Batı'nın korkusu ve Türkiye’nin durdurulması
AİHM'de geçmişte -güya- Türkiye'yi temsil eden birisi, “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni reddetmesi, insan haklarını reddetmesi demektir” dedi, diyebildi! Nedir bu? Türkiye’nin güya AİHM'de temsilcisi olmuş birinin Türkiye’yi Batı'ya şikâyet etmesidir. Batılıların lejyoneri gibi hareket edercesine hem de! Batılılar da boş durmadılar. AB'si, ABD'si Türkiye’yi kınayan, uyaran açıklamalar yayınladılar. Türkiye, Batı'nın sömürgesi midir ki, böyle açıklamalar yapabiliyor bunlar?
Batı’da iki korku geliştirildi. Batılılar, bütün stratejilerini bu iki korku üzerine inşa ediyorlar. Birincisi, artık apaçık düşmanlığa dönüşen bir İslamofobi. İkincisi, birincisini de bastıracak boyutlar kazanacak kadar son birkaç yılda bütün Avrupa ülkelerinde alenen, resmen kışkırtılan, telaffuz edilen Türkofobi.
Batı'nın iki korkusu: İslamofobi ve Türkofobi
Batı uygarlığı, insanlığa kendince bir takım köklü, benimsenebilir değerler veren bir uygarlık olma özelliğini yitirdi. Sadece yeryüzünde kurduğu hâkimiyetinin çatırdamayabileceği korkusuyla hareket eden, dünyaya da bu psikopatolojiyle çeki düzen veren barbar kapitalist bir küresel sisteme dönüştü. Sadece kendi varlığı tehlikede değil Batı uygarlığının. Aynı zamanda bizatihî kendisi, kendi varlığı, bu hâliyle insanlık için tehlikeli.
- Batı uygarlığı tehlikesiyle, bu tehlikenin dünyayı cehenneme çeviren, yaşanılamaz bir yere dönüştüren, sadece hâkimiyetini uzatmayı düşünen, o yüzden geliştirdiği yüksek ve smart teknolojik silahlara güvenerek dünyaya nizam vermeye çalışan barbar bir hegemonyaya dönüşen bir tehlikeyi kastediyorum.
Tanrı fikrini yok eden, hakikat fikrini yok eden, tabiatı delik deşik eden, ozon tabakasını delen, bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan, bütün dinleri fosilleştiren tarihte eşi benzeri görülmemiş bir tehlike bu. Moğol tehlikesine ya da Avrupa’nın tarihindeki barbar kavimler göçüyle yaşanan yıkımları gerçekleştiren Gotlar, Vizigotlar gibi barbar kavimlerin oluşturduğu tehlikeye benzetebiliriz.
Batı uygarlığı tehlikesi insanlığın geleceğini tehlikeye sokacak boyutlar kazandı artık. Batı uygarlığı başka kültürlerin, medeniyetlerin, dinlerin varlığını ve geleceğini tehdit etmekle kalmıyor, kendi geleceğini de tehdit eden bir tehlike arzediyor. Batı uygarlığının da Batı tehlikesinden kurtarılması gerekiyor.
Batı uygarlığının saldırısına sadece İslâm direniyor. İslâm'ın direnişini de Batı uygarlığının ürettiği küresel tehdidin mimarlarına, lordlarına, bütün dünyanın gözü önünde “one minute!” çeken, “dünya beşten büyüktür” diyen Türkiye temsil ediyor. O yüzden genelde İslâm'ı, özelde ise Türkiye’yi dize getirmek için geliştiriyorlar bütün stratejilerini Batılı barbarlar!
Türkiye'siz bir dünya kurulamaz!
Türkiyesiz bir dünya kurulamaz. Türkiyesiz bir dünya kurulamayacağını Batılılar bizden daha iyi biliyor. İnsanlığın önünü açacak, adalet, hakkaniyet ve merhamet ilkeleri üzerine inşa edilecek bütün insanlığa insanca yaşayabileceği bir dünya sunacak kuşatıcı, kucaklayıcı, umut vadedici bir medeniyet fikrini bizim armağan edeceğimizi, bu potansiyele, bu potansiyeli ifade eden tarihî derinliğe ve bu derinliğin verdiği özgüvene yalnızca bizim sahip olduğumuzu Batılılar bizden çok daha iyi biliyorlar.
İşte bu tarihî derinliğin ve bunun ürünü özgüvenin keşfedilmesi, Türkiye’nin yeni bir dünyanın kurulması yolculuğuna soyunmasını zorunlu hatta kaçınılmaz kılacak, tarih Türkiye’ye bir kez daha böyle bir yükümlülük yükleyecektir.
Fullbright komisyonu ve İstanbul sözleşmesi örneği
İşte bunun önlenmesi, bunun için de Türkiye’nin gelişinin durdurulması gerekiyor. Bunun tek yolu var: Türkiye’nin teslim alınması. Türkiye’nin içerden, zihnen dönüştürülmesi ve işgal edilmesi. Bunun ille de dışarıdan, dış güçler tarafından yapılması gerekmiyor. Ama bilmediğimiz bazı gizli anlaşmalarla Türkiye’nin bağımsız hareket etmesinin önü kesiliyor gibi. Fullbright Komisyonu bunun çarpıcı bir örneği. Türkiye’nin bağımsız zihinlerini yetiştirecek beyinlerin teslim alınması projesi bu.
O yüzden Türk eğitim sistemi, adına ne kadar milli dersek diyelim, dünyada millî olmayan, toplumun altını oyan bir eğitim sistemi. Toplum da, ülkeyi yöneten siyasî elitokrasi de henüz duruma ayıkmış, durumun vahametini kavrayabilmiş değil.
- Türkiye’nin zihnen işgal edildiğini, ülkenin topyekûn celladına âşık edildiğini bütün kurumlarının kaskatı laik kurumlar olarak inşa edilmesinden ve bunun, laikliğin herhangi bir şekilde tartışmaya açılmasının tehlikeli olduğundan sözedilmesi bunun göstergesi. İşte İstanbul Sözleşmesi de döne dolaşa laiklik açısından tartışılacak, sözleşmenin iptalinin Türkiye’nin laik rejimini tehdit eden bir girişim olduğu söylenecek. Toplum “laiklik elden gidiyor!” diyerek korkutulacak!
Bu İstanbul Sözleşmesi meselesi çok önemli. O yüzden baştan alalım hikâyeyi. Bir uluslararası sözleşme imzalandı ve adına ‘İstanbul Sözleşmesi’ dendi. Nedense bundan kimse işkillenmedi ve Türkiye öyle bir tuzağa düşürüldü ve öylesine ayartıldı ki, koşa koşa bu sözleşmeyi imzaladı, sözleşmeyi ilk imzalayan ülke oldu.
İstanbul Sözleşmesi, aileye dayalı bildiğimiz toplum tipini yıkan, sapkın eşcinsel ilişki biçimlerine dayalı sapkın bir toplum biçiminin temellerini atan ve bunu da hukuk üzerinden bütün dünyaya dayatan emperyalist bir sözleşme. İstanbul'un bizim elimizden alınması sürecinin başlatıcısı bu.
Sapkın eşcinsel toplum tipini dünyaya dayatan sözleşmenin adının İstanbul ismini taşıyor olması, tesadüf bile olsa, böyle bir anlam ifade eder. Dahası bu sözleşmenin Türkiye’yi karıştıracak kadar Batılıların lejyonerleri gibi hareket eden celladına âşık, AB tarafından fonlanan tasmalı çekirgeleri andıran örgütlerce Türkiye’ye dayatılması da dikkat çekici.
İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yayınladığı bir kararname ile iptal edildi. Nihayet! Bendeniz nihayet diyorum ama bundan içerdeki seküler kesimler de, Batılılar da hiç memnun olmadılar. AİHM'de geçmişte -güya- Türkiye'yi temsil eden Rıza Türmen, “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni reddetmesi, insan haklarını reddetmesi demektir” dedi, diyebildi! Nedir bu? Türkiye’nin güya AİHM'de temsilcisi olmuş birinin Türkiye’yi Batı'ya şikâyet etmesidir. Batılıların lejyoneri gibi hareket edercesine hem de!
Batılılar da boş durmadılar. AB'si, ABD'si Türkiye’yi kınayan, uyaran açıklamalar yayınladılar. Türkiye, Batı'nın sömürgesi midir ki, böyle açıklamalar yapabiliyor Batılı kurumlar?