Doğu’nun yazgısı, Batı’daki yazması
Doğu'ya ait pek çok yazma eserin Avrupa’nın çeşitli kütüphanelerinde yer aldığı, hazırlanan katalog çalışmalarıyla sabit. İsveç Kraliyet Kütüphanesi, İsveç’te bulunan Uppsala Üniversitesi Kütüphanesi, aynı şekilde Kopenhag Üniversitesi’nin kütüphanesi sayıları binlerle ifade edilen Doğu yazma eserlerine sahiptirler. Bu durum İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde ise Doğu ile daha fazla temasta bulunmuş olmaları sebebiyle doğal olarak çok daha fazladır. Amerika, Kanada, tabi Rusya ve hatta İskoçya gibi daha nice ülke de buna dahil edilebilir.
Asırlarca kendilerinden istifade edilen bir materyal olarak insanlık kültür tarihinin en önemli unsurlarından olan yazma eserler, bugün dünyanın çeşitli noktalarında bulunan pek çok dilde sayısız adediyle, tarihte yerine getirdikleri vazifelerini sürdürüyor.
- Avrupa kütüphanelerinde bulunan çok sayıda Arapça, Türkçe ve Farsça eser bir gerçeğe işaret ederken; diplomatik, askerî, ticarî ve daha pek çok yolla Batı'ya geçen bu eserler, aynı zamanda özellikle Doğu ile Batı arasındaki temasın bugün en canlı şahitlerinden.
Doğu medeniyetlerinde ait yazma eserlerin oldukça önemli bir bölümünü bugün Batı'daki kütüphanelerde bulunmasıyla ilgili belki kalınca bir kitap hacmini oluşturacak ölçüde malumat var. Örneğin, dakik bir araştırmayla 40 bin Arapça el yazmasının ikisi Berlin’de olmak üzere Almanya’nın 3 büyük kütüphanesinde yer aldığı tespit edilebilir.
Almanya’da bulunan Yazma Eserler Araştırma Merkezi’nin Hamburg Üniversitesi ile birlikte yaptığı, "Yazma Eserlerin Kökenleri ve Alman Kütüphanelerine Ulaşım Şekilleri" başlıklı çalışma bu konu hakkında bir hayli dikkat çekici bilgiler sunuyor. Geçmiş yıllarda kitapların taşınması esnasında yaşanan kayıplar sebebiyle araştırmacıların benzer bir nakil hadisesinin bir daha olmamasını istediği Almanya’da, yazma eserler yerlerinde iyi şekilde korunuyor olsa da yine de epey bir eser kayıp durumda.
Mevzuyu Almanya örneği üzerinden inceleyecek olursak buradaki yazma eserlerin varlığının bir hayli eskiye dayandığını söylemek gerekir. Ülkede, en fazla Doğu yazma eserlerine sahip 1661 yılında kurulan Berlin Kütüphanesi bu özelliğini, aynı zamanda kurucusu olan Prusya Kralı I. Friedrich Wilhelm’ın Afrika’da koloniler sahibi biri sıfatıyla, ticarî ve emperyal isteklerinin doğal bir neticesi olarak Arapça, Farsça, Türkçe, Etiyopyaca, Kıptice, Hintçe ve Çince yazma eserlerin satın alınmasına dair emrine borçludur.
Bu da doğal olarak alıcısı belli olan kitabı, tüccarının elinde değerli ticarî bir meta haline getirmiştir. Aslında çok da yadırganacak bir mesele olmayan bu durum, günümüzde Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından ilan edilen, yazma ve nadir eserlerin satın alınıyor olmasına benziyor. Berlin Devlet Kütüphanesi Doğu El Yazmaları Koleksiyonu’nda yukarıda bahsettiğimiz dillerde pek çok eserin görülmesi mümkün. Berlin’deki yazmaların tek bir seferde kütüphaneye gelmediği bilinirken, tarihçiler bu yazma eserlerin özellikle büyükçe bir kısmının 1852 ile 1887 yılları arasında edinildiğini düşünüyor. Kütüphanelerin bu kitapları edinebilmeleri için ihtiyaç duydukları bütçeye sahip olmamasıyla kütüphanelerdeki bu zenginliği ancak kraliyet düzeyinde bir destek mümkün kılabiliyordu.
- Avrupa oryantalizminin kurucu babası olarak kabul edilen Widmannstetter’ın koleksiyonunu da içeren Münih’teki kütüphane, 4000 binden fazla Doğu’ya ait çok sayıda kıymetli yazmayı barındıran diğer önemli bir merkez hüviyeti taşır.
Peki binlerce kilometre aşıp da bugünkü menziline varan onca yazmanın bir hikayesi yok mudur? Evrende var olup da hikâyesi olan her varlık gibi şüphesiz bunun da bir hikayesi vardır ama "anlatılmayan hikâye" kabilinden bunların çoğu maalesef bilgimiz dahilinde değil. Yine de bu konuya dair bilenenler hayli ilginç detaylarla dolu. Avrupa’nın 18. ve 19. yüzyıldaki en büyük güçlerinden biri olan Prusya'nın Osmanlı ile yaptığı savaşlarda elde ettiği kitaplar da Avrupa’nın bu yazma birikimine ciddi ölçüde katkı sağlamıştı. Örneğin konuyla ilgili bilinen ilginç bir detay olarak; 1686’da artık Budin’in düştüğü son savaşta müttefik Hristiyan güçlerine mensup haçlı askeri bir Türk’ü şehit etmiş, sonrasında da değerli bir şey var mı diye üzerini ararken kana bulanmış bir kitaptan başka bir şey bulamamıştı. O kitap, askerle önce Almanya’nın Coburg şehrine, oradan da bir kütüphaneye ulaştı.
- Kutsal Roma Cermen İmparatoru V. Karl’ın 1535’te donanmasıyla Tunus’u ele geçirmesinin ardından, kütüphanelerden ve camilerden yağma edilen el yazmaları da Avrupa kütüphanelerine taşınmıştı. Heidelberg üzerinden Vatikan’a giden kıymetli bir yazma bu hazinenin sadece bir parçasıydı. İnebahtı Deniz Muharebesi sonucunda, Osmanlı saece bir savaş değil çok kıymetli Arapça, Türkçe ve Farsça yazmaları da kaybetmişti. Savaşın şahidi bu eserlerin, bugün Madrid’deki Escorial Kütüphanesi’nde olduğu, kayıt altında bir bilgidir.
Değerli eşyaların yanında yazma eserlerin de iştahlarını kabarttığı anlaşılan korsanlar, yaptıkları saldırılarda elde ettikleri eserlerin alıcısını da rahatlıkla buluyorlardı.
Bugün Avrupa kütüphanelerinde bulunan pek çok yazmanın yağma neticesinde buralara geldiğini söylemek abartı olmayacaktır. Özellikle İspanyol korsanların kendi itirafları, çaldıkları eserlerin Avrupa’ya yayılmasında büyük bir delil teşkil ediyor.
Mesela 1611 yılında İspanyol korsanlar tarafından ele geçirilen bir gemiden Sa’dî Hükümdarı Ebü’l-Meâlî Zeydân en-Nâsır’a ait yaklaşık 4000 adet yazma eser, Endülüs Müslümanlarını kesin olarak bu topraklardan söküp atan kararın mimarı mahud İspanya Kralı III. Filip’e takdim edilmişti. Escorial Kütüphanesi’nden sonra ülkenin ikinci en büyük yazma eser birikimine sahip olan İspanya Ulusal Kütüphanesi, yağmalarla elde edilen kıymetli yazmalar bakımdan bir hayli meşhurdur. Yukarıda saydığımız sebeplere ilaveten Endülüs birikiminin önemli materyallerinin de bu İspanya kütüphanelerinde olduğunu unutmamak gerekir.
- Şüphesiz günümüzdeki gibi bilgiye erişimin kolay olmadığı ve en basit ifadeyle bilginin iki kapak arasında olduğu o zamanlarda kitap da değerli bir eşya kadar önem arz ediyordu. Kaldı ki bu durum günümüz modern dünyası için de söz konusudur. Örneğin, Amerika Irak’ı işgal ettiğinde sadece Saddam’ın altınlarını değil, arşivini de beraberinde götürmüştü. Amerika’nın önde gelen "think tank" kuruluşlarından biri olan Hoover Enstitüsü’nün dijital kütüphanesinde bulunan arşiv, daha geçtiğimiz yıl Irak Başbakanı Kâzımî’ye bir iyi niyet göstergesi olarak teslim edilmesiyle gündeme gelmişti.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi bu yazmaların Avrupa kütüphanelerinde bulunmasını sağlayan pek çok sebep vardır. Mısır hidivinin doktorlarından (aralarında meşhur Clot Bey’in de olduğu) iki kişinin Almanya kütüphanelerine yaptığı 60 yazmalık eser bağışı, Berlin Kütüphanesi’nin Fransız oryantalist Quatremere’den çok sayıda yazma eser satın alması, aynı şekilde 157 yazmalık bir Arapça koleksiyonunun Yemen’den alınması ve daha nice benzer girişim bunlardan sadece birkaçıdır. 20. yüzyılın ikinci yarısı gibi yakın bir tarihte Kur’ân-ı Kerîm yazmalarına önem veren Münih Kütüphanesi’nin bugün raflarında 179 kıymetli Kur’ân-ı Kerîm nüshası yer alır. İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi’nden bir doktora öğrencisinin üniversite kütüphanesinde tespit ettiği, Alphonse Mingana Koleksiyonu’ndaki ve Tübingen Üniversitesi’nin 1864 yılında satın aldığı Prusyalı diplomat Johann Gottfried Wetzstein Koleksiyonu'ndaki Kur’ân-ı Kerîm nüshaları dünya üzerindeki çok kıymetli Kur'ân-ı Kerîm nüshalarından ikisidir.
Bu arada Avrupa yazma eser kütüphanelerinde bulunan bu eserlerin büyük bir kısmının hâlâ gizli hazine olduğunu da tekrar etmek gerekir. Mesela Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güler Doğan Averbek tarafından Berlin Devlet Kütüphanesi’nde tespit edilen, Fatih Sultan Mehmed’in meşhur hocası Akşemseddin’in en küçük oğlu olan ve döneminin önemli hattatlarından Hamdullah Hamdi’ye ait eser, bunlardan biridir. Meşhur hattat Hamdullah Hamdi'ye ait bu eserin, 1980'de Berlin Devlet Kütüphanesi’ne girdiği bilinmekle birlikte kütüphaneye ve Berlin’e nasıl ulaştığına dair bir bilgi ise mevcut değil. Aslında bu durum, Avrupa kütüphanelerinde bulunan Doğu'ya ait pek çok yazma eserin ortak özelliği. Gerçi aynı durum Doğu kütüphaneleri için de söz konusu.
İskenderiye Kütüphanesi Yazma Eserler Merkezi Müdürü Yusuf Zeydân’ın bundan yıllar önce söylediği 'İslâm kültür birikiminin bize malum olan kısmı %5 ile %7 arasında değişen bir rakamdan ibaret' ifadesi göz önünde bulundurulursa, Batı kütüphanelerindeki Doğu'ya ait yazma eserlerden daha önce düşünmemiz gereken başka şeyler olduğunu kabul etmek zorunda kalırız.
Bunların dışında Doğu'ya ait daha pek çok yazma eserin Avrupa’nın çeşitli kütüphanelerinde yer aldığı hazırlanan katalog çalışmalarıyla sabit. İsveç Kraliyet Kütüphanesi, İsveç’te bulunan Uppsala Üniversitesi Kütüphanesi, aynı şekilde Kopenhag Üniversitesi’nin kütüphanesi sayıları binlerle ifade edilen Doğu yazma eserlerine sahiptirler. Bu durum İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde ise Doğu ile daha fazla temasta bulunmuş olmaları sebebiyle doğal olarak çok daha fazladır. Amerika, Kanada, tabi Rusya ve hatta İskoçya gibi daha nice ülke de buna dahil edilebilir.