Zihin işgalcileri 2.0
Yeni zamanlarda, özellikle Endüstri 4.0 iyice etkinleştiğinde insanları namütenahi bir boş vakit bekliyor olacak. Akıllı-nöro ilaçlar, transhümanizm kokan yakın gelecek, nesnelerin interneti, Nörostar ve StarLink projelerini, hologram bazlı zihinleri, fıtratı ve fiziği değiştiren kimyasalları vb. alt alta yazın. Yekün İnsanlık 1.0 için ağır bir ŞOK'tur.
- Sonuçta bilinçaltının derinliklerindeki korku ve isteklere hitap eden, arzu edilen her şeyin elde edilebildiği bir yerdi Ahir@. Gençlik ve ölümsüzlük beldesiyle arzular, cin ve şeytan çağrıştıran bir isimle de kadim korkular dürtülmekteydi. Bu yer post-modern ötesi çağın süper kalitede bir dijital uyuştucusu olabilirdi.
- Zihin İşgalcileri – Sadık Yemni
Beden Hırsızları
Jack Finney'in The Body Snatchers adlı romanı 1955 yılında basıldı ve 1956'da Don Siegel'ın yönetmenliğinde Invasion of the Body Snatchers adıyla filmleştirildi. Konu kısaca şöyledir: Santa Mira, Kaliforniya eyaletindeki küçük bir yerleşim birimidir. Tuhaf bir hastalık başgösterir ve salgınlaşacak gibidir. İnsanlar çok yakından tanıdığı kimselerin artık o kimse olmadığını iddia etmeye başlamıştır. Uzaydan kasabaya düşen bir bitki insanların kopyasını çıkartıyordur. Kopya görünüş ve bellek bilgileri açısından tıpa tıp eskisinin aynıdır, ama artık hissiyat, inanç, özgür irade ile seçim yapabilme yetisi ve kendine has karakter mevcut değildir. Bir sürünün birlikte hareket eden ferdi olmuş, çoşku, ihtiras ve yaratıcı irade hassaları silinmiştir.
Merihten saldıranlar
Türkiye'de zamanında Merihten Saldıranlar başlığıyla gösterilen filmin başkahramanı kasaba doktoru Miles Bennel olanları anlar, ama bedenleri ele geçirilmiş kasabalıların elinden kurtulması çok zor olur. Bu arada eski sevgilisi de o tek beden metabolizmaya katılır. Filmin sonunda Bennel güç bela komşu kasabanın resmi makamlarına durumu anlatmayı, kulağa çok tuhaf gelen vakanın gerçekliğini kanıtlamayı başarır ve ülke çapında alarm verilmesini sağlar. Özünde uzaylı istilası filmidir, ama o sıralarda, elli başlarında ABD'de Mc Carthy döneminin komünist cadı avı temelli baskılarını da metaforik olarak ele alır. Aslında simgesel düzlemde insanlığın dünü, bugünü ve yarını olmak üzere bütün zamanlarının filmidir.
Bir ağaç gibi tek, ama hür değil
"Bizim gibi ol bizim gibi düşün, bizim gibi yaşa". Dayatmacı bakış açısı antik çağlardan beri hemen her zaman her yerde geçerliğini koruyan acımasız, gaddar, insanlık dışı korkunç bir baskı değil midir? Nazım'ın "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" mısralarını hatırladım birden. Ormanda kardeşçe beraber, ama tek ve hür olmak yasak. Özgür iradeye yer yok çünkü. Savaşsız, didişmesiz, gamsız, kedersiz, aşksız yani duygusuz daha iyi bir dünya cenneti vaadidir söz konusu olan. İSTİLA Bu filmin 1978'de yapılan yeniden çekimi de başarılıydı. Mekân küçük bir kasabadan San Francisco şehrine taşınmıştı. Final Marlowe'ın Faust eserinde olduğu gibiydi. Başkahraman kaybediyordu. 1993'te romanın adıyla, başında The Invasion - İstila eki olmadan çekildi.
- Küçük bütçe bir yapım olmasına rağmen heyecan iyi kotarılmıştı. Türkiye'de gösterime Parazit adıyla girmiş. En sonuncu yeniden yapım 2007 yılında sadece The Invasion başlığıyla seyircinin karşısına çıktı. Nicole Kidman başrolde.
Kıdemli James Bond'umuz Daniel Craig ve Westworld'den tanıdığımız Jeffrey Wright filmin en tanınmış yüzleri. Bu seriden birini izlemek isterseniz The Invasion'u tavsiye ederim. Çünkü filmatik dili ve ana mesajı güçlendiren vurucu ekleri çok başarılı buluyorum. Bu defa virüsü yeryüzüne uzay mekiği Patriot getiriyor. Aşıyla iyileşenler tek parça oldukları sıralardaki anları hatırlamıyorlar. Zihinleri kayıt etmemiş. Buraya bir işaret koyun lütfen. Final de Faust'un Goethe versiyonunda olduğu gibi...
İçimizdeki uzaydan gelenler
Westworld'un üçüncü sezonundaki devasa yapay zekâ-insan işbirliğini, Rehoboam'ı hatırlayın, o da aynı sonuca ulaşmak istiyordu ve başarmıştı. İçimizden biriydi. Uzaydan gelmemişti. Mutlak bir tahakküm aparatıydı. Bunlar aslında içimizdeki uzaydan gelen yabancılar. İnsani özelliklerimizi silmek ve bizi tek yerden idare edilen kimliksiz, kişiliksiz organik kuklalar yapmak istiyorlar.
Zihin işgalcileri 1.0
Zihin işgalinin minik örneklerini sapkın tarikatlara giren ve esas kimliğini unutan müritlerde, bir izmle beyni yıkanmış, aptallaştırılmış kitlelerde görürüz, ama küresel ölçekte daha yaygın ve popüler bir versiyon da mevcuttur. Dünya telakkimiz ve algımız neredeyse bütünüyle işgal altındadır. Bastil Hapisanesi'ndeki üç buçuk mahkumun serbest bırakılmasıyla simgelenen Fransız Devrimi halka mal edilen çakma bir devrimdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD ve Sovyetler'in gizlice anlaşıp sanki dünyada iki düşman kutup mevcutmuş gibi dünyayı kırk beş yıl idare etmeleri de algı-zihin işgalinden başka bir şey değildir.
Zihin işgalcileri 2.0
Yeni zamanlarda, özellikle Endüstri 4.0 iyice etkinleştiğinde insanları namütenahi bir boş vakit bekliyor olacak. Akıllı-nöro ilaçlar, transhümanizm kokan yakın gelecek, nesnelerin interneti, Nörostar ve StarLink projelerini, hologram bazlı zihinleri, fıtratı ve fiziği değiştiren kimyasalları vb. alt alta yazın. Yekûn İnsanlık 1.0 için ağır bir ŞOK'tur. İnsanları kitlesel ölçekte işsizlik, gen elitizmi tahakkümü ve organik çöpe dönüşme tehlikesi bekliyor. Bu şoku hesaba katanlar küresel ölçekte bir isyan yaşamamak için bu sınırsız vakti iki şeyle dolduracak. Açan kapatan kafa ilaçları ve bilgisayar oyunları.
Cronenberg'in ExistenZ (1999) filmi bize yirmi yıl öncesinden kitlelerin katıldığı oyun ortamlarını pek güzel canlandırdı. Adım adım o tarafa doğru ilerliyor gibiyiz. O malum soru muallakta duruyor. Nuh Tufanı öncesi şimdikinden bile daha gelişmiş bir uygarlık var mıydı? Mu ve Atlantis'le birlikte sulara gömülen şey sadece ilerlemiş bir teknoloji değildi belki de. Muhtemel bir zihin işgali düzeni de kıtayla birlikte çöküp gitmiş olabilir. Âlemlerin yaratıcısına kul olmak yegâne kurtuluştur. Bunun dışında kalan her türlü seçenek "Kadim Zihin İşgalcisi Elitlerin" vahşi kontrolü altındadır.