs’ün batısında gurbette geride kalan kölelerden size selam.

10. Rumlardan oluşan taşkın ve engin bir denizle dipsiz ve karanlık bir deniz onları çevrelemiştir.

11. Büyük bir felakete uğramış esirlerden size selam (Sultanım). Ne büyük bir felakettir o!

12. Şerefli bir yaşamdan sonra kır saçları yolunarak koparılan yaşlılardan size selam.

13. Daha önce kapalıyken kafirler önünde açılan yüzlerden size selam.

14. Papazın zorla yatağa götürdüğü şerefli genç kızlardan selam size.

15. Kendilerine zorla domuz ve haram, kokuşmuş etler yedirilen yaşlılardan size selam.

16. Hepimiz, bastığınız toprakları öper, her an iyiliğiniz için dua ederiz.

17. Allah gücünüzü ve hayatınızı devam ettirsin ve sizi her türlü kötülük ve sıkıntıdan korusun.

18. Düşmanlarınıza karşı başarınızı, zaferinizi artırsın. Allah sizi, kendisinin razı olduğu, sevdiği bir yere oturtsun.

19. Ey efendimiz, başımıza gelen büyük felaket, bela ve zarardan dolayı size şikayette bulunmuştuk.

20. İhanete uğradık, Hristiyanlaştırıldık, dinimiz değiştirildi. Eziyete uğradık, her türlü kötülükle bize muamele edildi.

21. Nebi Muhammed'in dinini muhafaza ederek Hristiyan uşaklarıyla içtenlikle savaşıyorduk.

22. Cihat yaparken büyük güçlüklerle karşılaştık; ölüm, esaret, sonra açlık ve kıtlık.

23. Gayri Müslimler her taraftan büyük akınlar halinde, grup grup üzerimize saldırdılar.

24. Atları ve silahlarıyla büyük topluluklar halinde, azimle ve kararlılıkla çekirgeler gibi bizi ezdiler.

25. Buna rağmen uzun bir süre onların tümüne karşı koyduk. Onlardan pek çok kimse öldürdük.

26. Onların atları her saat çoğalırken, bizim atlarımız azalıyordu.

27. Zayıf düştüğümüzde topraklarımıza yerleştiler. Birbiri ardınca şehirlerimizi ele geçirdiler.

28. Şehirlerin aşılmaz surlarını tahrip eden pek çok büyük toplarla geldiler.

29. Kuşatma sırasında günlerce ve aylarca büyük bir azim ve kararlılıkla güçlü olarak saldırdılar.

30. Süvarilerimiz ve piyadelerimiz yok olduğunda kardeşlerimizden bizi kurtarmaya geleni görmedik.

31. Yiyeceklerimiz azalıp durumumuz kötüleşince bize alçakça yapacakları şeylerden korkup İstemeyerek boyun eğdik.

32. Erkek ve kız çocuklarımız esir edilirler ya da kötü bir şekilde öldürülürler korkusuyla (boyun eğdik).

33. Eskiden bu topraklardaki antlaşmalı Müslümanlar gibi yaşamak üzere (boyun eğdik).

34. Namazlarımızda ve ezanlarımızda serbest bırakılmak ve şeriatın diğer emirlerinden hiçbirini terk etmemek üzere (boyun eğdik).

35. Bizden denizi (geçip) karşı kıyıya (Afrika'ya) gitmek isteyenlerin, diledikleri mallarını da alıp emniyet içinde gidebilmeleri için.

36. Bunlardan başka daha pek çok şart vardı. Sayıları elli beşi geçiyordu.

37. Onların kralları ve önde gelenleri bize şöyle demişti: “Şart koyduğunuz şeylere tam olarak, hatta fazlasıyla uyulacaktır.”

38. Bize antlaşma ve ahdi içeren belgeler göstermiş ve “İşte bu benim size güvencem ve taahhüdümdür” demişti.

39. Daha önceleri, bir baskı olmaksızın yaşadığınız gibi mallarınızı ve evlerinizi koruyunuz.” demişti

40. Ancak bizi koruyacaklarına dair antlaşmaya uyduğumuzda, verdikleri sözü tutmayıp antlaşmaya ihanet ettikleri ortaya çıktı.

41. Gözümüzü boyadığı antlaşmalara uymadı. Bizi baskı ve güç kullanarak, istemeye istemeye Hristiyanlaştırdı.

42. Ellerimizdeki tüm kitapları yaktı ve onları pislik ve çöplüğe attı.

43. Din kitaplarımızı alay ve hakaretle ateşe attılar.

44. Hiçbir Müslümana ne bir kitap ne de yalnızlıkta okunacak bir Kuran bile bırakmadılar.

45. Oruç tuttuğu ve namaz kıldığı bilinen herkes herhalükârda ateşe atılıyordu.

46. Bizden kiliselerine gitmeyen kişileri papaz feci bir şekilde cezalandırıyordu.

47. Tokatlıyordu, malını alıyordu, perişan bir halde onu hapse atıyordu.

48. Ramazan’da sık sık yiyip içerek oruçlarımızı ifsat ediyorlar.

49. Peygamberimize küfretmeyi, iyi ve kötü günlerimizde onu anmamamızı bize emrettiler.

50. Bizden bir grubu, Peygamberimizin adını anarken duydular ve onlara feci şekilde eziyet ettiler.

51. Valileri ve kadıları onları döverek, para cezası vererek, hapsederek ve onurlarını kırarak cezalandırdılar.

52. Ölen bir kimsenin yanında kendi dinlerini ona telkin edecek bir Hristiyan din adamı yoksa, hile yoluyla onu deflenmiyor,

53. Yere serilen ölü bir eşek ya da başka bir hayvan gibi çöplüğe ya da pis yerlere terk ediyorlardı.

54. Bunun dışında birçok çirkin işler ve alçakça yapılan şeyler de vardır.

55. İrademiz dışında, rızamız olmaksızın adlarımız değiştirildi.

56. Muhammed’in dinin yerine insanlığın en aşağılığı Rum köpeklerinin dininin konması ne kadar da kötü.

57. Cahil, kaba, Arap olmayan insanların adlarıyla adlarımız değiştirildiğinde ne kadar da yazık oluyor.

58. Her sabah papaza giden kızlarımızın ve oğullarımızın durumu ne acıklıdır.

59. Onlara küfür, puta tapıcılık ve yalan öğrettikleri halde (Hristiyanları) hiç bir hileyle aldatamıyorlar.

60. Temiz ve paklıklarından sonra, kafirlerin çöplükleri olmaları için duvarlarla çevrilen mescitlere ne kadar yazık.

61. Ezan yerine çanlar asılan minarelere ne kadar da yazık.

62. Küfürle kapkara olan şu şehirlere ve güzelliklerine ne kadar yazık.

63. Haça tapanların kaleleri haline geldiler; saldırı sırasında kendilerine emniyet sağladılar.

64. Köleleştik; ne fidye ile geri alınabilecek esirler, ne de şehadet getiren Müslümanlarız.

65. Başımıza gelenleri görmüş olsaydınız, gözlerinizden yaşlar boşalırdı. 66 Vay halimize ve başımıza gelenlere; felaket, bela ve zillete.

67. Ey Efendimiz, Rabbimiz Allah’ın seçkin ve yaratıkların en hayırlısı Hz. Muhammed’in adına senden yardım diliyoruz.

68. Hz. Muhammed’in soyundan gelenlerin ve sahabenin adına... Onlar ne soylu sahabelerdir.

69. Peygamberimizin amcası Abbas’ın ve onun beyaz saçının adına ki, o ne güzel beyazlıktır.

70. Allah’ını tanıyan, bilen salih kimseler, keramet sahibi seçkin velilerin adına.

71. Umarız ki, bize ve başımıza gelenlere bakarsınız. Böylelikle arşın ilahı bize merhamet eder.

72. Sözünüz dinlenir, emrinize uyulur, her dediğiniz süratle yerine getirilir.

73. Hristiyanlığa gelince, onun aslı sizin idareniz altındaki topraklardadır. Oradan başka bölgelere yayılmıştır.

74. Öyleyse Allah aşkına ey efendimiz, bizi yüceliğinizle koruyunuz; ya bize tavsiyede bulunun, ya da bu durumu protesto edin.

75. Çünkü siz, yüce, şerefli ve üstünsünüz. Allah’a ibadet edenleri her türlü kötülükten kurtarma gücünüz var.

76. Roma’da oturan papaya sorun. Bizi korumaya aldıktan sonra neden ihanet ettiler?

77. Bir suçumuz, yaptığımız bir eziyet olmadığı halde ne oluyor da bize ihanet ediyorlar?

78. Bizim mağlup ettiğimiz hemcinsleri, dinimizin koruması ve sözlerine sadık yüce meliklerimizin himayesi altındaydılar.

79. Onlar ne dinlerinden ne de ülkelerinden çıkarıldılar; ihanete uğramadılar, onurlarıyla da oynanmadı.

80. Söz verip de dönen kişiye gelince, onun bu davranışı tüm inanç sistemlerinde yasaklanmıştır.

81. Özellikle krallar için bu böyledir. Bu davranış her yerde kanun dışı olup çirkin ve utanç vericidir.

82. Mektubunuz onlara ulaştı, fakat bu güne değin tek bir kelimesine bile aldırmadılar.

83. Aksine bize karşı düşmanlıklarını ve cüretlerini artırdılar ve her türlü kötülükte ileri gittiler.

84. Mısır heyeti onlara geldi, kendilerine kötülük yapılmadı, şerefleriyle de oynanmadı.

85. Ancak onlara bizim adımıza, Hristiyanlığı isteyerek, baskıya uğramadan kabul ettiğimizi söylediler.

86. Kendilerine boyun eğen mürtedleri getirdiler. Allah’a yemin olsun ki, biz bu tanıklığı kabul etmeyiz.

87. Hakkımızda yaptıkları açıklamalarda ve söyledikleri sözlerde çok büyük yalanlar söylediler.

88. Ancak, ölüm ve yakılma korkusu bizi dinimizi değiştirmeye zorladı; istemeye istemeye onların konuştuğu gibi konuşuyoruz.

89. Hâlâ Rasulullah’ın dini üzereyiz. Her an Allah’ı birlemekteyiz.

90. Dahası, Allah’a yemin olsun ki, biz ne dinimizin değiştirilmesini ne de teslis hakkında söylediklerini kabul ederiz.

91. Dinlerini kötülüğe ve eziyete uğramaksızın kabul ettiğimizi iddia ederlerse,

92. Vahr’a, sakinlerine ne olduğunu sor, onlar kahırla, aşağılamakla nasıl esir edilip öldürüldüler?

93. Belefîque’ye başına neler geldiğini sor, büyük bir felaketten sonra kılıçla parça parça edildiler.

94. Munyafe’ye gelince, halkı kılıçtan geçirildi. Busra halkına da aynı şeyi yaptılar.

95. Endereş’in halkı da camilerinde yakıldı. Tümü kömür haline geldi.

96. Ey efendimiz, işte size şikayette bulunuyoruz. Başımıza gelen bütün bunlar, hep yalnız kalışımızdandır.

97. Anlaşmayı bozmadan önce söz verdikleri gibi dinimiz ve namazımız keşke bizimle kalsa.

98. Ya da hepimizin mallarımızla birlikte sevdiklerimizin ülkesi olan Kuzey Afrika’ya gitmemize müsaade etsinler.

99. Gönderilmemiz, başka bir inanç sisteminde küfür içinde güçlü olarak kalmamızdan bizim için daha iyidir.

100. Yüce katınızdan dileğimiz budur. Sizin katınızda bütün ihtiyaçlarımız, sorunlarımız giderilsin.

101. Yine dileğimiz, zillet ve kötü durumumuzdan dolayı başımıza gelen şeylere ve musibetlere son vermenizdir.

102. Allah’a şükür siz meliklerimizin en iyisisiniz. Şerefiniz bütün şereflerin, şanların üstündedir.

103. Rabbimizden saadet ve nimet içerisinde yüce bir kişi ve sultan olarak hayatınızın devamını dileriz.

104. Ülkenize barış, düşmanlara karşı zafer, büyük bir servet ve güçlü bir ordu dileriz.

105. Son olarak Allah’ın selamı ve rahmeti her an sizin üzerinizde olsun.”

(Prof. Dr. Azmi Yüksel – Belleten Arşivi)

Bu dizeler, bölgede yaşayan Müslümanlar ve Yahudilerin yaşadığı acıları anlatan en samimi kanıttır.

Bu cürme Müslümanlarla maruz kalan Yahudilerin torunları, bugün yaptıkları bu vahşetten belki biraz utanırlar...