Sermayenin sermayeyle savaşı: ABD başkanlık mücadelesi
Gazetelerde, televizyonlarda saatlerce ve günlerce Fil ile temsil edilen CumhuriyetçiParti adayı ile Eşek ile temsil edilen Demokrat Parti adayının görüşlerini,politikaları ve stratejilerini ciddi ciddi tartışırlar. Bir ara söz fil veyaeşeğe gelirse bu iki sembolün önemini de “irdelemeyi” ihmal etmezler.
Fil de uçmaz eşek de… Şapkadan tavşan da çıkmaz. Bekleyen boşa bekler.
Nedendir bilmem, bizim matbuat âleminde ve dâhi efkâr-ı umûmiyenin mürekkep yalamış bir kısmında (mürekkep yalamış derken; aslında bunların mürekkep yalamışlığı filan da yoktur haa. Bakın size ben “Mürekkep Yalamak” nedir, bir anlatayım. Liyakatin önemsendiği devirlerde bu topraklarda hattat olmak her babayiğidin harcı değildi. Hat tahsîli görenler, yazdıkları hattın altına imzalarını atabilmek için hocalarından icâzet alabilmek adına yıllarca ve yıllarca onun dizinin dibinde, meşk usulü ders alırlar, hocası bir gün münasip görürse icazetlerini alırlar ve o demden itibaren yazdıkları hattın altına imzalarını atabilirlerdi, yanına hicri tarihi eklemeyi de unutmadan. İşte bu muhterem insanlar bazen bir hat yazarlar, sonra yazdıkları hattı beğenmezler ve kimse görmesin diye de tükürükleri ile hattı silmeye çalışırlardı. Bunu başardıklarında ise elleri ve dilleri simsiyah oluverirdi. “Mürekkep Yalamak” bu idi) Amerika Birleşik Devletlerinde dört yılda bir yapılan başkanlık seçimlerine karşı müthiş bir ilgi vardır.
Clinton 1996’da eşsincel evliliklere karşı imiş ama şimdi tarafmış, bunu şu veya bu sebepten yapıyormuş. Trump Rus taraftarıymış da, Hillary değilmiş.
Gazetelerde, televizyonlarda saatlerce ve günlerce Fil ile temsil edilen Cumhuriyetçi Parti adayı ile Eşek ile temsil edilen Demokrat Parti adayının görüşlerini, politikaları ve stratejilerini ciddi ciddi tartışırlar. Bir ara söz fil veya eşeğe gelirse bu iki sembolün önemini de “irdelemeyi” ihmal etmezler.
Hatta ülkemizdeki bu andavallıların bazıları hangisi seçilirse seçilsin sanki ABD devlet politikası hissedilir bir değişikliğe uğrayacakmışçasına ya birini savunurlar, ya ötekine verir veriştirirler. Amerika’daki başkanlık yarışı ile ilgili teferruatları takip etmeyen ve bilmeyen ve hatta bilmek dahi istemeyen insanlara da “Ay bunlar ne cahil!” gibisinden bakarlar.
Clinton 1996’da eşsincel evliliklere karşı imiş ama şimdi tarafmış, bunu şu veya bu sebepten yapıyormuş. Trump Rus taraftarıymış da, Hillary değilmiş. Ku Klux Klan isimli, ABD’de siyahi insanlara şiddet uygulayan ırkçı örgüt Trump’ı mı destekliyormuş, Clinton’u mu?
Clinton hastaymış, ömrü başkanlık süresini bitirmeye yetmezmiş, Trump, Meksika sınırına, yasadışı göçü önlemek için duvar örecekmiş. Duvarın üstüne de içinde kaktüsler bulunan saksılar koyduracakmış.
Trump, Müslüman düşmanıymış, Clinton nerdeyse Müslüman olacakmış. Birisi seçim konuşmalarında elli defa Türkiye demiş, öbürü otuz altı defa.
Biri Türkiye’yi bölmeye çalışıyormuş, öbürü Türkiye taraftarıymış. Hatta biri seçimden önce Türkiye aleyhtarıymış gibi görünüyormuş ki, oy alsın diye, başkan seçilince Türkiye ile iyi ilişkiler kuracakmış. O kadar ki, bir devletin dış ilişkilerinde verdiği önemi göstermesi açısından çok mühim olan ilk yurt dışı gezisini Türkiye’ye yapacakmış. Gelmişken Fethiye’den de bir yazlık alacakmış, emekliliğinde Türkiye’de yaşayacakmış.
Yarın seçimler biter bu konuda yazan ve tartışanları, seçimden önceki fikirlerinin tam aksini savunurken görebilir, duyabilir veya okuyabilirsiniz. Bu sefer cümlelerinin başına, ortasına ve sonuna “ama”lar, “lakin”ler, “aslında”lar, “fakat”lar ve daha neler ve neler takılır da böyle bakakalırsınız ve “haaa biz anlamamışız arkadaş, Rabbim âmirimi sözünü evirip çevirsin diye yaratmış” deyiverirsiniz.
A be yeri yurdu belirsiz herif, ABD başkanlık yarışlarını hadi takip et. Konu hakkında makul seviyede fikir de ifade et. Ona da tamam fakat o veya öbürünün ruhunun bir parçasıymış gibi, ateşli ateşli yazman, konuşman, tartışman sana ne kazandırır, bize ne kazandırır?
Amerikan başkan adayları İslam âleminin, dünyadaki mazlumların, işsizlerin, mültecilerin, göçmenlerin, hastaların, mahkûmların, işkencelerin, sapkınların, ırkçıların, sermayenin, lümpenlerin, entelektüellerin, teröristlerin ve onun ve bunun lehinde veya aleyhinde düşünseler, konuşsalar, iddialarda bulunsalar ne olur? Bunları yapmasalar ne olur?
Biz değil miyiz tarihin şahitleri ki Amerika, zulmüyle dünyaya hükmettiğinden beridir seçilen; aktör, hukukçu, iş adamı, çiftlik sahibi, senatör, vali, Cumhuriyetçi, Demokrat, siyah, beyaz (Bir sarı ırk temsilcisi gelmedi başa), ırkçı, liberal, akıllı, zeki, aptal görünüşlü, zengin, fa… (fakir diyecektim cık! yoktu böylesi), İrlandalı velhasıl ne olursa olsun, başkanlık koltuğuna oturduktan sonra kendi söylediğini ve bildiğini değil sistemin emrettiğini yapacaktır.
Bugüne kadar yaptıkları dünyanın ve özellikle bölgemizin hayrına olmamıştır. Bundan sonrası için de bir ışık görünmemektedir.
Aşikar olan bir şey vardır ki; onların gözünde bizler (sağcısıyla, solcusuyla, futbolcusuyla, Türk’ü, Arap’ı, Meksikalı’sı ve özellikle Müslümanı) bir torbaya hepimiz birlikte, kendi kavgalarımıza orada da devam edelim diye, birlikte koyulacak ve o torbanın ağzı bağlandıktan sonra bir uçurumdan atılması müstahak olan yaratıklarız.
Öyleyse, ya zilleti çekmeye devam edeceğiz ya da izzetimizle yaşayıp mücadele edeceğiz ve yeneceğiz.
Seçimi Fil mi kazanmış Eşek mi? Kime ne? İnsanlık kaybediyor. Öyle değil mi?