Başarı nedir?

OSMAN TURHAN
Abone Ol

Herhangi bir sınavdan geçer not almak, statü kazanmak, ev-araba almak veya belirli bir maddi düzeye ulaşmak başarı olarak öğretildi bizlere. Ancak gerçek başarının bu yüzeysel göstergelerin çok ötesinde, daha derin bir anlamı olduğunu söyleyebiliriz.

Başarı, toplumun sunduğu birçok kavram gibi, zamana ve bireye göre değişkenlik gösteren ve öznel bir şekilde değerlendirilen bir kavramdır. Geçmişte insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamayı başarı olarak görürken, günümüzde heveslerini tatmin etmeyi başarı olarak tanımlamaktadırlar.

Başarıyı ölçmek için çoğu zaman kendimizi başkalarıyla veya toplumun genel beklentileriyle kıyaslamaya başvururuz. Bu durum eğitim, kariyer ve sosyal statü gibi alanlarda kendini daha belirgin şekilde gösterir. Fakat bu dışsal ölçütler, bireyin iç dünyasındaki tatmin ve mutluluk seviyesini her zaman doğru bir şekilde yansıtmayabilir.

Mesela orta öğretimde sürekli yüksek notlar almak, gözde bir üniversiteye girmek, yüksek maaşlı bir işte çalışmak, tanınmış markaların yaldızlı ödüllerini toplamak, medyada yer almak, ev-araba sahibi olmak veya zenginlik gerçek anlamda başarı mıdır? Ne yazık ki çoğu insan bu saydıklarımı “başarı” olarak değerlendirmektedir.

Öte yandan başarı, otoriteler tarafından belirlenen sayısal yeterlilik standartları olarak da tanımlanmaktadır. Bu anlayışı benimseyen birey, tüm çabasını akranlarının ortalamasını yakalamaya ve otoritenin onayını almaya yönelik bir hayat sürdürür. Yaptığı işin niteliğinden çok sonuca odaklanarak performans gösterir. Bu yaklaşımla birey, iş yapma sürecinin kalitesi veya derinliği ile ilgilenmez; doğrudan sonuç odaklı düşünür. Oysa insana değer katan başarı, bir işi yaparken deneyerek, gözlemleyerek, derinlikli düşünerek ve konuya kapsamlı şekilde hâkim olacak bilgiyle öğrenmek olmalıdır. Bu süreçte yapılan hatalar bile, başlangıçta fark edilmezken, hedefe yaklaşıldıkça fark edilen alternatif avantajlara kapı açabilir.

Başarı, otoritenin belirlediği performans standartlarını yerine getirerek diğerlerinin önüne geçmek değil, kişinin ilgi alanına yönelimi sonucunda kendini geliştirmesi şeklinde düşünülebilir. Tabii bu süreçte insanın ahlaki donanımı, başarının tanımını temelden etkiler. Bu anlamda başarıyı, zamana ve dönemlere göre insanın burnuna tutulan havuca benzetebiliriz. İnsan yoruldukça âdeta kendisine yeni havuçlar takılarak peşinden koşmaya devam etmesi sağlanır. Ancak insanlar, hayatları boyunca peşinden koştuğu ve başarı olarak gördüğü birçok şeyin yıllar sonra, aslında önemsiz olduğunu anlayabilmektedir.

Çocukluğumuz, gençliğimiz ve ilk olgunlaşma yıllarımız eğitim sürecinde elimizden alınıyor. Karşılığında ise işe yararlığı şüpheli imzalı, damgalı kâğıtlar tutuşturuluyor ellerimize. Rahat bir yaşam sürme umuduyla çıktığımız eğitim yolculuğu, stres ve çileyi beraberinde getiriyor. Eğitim sistemimiz, hayatta genel bir başarı yerine sadece sınavlarda başarılı olmayı hedefliyor. Oysa okulun ve eğitimin asıl amacı, her insanın kendi yeteneği ölçüsünde hayata değer katarak tutunmasını sağlamak ve yenilikçi, farklı, güzel şeyler üretebilme becerisini kazandırmak olmalıdır.

Sınavlarda başarılı olan, iyi test çözen ama hayat tecrübesi olmayan, insanlarla iletişim kurmakta zorlanan ve aile içindeki küçük krizleri bile yönetemeyen gençlerimizin sayısı giderek artıyor. Okulların, derslerin ve ardı ardına gelen sınavların bir amaç değil, araç olduğunun farkına varmalıyız. Yüksek notların her zaman başarıyı temsil etmediği, düşük not alan bir çocuğun ise hayatta başarısız olmadığı, aksine çok nitelikli işler başarabileceği gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekir. Bu da hayatın her anında, bizi biz yapan ve inandığımız değerlerle düşünmeyi yeniden alışkanlık hâline getirmekle mümkün olabilir.

Başarı olarak hedeflediğimiz pek çok şey, elde edildikten sonra anlamını yitiriyor ve ruhen bizi tatmin etmeyen sıradan bir meta hâline geliyor. Ne hazindir ki bunu fark ettiğimizde, yeni başarı tanımları yaparak yeni hedefler peşine düşüyoruz. Gerçekte birçok insanın başarı olarak gördüğü hedefler, hayatımızda attığımız küçük veya büyük adımlardır. Bu adımları başarı olarak tanımlamaktan vazgeçip adımların bizi ulaştıracağı nihai hedefe, yani içsel başarıya odaklanmalıyız. İçsel başarı, yani insanın manevi yolculuğu, kendi potansiyelini maksimum düzeyde kullanabilmesi için gerekli motivasyonu sağlar. Böyle bir bakış açısıyla başarı, bireysel gelişimin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Başarıyı sadece sonuç odaklı değil, süreç odaklı değerlendirmek, bireyin yaşamı boyunca karşılaşacağı zorluklara karşı daha dirençli ve esnek olmasını sağlar.

Peki başarıyı nasıl tanımlamalıyız? Başarı, kalıcı olarak kişisel mutluluğa vesile olabilmeli, bunun yanında da toplumsal huzuru sağlamaya katkısı olmalıdır. Bu perspektiften bakıldığında başarı; bireyin kendi içsel değerlerine ve tutkularına sadık kalarak kişisel anlam ve tatmin elde etme yolculuğudur. Bu yolculuk, sıklıkla toplumun belirlediği başarı ölçütlerinden bağımsız olarak, bireyin kendi benlik algısıyla uyum içinde gerçekleşir. Örneğin bir sanatçı için başarı, eserlerinin geniş kitlelerce tanınmasından ziyade, ortaya koyduğu sanatın kendisine duyduğu tatmin olabilir. Bir öğretmen için ise öğrencilerinin akademik başarılarından çok, onların hayata dair öğrendikleri ve kişisel gelişimleri olabilir.

Bu bağlamda öz eleştiri yapabilen, kendini rahatça ifade edebilen, çevresine önyargısız bakan insanlar başarılıdır. Sorumluluk almakta tereddüt etmeyen, sabırlı ve hoşgörülü kişiler başarılıdır. Gerektiğinde fedakârlık yapmaktan çekinmeyen, adalet duygusu gelişmiş insanlar başarılıdır. Kendi yeteneklerini ve ilgi alanlarını keşfederek potansiyelini gerçekleştiren insanlar başarılıdır. Kendi değerlerine bağlı kalarak hedefine ulaşanlar başarılıdır. Sadece kendisi için değil, başkalarının mutluluğu için de çaba gösteren insanlar başarılıdır.

İnsanların alınıp satılabilen birer meta olarak görüldüğü günümüzde, diğer insanların haklarına saygı göstermeyi, onların yararına fedakârlıklar yapabilmeyi, zulüm altındaki masum insanlar için vicdanımızı harekete geçirebilmeyi, her şartta doğru sözlü olarak sözümüzün arkasında durabilmeyi, kısacası iyi ahlak sahibi olabilmeyi hedeflediğimizde, toplum olarak başarı kavramının içini gerçekten dolduruyoruz demektir. Sözün özü, fiyakalı diplomalara değil şahsiyet ve karakter eğitimi ile donanmış; hakkaniyet ölçüsünü koruyan başarılı ama iyi insanlara ihtiyacımız var.