Saf çelişki

HABER MASASI
Abone Ol

“Dünya küçük” diye bağırmışlar. Üç yüz deniz boyunca sorup durmuşuz; Dünya küçük demişlerdi, neredesin?

“bir şey oldu ilk aşkın gözleriyle bakılan

kahveler soğudu yorgun bir kuş bitti

bir çömlek kurutuldu bir tırtıl küçümsendi

herkes dirseğiyle yanındakini: neydi o neydi

içlerimiz büyük bir yudumla susturulmuştu sanki” *

Cins bir ihtimaldir
Cins

Bizler iyi bir şiirle karşılaşınca birbirini dürtenler, dünyayı bir çift gözbebeğine sığdıranlar, bizler birbirimizi tanırız. Kışın demini kırıp yazın her yerde söylendiğini hatırlatırız sevdiğimize. Yunus atamız “aşkın şehrine üç yüz deniz geçerler” demiş, böylece kulağımıza adımızla birlikte üç yüz denizin sonsuzluğu da fısıldanmış. İlk denizin kıyısına varan da dünya büyük, çok büyük demişiz.

Yunus atamız “aşkın şehrine üç yüz deniz geçerler” demiş, böylece kulağımıza adımızla birlikte üç yüz denizin sonsuzluğu da fısıldanmış.


Türkçe’nin donanması yelkenleri fora edip, rüzgâr umudumuzu bir bayrak gibi göğe doğru şişirince tayfalar hep bir ağızdan “Dünya küçük” diye bağırmışlar. Üç yüz deniz boyunca sorup durmuşuz; Dünya küçük demişlerdi, neredesin?

***

Cins, muhatabının elinde bir arayış beyanı olarak bulunmayı tercih etmiştir. Yazanı da okuyanı da birbirini çok eski bir tanış gibi kabullenir bu yüzden. Birlikte aynı istikamette farklı şeyler ararız. Aynı yere bakar bambaşka olağanüstülükler görürüz. Bütün gözkapaklarının altında hiç kimsenin uykusu olamamanın sevincini yaşarız. Coşkunun, imanın bir cüzü olduğunu biliriz. Cins, sayfaları arasında coşkulu bir yalnızlığı, kalabalık bir sükûnete tercih edenlerin dergisi olarak üstüne bir vazife almıştır. Koşarak geç kaldığına yürüyerek yetişmek, ihtirasla kaybettiğini umursamadan kazanmak üzere her ay saf bir çelişki olarak huzurunuza geliyor.

Kabul buyurun…

İthaf

1478 senesinde, fetihten sonra adaya yerleşen bir sipahi ağasının oğlu olarak Midilli’de dünyaya geldi. Denizin kıyısında doğmak dışında denizle bir irtibatı yoktu. Ağabeyi Hızır, ufak tefek, kırık dökük gemisiyle denizde ticaret yapıyordu. Ve günün birinde Rodos Şövalyeleri tarafından esir alındı. Onun hikâyesi de aslında böyle başladı. Ağabeyi korsanlığa girişti, o da ağabeyinin yanında korsan oldu.

Barbaros Hayreddin Paşa

Şehzade Korkut’un himayesindeydiler. Cerbe adasını üs tutup kısa zamanda namlarını tüm Akdeniz’e yaydılar. Kuzey Afrika’da toprak sahibi oldular. Kısa zamanda Cezayir’i denetimleri altına aldılar. İspanyol kâfiriyle cenk ettiler. 1518’de Araplarla birleşen İspanyol kâfiriyle yaptığı cenkte ağabeyini ve diğer kardeşlerini kaybetti.

  • Fakat Cezayir’i kaybetmedi. Ardından Yavuz Sultan Selim adına para bastırıp hutbe okuttu. Hikâyesi aslında tam olarak burada başladı. Sonrası tarih.

Sonrası, kim yazarsa yazsın dünya tarihinde sayfalarına almak zorunda kalacakları bir efsane. Bir fatih. Bir sultan.

Cins, bu sayısını ona ithaf ediyor.

Akdeniz’e bir bardak su muamelesi yapan eşsiz kahramana…

“Madem Fransa’ya gidiyoruz uğrayıp Roma’yı da fethedeyim diyen” büyük akla…

Dünya denizcilik tarihinin görüp görebileceği en büyük dehaya.

Ahlak ve hamiyet, kahramanlık ve şecaat nedir, beş yüz yıldan beridir hepimize öğreten kahramana…

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’ya.