Deprem ekonomisi
7,7 büyüklüğündeki ve merkez üssü Maraş’ın Pazarcık ilçesi olan depremin üzerinden haftalar geçti. Bu süreç pek çok konuyu da gündeme getirdi. Depremin ilk haftası gündem elbette arama-kurtarma çalışmaları ve kurtarılan depremzedelerin acil ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Şu anda ise artık deprem sonrası mali bilanço, yaşanan depremin kısa ve uzun vadelerde ülke ekonomisine etkisi gündem konuları arasında.
Daha sağlıklı görebilmek adına depremin ekonomimiz üzerindeki etkilerini iki başlık altında incelemek daha doğru olacaktır. İlk başlık depremin hemen ardından harcanan ve depremden sonra uzun vadede harcanacak olan paranın milli hazine ve ekonomi üzerindeki etkisi olacak. Diğer başlık ise içlerinde Türkiye ihracatında önemli payı olan sanayi şehirlerinin de olduğu 10 ilde üretimin ve diğer ekonomik faaliyetlerin aksamasının ekonomi üzerindeki etkisi.
Milli hazine ve ekonomi üzerinde etki
İlk başlık ele alınacak olursa milli varlıktan ciddi bir payın buraya aktarılacağını ve hazine için ilk etapta ciddi bir yük oluşturacağını söylemek yanlış olmaz. Üstelik çıkan bu para, yapılması planlanan yatırımların da ertelenmesine sebep olduğu için o yatırımlar sonucu oluşacak istihdamların gerçekleşmeyecek olması veya geç gerçekleşecek olması gibi daha pek çok gizli ekonomik negatif etkiyi de beraberinde getirmektedir.
İlk etapta direkt çıkacak paranın miktarı için çeşitli kuruluşlar ve ekonomistler farklı tahminler öne sürmektedir. Örneğin; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 11 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan “Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak 2023 Yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliği”ne göre konut maliyet bedellerine göre yaptığı hesaplar sonucu Ekonomist Mahfi Eğilmez, yaklaşık 27 milyar dolar bir bilanço çıkartmıştır. Bunun yanı sıra şimdiye kadar sayısı 384.545e ulaşan acil yıkılması gereken, ağır hasarlı veya yıkık olan binaların yeniden yapımı olmak üzere toplamda 46 milyar dolarlık bir harcamayı öngörmekte.
Depremin direkt maliyetinin yanında devlet tarafından yapılacak nakdi yardımı da 2 milyar dolar dolaylarında hesaplayan Eğilmez, toplam tahmini maliyeti 48 milyar dolar olarak hesapladığını ifade ediyor. Dünya Bankası, alt-üst yapı imar çalışmalarının 34 milyar dolar olacağını; bazı diğer yerli kuruluşlar ise her şeyiyle bu sayının 80 milyar doları bulabileceğini düşünüyor. Yani her hâlükârda o bölgeye ciddi paralar ayrılacağını söylemek mümkün. Bu durumun bütçe açığını 3 ile 5 puan bandında artırması da ekonomistlerin tahminleri arasında.
- Aslında bu ilk başlık altındaki ekonomik etkileri incelerken 1999 Gölcük Depremi sonrası ekonomik tablo bazı noktalarda yol gösterici olabilir. Çünkü o dönemki depremin kapsadığı alanın gayrisafi milli hasıla içindeki oranı ile yeni yaşanan depremin oranı aşağı yukarı aynı.
Her iki depremde de etki altına aldığı bölgenin gayrisafi milli hasıla içerisindeki payı yaklaşık %10. Elbette bir depremin ekonomik etkilerini incelerken pek çok farklı etki söz konusu olabilmekte. Dolayısıyla iki deprem bire bir aynıdır demek doğru olmaz. Pek çok değişken var. Ekonomi artık daha büyük, bu sebepten etki de daha büyük fakat bu zararı kompanse etme mekanizması da daha büyük. Fakat bazı verilerin benzerlik göstereceğini söyleyebiliriz.
"Türkiye Tek Yürek" Kampanyası
Peki bu maliyeti devlet nasıl karşılayacak, toplanan bağışlar ne ölçüde yeterli olur? Yapılan bağış kampanyasıyla 115,1 milyar TL nakit bağış toplanmış bulunuyor. Bu kampanya dışında da 5 milyar TL nakit bağış toplandığı ve toplam nakit bağışlarının 120 milyar TL’ye yükseldiği (6,4 milyar dolar) tahmin ediliyor. Ne var ki bu bağışların yaklaşık 4,8 milyar dolarlık kısmı, TCMB ve kamu kesimine ait banka ve kuruluşların yaptığı bağışlar. Bu kamu bağışlarının tam olarak özel kuruluşlardan veya halktan yapılan bağışlar gibi bir girdisi olmuyor. Örneğin Ziraat Bankası birkaç ay önce Hazine’den aldığı 20 milyar TL tutarında sermaye payı söz konusuyken deprem için 20 milyar TL (yaklaşık 1,1 milyar dolar) bağış yaptı. Hazine’den aldığı parayı bağışladığına göre bu tutarı yeniden Hazine’den istemek zorunda kalacak. Diğer kamu kesimi bağışlarında da aynı durum söz konusudur. Bu kurumlar ya Hazine’den para alıyorlar ya da kârlarını hazineye devrediyorlar. Dolayısıyla bu kurumların yaptığı bağışların tamamı bütçeden yapılmış sayılır ve bütçe açığını olumsuz yönde etkiler. Sonuçta Hazine, bir şekilde bu kamu kurumlarının deprem için bağışladıkları paraların yerine aynı tutarda para bulmak zorunda kalacak. Kamu kesimi bağışlarını düşersek geriye gerçek bağış kabul edilebilecek olan özel kesim ve kişilerin bağışları kalıyor. Bunların tutarı (6,4 – 4,8 =) 1,6 milyar dolar ediyor. Hesabı buna göre yaptığımızda 3 milyar dolarlık bir gerçek rakam ortaya çıkıyor.
Depremin yarattığı direkt kayıpları karşılamak için katlanılacak toplam maliyet (46,2 milyar dolar (Depremlerin direkt maliyeti) + 2,4 milyar dolar (Devlet tarafından halka yapılan veya yapılacak olan nakdi yardımlar)) ile özel kişi ve kurumlardan toplanan bağışları birbirinden çıkardığımızda (48,7 milyar dolar -3,0 milyar dolar) bugünkü görünüm itibarıyla Türkiye’nin deprem kayıplarını karşılaması, onarması ve yeniden yerine koyması için bulması gereken finansman 45,7 milyar dolar olarak karşımıza çıkıyor.
Bölgedeki üretim faaliyetlerinin aksaması
- İkinci başlığa gelecek olursak deprem bölgesindeki üretim faaliyetlerinin ciddi şekilde aksadığı açıkça görülmektedir ve bu durumun çeşitli alanları ekonomik olarak olumsuz etkileyeceği söylenebilir.
Sayısal verilere bakıldığında bölgenin ihracat içerisindeki payı %8,5(21,6 milyar dolar). Bölge tarımının Türkiye tarımı içerisindeki oranı ise %14-15. Elbette bunlar kayıtlı rakamlar, biri de bölge içerisindeki kayıtsız göçmenlerin ekonomik faaliyetlerini hesaba katarsak bu sayılar daha da artacaktır. Üstelik bu konudaki en büyük sorunlardan biri de bu sektörlerde çalışan insanların göç etmeye başlaması yani işgücü açığı tehdidi. Sadece Malatya’dan 250 bine yakın göç olduğu ve diğer 9 ilden de benzer göçlerin yaşandığı söyleniyor. Üstelik bu göçlerin sadece göçlerin yaşandığı deprem bölgesinin illerini değil, göçlerin gerçekleştiği illeri de olumsuz etkileyeceği bekleniyor. Örneğin Mersin’in %40’ı kadar yeni göç aldığı söyleniyor. Bu kadar insanın istihdamı, barınması ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasında o il tek başına yeterli olmayabilir. Başlığın özüne tekrar dönecek olursak üretim ekonomisi içindeki küçümsenemeyecek bir payın şu anlık durduğunu söylemek mümkün. Her ne kadar sayıların ve olumsuz etkinin küçümsenemeyecek olduğu söylense de bu büyüklükte bir deprem, tarım yüzdesi içerisindeki payı daha yüksek olan veya sanayi yüzdesi içerisindeki payı çok yüksek bir bölgede yaşansaydı bundan çok daha kötü sonuçlar doğabilirdi.
Tüm bu olumsuz etkilerinden sonra depremin bazı şaşırtıcı etkilerinden bahsedelim. Bir araştırma kuruluşu tarafından yapılan açıklamada bu sene için %2 olarak bekledikleri büyümeyi %2,3 olarak revize ettiklerini açıkladılar. Peki nasıl olur da ekonomimizi bu denli sarsan bir olay ekonomik büyümemize pozitif etki yapar? Bu durum da şu şekilde izah edilebilir: Kamu bölgede imara başlayacak, alt-üst yapı için para harcamaya başlayacak, bu da ekonomide bir harcama döngüsü başlatacak. Harcama döngüleri de ekonomik büyümenin tetikçisidir. Yani çok tüketimin olduğu yerde ürün yetiştirebilmek için çok üretim olur, çok üretim de ekonomiyi büyütür çünkü üretim ve tüketim birbiriyle ilintili bir döngü içerisindedir. Fakat bir noktanın altını çizmekte fayda var; bahsi geçen konu sadece ekonomik büyüme. Yoksa enflasyonist anlamda olumsuz etkilerinin yanı sıra Hazine'den ilk etapta çıkacak para da düşünüldüğünde genel anlamda deprem, ekonomiye ciddi zararlar vermiştir.
Sonuç olarak ortada ciddi bir ekonomik yük bir ekonomik sorun olduğu aşikar olsa da ekonomistler ekonomide bir krize, kalıcı bir hasara yol açacak bir durumun olmadığı konusunda hemfikirlerdir, denilebilir.
Abdülvahit Aygün / Üniversite Öğrencisi