Pandemi partileri virüs gibi yayıldı
Türkiye’de resmen faaliyet gösteren siyasi parti sayısı, son kurulan parti ile birlikte 108’e ulaştı. Geçtiğimiz yılın başında bu sayı 80’di. Yani mevcut partilerin dörtte birinden fazlası, pandemi döneminde kuruldu. Demokratik yönetimlerin en önemli unsurlarından biri olsa da, kuruluş amaçları, şekilleri, söylemleri ve ‘ciddiyetleri’ne bakıldığında çoğunun ortak noktası aynı gibi görünüyor: Ne koparsak kârdır.
Türkiye’deki ilk siyasi parti hareketleri, 1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyet’le başladı. 1839’daki Tanzimat Fermanı ve 1876’daki Birinci Meşrutiyet’le birlikte ‘cemiyetler’ dönemi yaşanmıştı ama bunlar bugünün ‘parti’ kavramından uzaktı. 1908’den itibaren bu cemiyetler yavaş yavaş yerlerini ‘fırkalara’ bırakınca, partiler dönemi de başladı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte de modern anlamdaki siyasi partiler kuruldu.
Cumhuriyet döneminde kurulan ilk siyasi parti, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’dır (TCF). CHP cumhuriyetin ilanından önce kurulduğu için bu sıralamanın dışında kalıyor. Mustafa Kemal’e muhalefet için kurulan TCF, 1 yıl sonra bazı bazı idamlar eşliğinde kapatılsa da, Mustafa Kemal’in CHP’sinin ömrü de uzun olmadı. Mustafa Kemal’in bir ‘devrim’le kurduğu parti, Mustafa Kemal adına ‘ihtilal’ yaptığını söyleyenler tarafından 12 Eylül’de siyasi olarak ‘öldürüldü’.
1980’daki ‘siyasi temizlik’ nedeniyle, Yargıtay’ın listesine göre Türkiye’de aktif olarak faaliyet gösteren 108 siyasi partiden en eskisi, sadece 38 yaşında. 23 Haziran 1983 yılında kurulan Demokrat Parti’yi 1 ay sonra kurulan MHP izliyor. Bugünkü CHP ise 9 Eylül 1992’de kuruldu. Kapatılan eski CHP’nin adını kullanmasına izin verildiğinde, bugünkü CHP de resmen kurulmuş oldu. Aynı yıl CHP ile birlikte 2 parti daha kuruldu. Ertesi yıl 3; 1994’te 2 parti kuruldu. 1995’te hiç parti kurulmadı. 96, 97 ve 98 yıllarında birer parti kuruldu. 2014 yılı, kurulan 9 siyasi parti ile demokrasi tarihimizin rekorunu da elinde bulunduruyordu. Ta ki 2020 yılına kadar.
‘Uzmanlar’ yanılıyor
2020 yılında tam 27 siyasi parti gerekli koşulları sağlayarak Yargıtay’ın ‘faaliyetteki siyasi partiler’ listesine girdi. 2020 yılı başında 80 olan siyasi parti sayısı, 2021’e girerken 107’yi bulmuştu. Öztürk Yılmaz, Ali Babacan ve Mustafa Sarıgül’ün partileri de bu partiler arasında. 8 Şubat’ta kurulan son parti ile bu sayı bugün 108 oldu. En azından biz haberi yayına hazırlarken başka parti kurulmamıştı. Pandemi döneminde bu kadar çok parti kurulması, geçtiğimiz mayıs ayında yılın 10’uncu partisi kurulduğunda basının da dikkatini çekmiş ve ‘neden bu kadar çok parti kuruluyor’ sorusu uzmanlara sorulmuştu.
Alınan cevaplar ise genel olarak ‘Türkiye’de çok sesliliğin azaldığı’, ‘parti içi demokrasilerin yok olduğu’, ‘toplumsal bölünmenin keskinleştiği’ gibi başlıklarda toplanıyordu. Fakat ‘neden bu kadar çok parti kuruluyor’ sorusunun gerçek cevabına ulaşmak için, kurulan her bir partiyi tek tek incelemek gerekiyor. Ve bu inceleme bize gösteriyor ki, parti kurma motivasyonunun altında hiç de o kadar karmaşık nedenler yatmıyor.
Bu partiler neden kuruluyor
Türkiye’de yeni bir siyasi parti kurmak çok kolaydır. Hatta ‘neden herkes bir parti açmıyor ki’ dedirtecek kadar kolaydır. Siyasî Partiler Kanunu’na göre bir parti açmak için kanuni bir engeli olmayan otuz Türk vatandaşı yetiyor. 30 arkadaş bir araya gelirseniz, kanunda belirtilen birkaç evrakı toplar, bir parti tüzüğü bir de programı yazarsanız, süreç başlamış oluyor. Tüm belgeler İçişleri Bakanlığı’na teslim edildikten sonra Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın son kararına bakılır. Bu arada parti genel merkezleri Ankara’da olmak zorunda olduğu için, Ankara’da en azından bir daire tutmak da gerekiyor. Yetkili mercilerin onay vermesinden sonra ise geriye Ankara’daki o dairenin kapısına tabela asmak kalıyor.
Tek sorun, sürecin biraz masraflı olması. Farklı illerde organize olmak istendiğinde bu masraf artıyor. Bu durum, 2020 içinde kurulan partilerin tamamına yakınının neden iş adamları ya da bölgesel tüccarlar tarafından kurulduğunu açıklıyor. Pandemi partileri teker teker incelendiğinde, genelinde parti kurucularının iki ortak noktası görülüyor: Mutlaka ticaretle uğraşmaları ve daha önceden bir partide siyaset yapmaları. Pek çok örnekte ise hem iş adamı hem aktif bir siyasetçi hem de yerel gazete sahipliği aynı bünyede buluşuyor.
Millet seni seçmiyorsa, sen de parti kur
Pandemi partilerinin bir diğer özelliği ise, İzmir’den Malatya’ya, Karadeniz’den Mardin’e kadar pek çok bölgeden iş adamı tarafından kurulması. Ve hemen hepsinin de son iki seçimde büyük bir partiden ‘aday adayı’ olması. Ve yine hemen hepsi de ‘aday olarak gösterilmemiş’ kimseler.
- Mesela geçen yıl kurulan ilk parti olan Anadolu Birliği Partisi’nin genel başkanı, 2009 seçimlerinde Kemer belediyesinde AK Parti’den aday adayı oldu. Aday yapılmayınca DYP’ye geçerek 2014’te DYP’den aday oldu. Bu kez de seçilemeyince kendi partisini kurmaya karar verdi.
Yerel iş adamları tarafından kurulan partilerin genel amacı da bu şekilde görünüyor. Yani parti kurarak bölgelerindeki büyük partilere baskı yapmak, seçim zamanı geldiğinde de pastadan alabildiği kadar büyük bir pay almak. Bu arada pastadan kasıt Türkiye pastası değil. Genel Başkan’ın yaşadığı il ya da ilçenin pastası.
İnternet sitesi bile kurmadan, memleketi kurtaracaklar
Çünkü kurulan bu partilerin çoğu vatandaşı çok da ciddiye almıyor. Pek çoğunun internet sitesi bile yok. Hatta bazıları genel başkanlarının facebook’taki sayfasıyla idare ediyor. Genel başkanlarının kim olduğunu öğrenmek için bile uzun araştırmalar yapmanız gerekiyor. Zaten Yargıtay’da bu partileri çok ciddiye alıyor gibi görünmüyor. Zira Yargıtay’ın resmi sitesinde bu partilere ayrılan sayfaların çoğunda genel başkanların adı bulunmuyor.
Bu ciddiyetsizliğe rağmen, pandemi partilerinin genel başkanlarının konuşmalarında iddialı sözler kullanması gelenek gibi görünüyor. Neredeyse tüm parti başkanları, ülkeyi kurtaracak tek kişinin kendisi olduğunu iddia ediyor. Gelişim ve Demokrasi Partisi gibi sadece Muharrem İnce’ye destek vermek için kurulmuş eski CHP’lilerin partisi de, ‘emeklilikte yaşa takılanların’ oy potansiyelini görüp eski bir asker tarafından kurulan Umut Partisi de, Roman vatandaşların kurduğu Güzel Parti de, hatta Meral Akşener’i birebir taklit ederek siyaset yapmaya çalışan Nuriye Bakkal’ın Merkez Ana Partisi de memleketteki tüm sorunları kendilerinin çözeceği iddiasında. Toplumsal Özgürlük Partisi ve Devrim Hareketi gibi aşırı sol partilerin parti programları ise tamamen ‘Erdoğan düşmanlığı’ndan oluşuyor.
Demokrasinin beşiği İngiltere
Dünyada siyasi partilerin ilk örnekleri 1600’lü yılların sonuna uzanıyor. Bugün monarşiyle yönetilen, kraliçenin asla eleştirilemediği İngiltere’ye ‘demokrasinin beşiği’ denmesinin sebebi de, bu partilere dayanıyor.
- Bilinen ilk siyasi parti, 1678’de İngiltere’de kuruldu. The Whigs isimli parti, o dönem için devrimci sayılabilecek bir işe girişmiş ve mutlak monarşiye karşı çıkmıştı. Hatta dönemin İngiltere Kralı’na bile kafa tuttu. Partinin amaçları arasında köleliğin kaldırılması ve Katolik kilisesinin ‘özgürleşmesi’ vardı. O dönem bunun adı tam konmamıştı ama, liberalizmi savunuyorlardı.
İngiltere Kralı ise ‘çok partili rejim bizi bozar’ diyerek partiyi imha etmek yerine, hemen bir alternatif parti kurdurdu. Aynı yıl kurulan Tories partisi, monarşinin siyasi kolu gibiydi. En büyük uğraşları The Whigs partisini itibarsızlaştırmak ve taht üzerinde hak iddia eden varisler arasındaki ‘taht oyunlarını’ yönetmekti. O dönem bunun da adı tam konuşmamıştı ama muhafazakarlığı savunuyorlardı.
Sonraki yüzyılda ABD’nin dünya sahnesine çıkmasıyla siyasi parti kuralları değişti. ABD, bugünkü anlamda ilk partilerin kurulduğu ülke oldu. Avrupa’nın ise 1800’lere kadar siyasi parti diye bir şeyden haberi bile yoktu.
‘Ne koparsak kârdır’ siyaseti
Siyasi parti kurmanın resmi bir avantajı yok. Yüzde10’luk seçim barajını aşamayan partiler hazine yardımı alamıyor. Fakat ‘parti genel başkanı’ olarak yapılan açıklamalar, gazeteciler tarafından daha dikkatli dinlendiği için, iş adamlarına seslerini duyurma imkanı tanıyor. Partiyi yaptığı ticaretin bir parçası olarak gören bu iş adamları, zamanı geldiğinde alacakları karşılık nedeniyle parti harcamalarını ticari yatırım olarak görüyor.
2018 yılında 78 partiden sadece 10 parti seçime girebilmişti. Bu oranın önümüzdeki seçimlerde de farklı olması beklenmiyor. Çünkü tabela partileri, genel başkanın yaşadığı şehir ve Ankara’dan başka bir ilde teşkilat kurmuyor. Fakat bu arada iş yaptığınız kabzımalla meyve kasaları önünde çay içerken verdiğiniz pozu ya da tatile gittiğiniz yerdeki bakkalla çektirdiğiniz fotoğrafı sosyal medyadan ‘büyük Türkiye yürüyüşü devam ediyor” şeklinde paylaştığınızda size ‘deli’ gözüyle bakılmasının önüne geçebiliyorsunuz. Seçim zamanı geldiğinde ise, bu ‘büyük yürüyüşten’ ne koparabildiyseniz, yanınıza kâr kalıyor.