Tunus: Arap Baharı’nın beşiği
Otoriter rejimlere sahip olan ve devrimlerin kendilerine uzanmasından korkan bazı ülkeler, Arap Baharı ülkelerinde herhangi bir devrimin başarıya ulaşmasını engellemek için kesenin ağzını açtılar. Mısır’da Mursi’ye karşı yapılan darbede onların izini sürebilirsiniz. Yemen yine onların eliyle paramparça hale getirilmiş durumda. Suriye’de de muhalif güçleri bölüp zaafa uğratanlar yine onlar. Şu an itibariyle bu ülkeler sorun olmaktan çıkmış durumda. Geriye sadece Tunus kaldı. Tunus’ta kısmen de olsa bir başarı mevcut. İşte bu onların uykularını kaçırıyor.
Arap Baharı’nı tutuşturan kıvılcım Tunus'un tam kalbinde, başkentin 260 km uzağındaki Sidi Bu Zeyd (Seyyid Ebu Zeyd) kasabasında patlak verdi. 26 yaşındaki sokak satıcısı Muhammed Buazizi, 17 Aralık 2010'da günü bir zabıta memurunun kendisine saldırıp yoksul ailesinin geçim kaynağı olan sebze-meyve arabasına el koymasının ardından ardından kendini yaktı. Buazizi’nin kendini yakmış görüntüsü önce ülkesi Tunus’ta, sonra da diğer Arap ülkelerinde büyük kitleleri sokağa döktü ve “Arap Baharı” denilen sürecin başlangıç noktası oldu.
Yolsuzluğa karşı direniş
Buazizi’nin kendini yakmasıyla halk sokaklara dökülünce Tunus Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali, bir anda bütün ülkeyi etkisi altına alan protestoları yatıştırmak amacıyla yattığı hastaneyi ziyaret etti. Fakat protestolar hız kesmeyince 14 Ocak günü ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Bin Ali’nin ülkeden kaçmasıyla hadiseler daha da ileri boyuta taşındı. 23 yıl boyunca ülkeyi polis copuyla yöneten cumhurbaşkanı ile eşinin ailesinin yaptığı yolsuzluklar, insan hayatının hiçe sayılması, özgürlüklerin sürekli baskı altında tutulması, bölgeler arasında gittikçe açılan gelir farkı ve bilhassa gençler arasında hayli yüksek olan işsizlik rakamları toplumda büyük bir öfke biriktirmişti.
Protesto gösterilerinde güvenlik güçleri ile halk karşı karşıya gelmiş, 350 civarında ölü ve yüzlerce yaralı verilmişti. Bin Ali hadiseleri yatıştırmak için kabinede değişiklik yapmış ve Suudi Arabistan’a kaçmadan bir gün önce yaptığı konuşmayla halka çağrıda bulunmuştu. Fakat Bin Ali’nin sükunet çağrısına halktan gelen tepki “Defol” şeklinde olmuştu.
Tunus halkının bütün kesimleriyle sokaklara inerek bir ağızdan “Halk rejimin düşmesini istiyor” sloganı atması, daha sonra Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’de de despot rejimlerin suratında şaklayan bir kırbaca dönüştü, Arap Baharı’nın sembolü haline geldi.
Yeni cumhuriyeti inşa
Tunus'taki siyasi sahnedeki bu köklü değişimi başka değişiklikler izledi. 14 Ocak'ta Bin Ali’nin ülkeden kaçışıyla düşen Muhammed Gannuşi kabinesi, Fuad el Muberreğ’in geçici başkanlığında geçiş kabinesine dönüştü. Bütün bu isimler, aslında halkın düşmesini istediği eski rejimin adamlarıydı. Nitekim daha sonra erken devlet başkanlığı seçimleri yapılana ve bir Kurucu Meclis tarafından yeni bir anayasa hazırlanana dek başbakanlığa El Baci Kid es Sibsi gelecekti.
Kurucu Meclis 12 Aralık 2011'de oluşturuldu ve peşinden eski muhalefet figürü Munsif el Merzuki cumhurbaşkanlığı makamına seçildi. İslamcı köklere sahip Nahda Partisi Kurucu Meclis’te en çok sandalyeyi elde edince hareketin ikinci adamı olan Hammadi el Cibali başbakanlığa getirildi.
Nahda iktidardan iniyor
Ülkede istikrar altı ay bile sürmedi. Devrimin temel talepleri, hürriyet-haysiyet-millî adalet çağrıları tekrarlanırken çeşitli sektörlerde reform ve yolsuzlukların ortaya çıkarılması talebiyle grev ve protestolar sürüyordu. 11 Haziran 2012’de Tunus genelinde patlayan şiddet dalgası bir kişinin ölmesine, onlarca kişinin yaralanmasına neden oldu.
Sonra meydanlardaki şiddet siyaset arenasına indi ve 2013 yılında iki sol siyasetçi, Şükri Beliyd ve Muhammed el Berahimi suikaste kurban gitti.
Temmuz 2013'te, yeni kurulan Nida Tunus Partisi’nin başı çektiği sol hareket, bu iki suikasti ve ülke genelindeki protesto hadiselerini diline dolayarak Halk Cephesi’ni ve diğer partileri de yanlarına çekerek Nahda Partisi’ni iktidardan düşürmek için bir kampanya yürütmeye başladı. Uzmanlar ve gözlemciler, olan bitenin devrimin gidişatını engellemek ve ardından Nahda Partisi’ni iktidardan vazgeçirmek amacıyla bir komplo olduğunu ifade ediyorlar.
Nitekim 2012 yılında Hammadi el Cibali’nin başbakanlığındaki Birinci Nahda Hükümeti istifasını vermişken, bu kez 2013 yılında Ali el Arayyid yönetimindeki İkinci Nahda Hükümeti de istifa etmek zorunda kalacaktı. Nitekim 26 Ocak 2014’te yeni anayasının ilanını müteakiben Mehdi Cuma liderliğinde bir teknokratlar kabinesi göreve geldi.
Çiçek açan bahardan kasvetli kışa
Ülkede siyasi diyaloğun yenilenmesi gerekiyordu. Nahda Partisi lideri Raşid Gannuşi ile yeni kurulan Nida Tunus Partisi lideri El Baci Kid es Sibsi Paris’te bir araya geldi. Had safhaya çıkan gerilimi gidermek adına taraflar uzlaşmaya varıp ittifak kararı aldılar. O sıralar Arap Baharı zaten sonbahar kıvamına gelmiş, bazılarının dediği gibi kasvetli bir kışa doğru yol alıyordu.
Mısır’da halkın oylarıyla iktidara gelen Mursi hükümeti askerlerin karşı darbesiyle devrilmişti. Libya’da Muammer Kaddafi linç edilmiş, ülkede silahlı aşiretlerin birbirini yediği son derece tehlikeli bir ortam oluşmuş, can emniyeti ortadan kaybolmuştu. Suriye’de ise Esed rejimi kendi halkını yok etme savaşı veriyordu.
Daha güzel neticelere vesile olmak için Tunus’tan kardeş Arap ülkelerine doğru yola çıkan Arap Baharı, maalesef sıkıntılı bir şekilde geri döndü. İşler, ayaklanan halkların istediği gibi gitmedi. Tunus’ta da süreç pek olumlu ilerleyemedi. Buna rağmen Tunus, 2019 seçimlerinin ardından bir hükümete ve tüm dünyanın gözleri önünde halkın seçtiği bir cumhurbaşkanına sahip olarak bugün istikrar içinde yaşıyor.
Tunus devrimine genel bir bakış
Tunus, Arap Baharı’nın uğradığı ülkeler arasında örnek olarak gösterilen bir konumda. İktidarın barışçıl bir şekilde el değişimi mümkün. Anayasa ile Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, çoğulculuğu sağlama adına bireylerin siyasi katılımını genişletiyor ve haklarını güvence altına alıyor.
- Bir kere Bin Ali zamanındaki sahte bir demokrasi mevcut değil. Seçimler son derece şeffaf bir ortamda yapılıyor ve gözlemcilerin şahitliğiyle oy sandıkları sayılıyor. Oysa Bin Ali zamanında rejimin sahibi tek partiydi, Demokratik Anayasa Partisi. Her seçimde karikatür kabilinden bir muhalefet bulunur, seçimleri yüzde 99.99 ile bu parti kazanırdı. Oysa bugün itibariyle ülkede parti sayısı 244’e ulaşmış durumda.
Tunus, devrimi izleyen on yıl içerisinde üç adil ve şeffaf seçime sahne oldu. Farklı siyasi fikirlere mensup 3 hükümet kuruldu, 3 cumhurbaşkanı seçildi. Munsif el Merzuki, Bin Ali zamanında muhalif kimliğe sahip bir doktordu. El Baci Kid es Sibsi, Habib Burgiba döneminden intikal eden eski bir siyasetçi, 2019 yılında seçilen son cumhurbaşkanı Kays Sid ise bir hukuk profesörü.
Bu arada ülkeyi kargaşa ikliminden istikrara doğru götürmek için milli diyalog çerçevesinde kurulan diğer beş hükümeti de unutmayalım.
Partiler arasında siyasi tartışmalar ve gerilimler yaşansa da, herkes partizanca çıkarların peşine düşse de, farklı siyasi görüşlerin bir uzlaşmaya varıp birlikte hükümet kurabilmeleri Tunus’un en büyük avantajı. İlk uzlaşı Nahda ile Nida Tunus arasında gerçekleşmişti. Son seçimlerde ise Nahda, Tunus’un Kalbi Partisi ile uzlaşmaya vardı.
Ancak devrim sonrası Tunus siyasetinin görünen zaafına da dikkat çekelim. Siyasi liderlerin en büyük dezavantajı, seçim vaatleri yaparlarken çıtayı bazen ulaşılamayacak yüksekliğe taşımaları. Gerçekleşmesi mümkün olmayan sözlerin verilmesi seçmende hayal kırıklığına, dolayısıyla güven bunalımına yol açıyor. Bu da oy kullanmamayı yahut da boş oy atmayı beraberinde getiriyor.
Tunus, Arap dünyasını baz alan demokrasi endeksinde birinci sırada yer alıyor. "Freedom House" a göre Arap ülkeleri klasmanında üst üste beşinci kez özgürlük endeksinin zirvesinde. Sınır Tanımayan Gazetecilere göreyse basın özgürlüğü noktasında Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun lideri konumunda.
Evet, bunlar devrimin ortaya koyduğu başarılar olarak görünebilir. Ancak ekonomik ve sosyal planda aynı başarıyı göremiyoruz.
Tunus İstatistik Merkezi'ne göre, ülkedeki işsizlik oranı 2020 yılının ikinci yarısı itibariyle yaklaşık yüzde 18'ler civarında. Bu hiç de azımsanacak bir rakam değil. Çalışabilir durumda olanların neredeyse beşte biri evine ekmek götüremiyor. Üniversite mezunlarının işsizliği daha büyük bir sorun. Muhammed Buazizi örneğini, Arap Baharı’nı tetikleyen ana unsurun geçim sıkıntısı olduğunu unutmayalım.
Dünya Bankası rakamlarına göre 2010 yılında yüzde 5 olan civarındaki büyüme oranı yüzde 2'ye düşmüş durumda. Kamu borcu yüzde 95'ler seviyesine ulaşmış, dış ticaret açığı büyüyor, döviz rezervleri eriyor. Ekonomik tablo hiç iç açıcı değil.
Despot rejimlerin Tunus korkusu
Otoriter rejimlere sahip olan ve devrimlerin kendilerine uzanmasından korkan bazı ülkeler, Arap Baharı ülkelerinde herhangi bir devrimin başarıya ulaşmasını engellemek için kesenin ağzını açtılar. Mısır’da Mursi’ye karşı yapılan darbede onların izini sürebilirsiniz. Yemen yine onların eliyle paramparça hale getirilmiş durumda. Suriye’de de muhalif güçleri bölüp zaafa uğratanlar yine onlar. Şu an itibariyle bu ülkeler sorun olmaktan çıkmış durumda. Geriye sadece Tunus kaldı. Tunus’ta kısmen de olsa bir başarı mevcut. İşte bu onların uykularını kaçırıyor. Başta BAE olmak üzere, Suudi Arabistan ve yancıları Mısır, Tunus’ta siyasi partiler arasındaki çatışmayı körüklüyorlar. Bilhassa Nahda Partisi’nin başarısız olması için bütün imkanları seferber ediyorlar.
Anayasa Partisi ve başkanı Abir Musa’nın 2019 seçimlerinde parlamento başarısı Nahda Partisi’ne diş bileyen kesimler için bir fırsat sundu. Mevzu, Meclis Başkanı Raşid el Gannuşi’yi makamından etmek maksadıyla güvenoyu oturumu yapılmasına kadar gitti.
Karşı devrimcilerin borazanı olan medya, muhalif figür Abir Musa’yı manşetlere çekerek Nahda Partisi ve Raşid el Gannuşi karşıtı bir ikon haline getirmeye çalıştı. Sky News, El Arabiya ve El Hades gibi BAE-Suudi Arabistan-Mısır çizgisinde yayın yapan medya ekranlarını ona tahsis ederken gazeteler de geniş sayfalar ayırmayı ihmal etmedi. Nahda Partisi ve Raşid el Gannuşi’yi linç etme kampanyası uzun süre devam etti. Kasıtlı bir şekilde “darbe” söylentileri yayarak Tunus’ta iç karışıklık oluşturup Gannuşi karşıtı sert rüzgarlar estirmeyi hedeflediler.
- Fakat oyunları tutmadı. Yapılan oylamayı Gannuşi kazandı. Tunus devriminin içerdeki ve dışardaki düşmanları seferber ettikleri bütün imkanlara rağmen acı bir yenilgiye uğradılar.
Arap Baharı nereye?
İngiliz The Economist dergisi, "Arap Baharı'nın onuncu yıldönümünü kutlamaya gerek yok" başlıklı bir makale yayınladı. Arkasında yarım milyon ölü, 16 milyon mülteci, Suriye ve Yemen örneklerinde görüldüğü gibi halen devam eden iç savaşlar bıraktığından bahis geçiyor.
Bu kasıtlı bir yayın tarzı. Yabancı medya, kendi nüfuz alanında Arap Baharı tecrübesini kötü göstermeye, onu başarısız olarak lanse etmeye çalışıyor. Peki, bunlar kim? Coğrafyamızda Arap Baharı’nı sabote etmek için ellerinden geleni esirgemeyenlere babalık yapan sömürgeci güçler değil mi? Arap dünyasındaki askeri idareleri, yozlaşmış dış destekli rejimleri onlar desteklemiyor mu? Geçmişte Bin Ali’nin avukatlığını yapan tek parti zihniyetinin temsilcisi Abir Musa’ya parti kurdurup güya çoğulcu demokrat kisvesi giydirenler yine onlar değil mi?
Evet, onlar ellerinden geleni ardına koymayacaklar. Karanlığı çoğaltmada ustalar çünkü. Fakat halkımız içine hapsolduğu kabuğu kırmayı öğrendi bir kere. Özgürlük ve insanca yaşama için avaz avaz bağırmayı, göğsünü kurşunlara siper etmeyi öğrendi. Daha iyisini hayal etmeyi öğrendi.
- Başaramayacaklar, çünkü:
- - İletişim ve sosyal medya devrinde yaşıyoruz.
- - Cezayir’de Buteflika devrildi. Lübnan ve Irak’ta iktidarı dönüştürme hamlesi başarılı bir şekilde icra edildi. Arap halkı değişime katkı sunma yeteneğini ispatladı.
Evet, Arap sahnesinde bugün daha büyük değişimler söz konusu. Geçmişte sömürgecilerle ittifak kurmayı iyi bilenler bugün Siyonist İsrail ile normalleşme çabasındalar. Amaç aynı: Kendi iktidarlarını sağlam bir desteğe yaslamak. İsrail’e tutunarak ayakta kalacaklarını sanıyorlar. Göreceğiz bakalım, Siyonist dostları onları Arap halkının gazabından koruyacak mı?