Yazmaya ilk başladığımda destanlardan etkilendiğimi fark ettim: Şakir Kurtulmuş

HABER MASASI
Abone Ol

İstanbul günlerimiz şiire bakışımıza, sanat edebiyat anlayışımızın oluşmasına yol açan önemli çabalara yelken açtığımız güzel günlerdi. Günümüz edebiyat dünyasını, dergileri ve yeni çıkan şiir kitaplarını çok sıkı takip ediyor, yolumuzu hemen her gün sahaflara düşürüyorduk.

Çocukluğumuzun en sessiz en sakin olduğunu düşündüğümüz zamanlarında sokaklarda satıcıların elinde megafonla destan sattıklarını görüyor, onların okudukları hüzünlü, duygulu sözlerini bir kenara oturup sessizce dinliyorduk. Bazı satıcılar kendi sözlerinden oluşan metinleri, bazıları da başkalarına ait olan sözleri bastırıp bu şekilde satıyorlardı. Onların içli sözlerinden etkileniyor, kim bilir nasıl yazıyorlar, gerçekten yazdıkları acı hikâyeleri yaşıyorlar mı diye arkadaşlarla aramızda konuşuyorduk.

İlk yazmaya başladığımızda ortaya çıkan metinlerin bu destanlardan etkilendiğini, onlara benzer sözler yazdığımızı fark etmiştim. Ortaokul yıllarında hikâye okumaya ağırlık verdim, ne bulursam okuyordum. Liseye geldiğimizde şiirin ayrı bir yeri olduğunu gördüm, şiire daha çok zaman ayırmaya başladım. İlk ürünlerimiz lisede çıkardığımız bir duvar gazetesi olan Hamle’de yayımlandı. Denemeler de yazıyordum ama gönlümde şiirin yeri başkaydı.

Lisede edebiyat öğretmenimizin teşviki ile okumalarımızı çeşitlendirerek, belli bir disiplin altında sürdürmeye başladık. Okulda düzenlenen şiir yarışmasına katılıp ödül aldık, ödül olarak çeşitli kitaplar hediye edildi. Bizden iki dönem üstte olan Mustafa Özçelik’ten özel bir hediye aldım; bana Sezai Karakoç’un yeni çıkan Gül Muştusu adlı kitabını verdi. Sezai Karakoç’la, Necip Fazıl’la tanıştım, onları okumaya başlayınca ardından Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Akif İnan, Alaeddin Özdenören’in kitapları ile buluştum. Diriliş gibi Edebiyat dergilerini heyecanla takip etmeye başladık. Eskişehir’de yayınlanan Deneme dergilerinin eski sayılarını temin edip okuduk. Lise yıllarının bende kalan en önemli izleri arkadaşlarımızla bir araya gelip okuduğumuz kitaplar üzerine konuşmak, şiirler okumak, yeni yazdığımız çalışmalarımızı birbirimize göstererek değerlendirmekti. Yine arkadaşlarla birlikte Fecir isimli yeni bir duvar gazetesi çıkardık, yazılarımızı, şiirlerimizi, hikâyelerimizi burada yayınladık.

İstanbul’a üniversite tahsili için gittiğimizde Diriliş Yayınlarının Üretmen Han’daki bürosu bizim için sanatın, edebiyatın merkeziydi. Sezai Karakoç’la ilk buluşma yerimiz burası oldu. Buradaki buluşmalar bizim sanat anlayışımızın oluşmasına çok katkı sağladı. Hem Sezai Karakoç’un sohbetlerinden istifade ediyor, hem de Diriliş dergisinin bürodaki işlerine destek oluyorduk. Sahaflar Çarşısı ve Beyaz Saray kitapçılar çarşısı da şiir kitaplarının kaynağını bulduğumuz iki önemli mekân olarak iz bıraktı. Sezai Karakoç’un Hızırla Kırk Saat ile Cahit Zarifoğlu’nun ‘İşaret Çocukları’nı Sahaflarda bulduğumda ne kadar kıymetli iki şiir kitabına sahip oldum diye çok sevinmiştim.

Yeni Devir Gazetesinde fiilen çalışmaya başladığımda hem sekreterlik yapıyor hem de sanat edebiyat sayfasını düzenliyordum. Önce Ahmet Kot’la sonra İhsan Işık ve Mehmet Ocaktan’la uzun süre birlikte hazırladık bu sayfayı. İlk yazım daha gazetede çalışmaya başlamadan 1976 aralık ayında yine sanat edebiyat sayfasında çıktı. Şiirlerimiz de bu sayfada yayınlamaya devam ettik. Mavera Dergisi yayın hayatına başladı, İstanbul’da tanıtım, dağıtım ve satışına destek verdik. Cahit Zarifoğlu ile mektuplarla haberleşiyorduk. Sanat edebiyat sayfasına katkı sağlıyor, çeşitli yazılar gönderiyordu. Şeyhana romanının büyük bölümünü bu sayfada her hafta bir bölümüne yer vererek yayınladık. Yine Cahit Zarifoğlu’nun talebi üzerine şiirlerimizi dergiye gönderdik, ilk şiirimiz 1978 yılında Mavera dergisinde çıktı. İlk şiiri yayınlanan her şair gibi büyük mutluluk yaşadık. Eskişehir’de ilk önce duvar gazetesinde yayınlanmaya başlayan şiirlerimiz İstanbul’a gelince Yeni Devir gazetesi sanat edebiyat sayfasında daha sonra da ulusal bir edebiyat dergisi olan Mavera dergisinde yayınlanıyordu.

İstanbul günlerimiz şiire bakışımıza, sanat edebiyat anlayışımızın oluşmasına yol açan önemli çabalara yelken açtığımız güzel günlerdi. Günümüz edebiyat dünyasını, dergileri ve yeni çıkan şiir kitaplarını çok sıkı takip ediyor, yolumuzu hemen her gün sahaflara düşürüyorduk. Sahaflarda sadece kitaplarla değil, buraya gelen pek çok sanatçı, şair, yazarla da görüşme imkânı buluyorduk.

İlk şiir kitabımız da yine Mavera dergisinde yazmaya başlayan diğer arkadaşlarla birlikte 1985 yılında Akabe yayınları arasında çıktı. İlk şiir, ilk yazı, ilk kitap heyecanı hâlâ tazeliğini koruyor. Bugün yayınlanan her şiirde, her yeni kitapta o heyecanı duyuyorum. Ne güzel bir yolculuk, şiir yolculuğu. Hâlâ devam ediyor.

  • senin kuyularında gözlerim hüznünle, sürmeli bakışlarında ellerim ellerinin hüznünde bakışlarında buluşan ellerim bir menekşe sessizliğinde bir lale senin kuyularında güller yaralarından taşır yüzüme soluğunu ortasından karanlığın kirpiklerin kıyısında umutlar ruhumun köşesinde gezer bahar bakışlı gözler
  • kalbinde sakladığın köle ben miyim ey sevgili ben miyim köle ey sevgili