Rahmet yağdırana, sevdaya düşürene şükür
Anneme neler ettim. Git dedim git şu Ayşe’nin derdi neymiş bir bak. Annem dayanamadı. Atkısını sırtına attı. Ben balkonda pusudayım. Annem gitti gelmedi. Ben balkon demirini tırnaklarımla kazımaktayım. Sonunda geldi annem. Atkısını sırtından atmadı.
Sabahın ayazını yemişim umurumda değil.
Mahallenin bakkalı da kepenk açmış. Sabah müşterisine hazırlanmış. Zaten bir tek o var bir de ben varım bu saatte ayakta olan. Bakkal müşterisini bekler ben de Ayşe’yi beklerim.
Ayşemin her hali bende mahremdir yalnız şunu bileceksin. Ayşemin bir gülüşüne ben gençlimi yakarım o kadar diyeyim. Ayşe’yi tek görme fırsatım okul yoluydu. Okula beraber giderdik. O sabah da beraberce gidecektik. Çok bekledim. Ayazı yemişim ki af edersiniz it gibi titrerim. Ayşe gelmedi. Nasıl gelmez? Sonunda bakkal dayanamadı yanıma geldi. Bir bardak çay verdi. “Öleceksin soğukta.” dedi. Çayı içtim kendime geldim. Bakkal güngörmüş adammış anladı benim içimdeki sevda ateşi dışardaki ayazı yener.
Haberini aldım Ayşe hastaymış. Ama nasıl bir hastalıkmış kimsede laf yok. Merak çukurundayım.
“Ayşe’nin hastalığı bir yalandır. Ayşe’yi gelin edeceklermiş.” dedi. Ben o saat bittim! Hikâye basit Ayşe’nin uyduruk babası ile pasaklı anası, Ayşemi Fransa’ya gelin edeceklermiş.
Günler öylece Ayşesiz geçti.
Ayşesizlik ne zormuş!
Ayşesiz nefes alınmıyormuş.
Ayşesiz uykuya dalınmıyormuş.
Çatlayacağım!
Anneme neler ettim. Git dedim git şu Ayşe’nin derdi neymiş bir bak. Annem dayanamadı. Atkısını sırtına attı. Ben balkonda pusudayım. Annem gitti gelmedi. Ben balkon demirini tırnaklarımla kazımaktayım. Sonunda geldi annem. Atkısını sırtından atmadı. Anam atkısını atmayınca anla ki meselemiz mühimdir. “Etme konuş kölesi olduğum anam.” dedim.
“Ayşe’nin hastalığı bir yalandır. Ayşe’yi gelin edeceklermiş.” dedi. Ben o saat bittim! Hikâye basit Ayşe’nin uyduruk babası ile pasaklı anası, Ayşemi Fransa’ya gelin edeceklermiş. Oh ne kolay valla. Ben öldüm mü la? Planım hazır; kaçıracağım Ayşemi. Haber saldım. “Haydi desem düşer misin peşime?” “Sorman bile hata gel beni çıkar bu ateş kuyusundan.” dedi.
Ayşe dünden hazır ama araba yok. Şimdiki gibi her köşede bir araba mı var o zamanlarda? Koca mahallede bir tek Şehbender Abi’nin İmpalası var. Onun arabasını isteme de canını iste. O kadar düşkündür arabasına. Kıvranıyorum. Taksi kiralayayım diyorum. İlçede üç taksici var ikisi Ayşe’nin akrabasıdır. Bir tek Keş Kadir’in taksisi var. Sordum soruşturdum. Yeni Harman sigarası içer, bir de ülkerin napoliten çikolatasıyla viski severmiş. Hakkaten tam bir keş. Doldurdum bir çanta sigara, çikolata, bir şişe de viski. Yanına vardım.
-Abi araba lazım.
-Get lan…
-Abi etme bu da bir hayır sayılır.
-Ne edeceğini bilmezsem vermem arabayı. -
Abi söyleyemem.
- Ulan ne demek söyleyemem. Haydi banka soyarsan, anarşitlik edersen…
Dayamadım söyledim.
-Abi kız kaçıracağım. Keş Kadir gözlerime baktı, konuşmadı hiç. Sonra bana sarıldı başladı ağlamaya.
-Neden daha evvel demedin aslan yavrusu? Arabam değil servetim senindir. (kaç kuruşluk serveti varsa) Kaçır kızı. Yalnız ilk yavrun erkek olursa adını Kadir koyacaksın ona göre…
Keş Kadir anahtarı verdi ama beni bırakmadı. Ve içmeye başladı. Hem içti hem ağladı. “Demek kaçıracaksın, demek kızı Fransa’ya gelin edecekler he mi?” dedi. Kendi söyledi kendi ağladı…
Anahtarı aldım. Planımı yaptım. Perşembe gecesi Ayşem gece birde dışarı çıkacak. Arabaya alışayım diye birkaç tur attım. Sonra başladım her zamanki köşemde beklemeye. Bakkalla yine göz göze geldik. Bakkal ellerini açtı dua ediyorum diye işaret etti. “Sağol” dedim. Ulan tüm millet bizim işe duacı haydi hayırlısı diye düşündüm. Saat bir oldu kapı tıkırt diye açıldı. Ben davrandım arabayı çalıştırdım ama ne oluyor demeye kalmadan beş kişi üzerime çullandı. Beni epeyce yıprattılar. Vur Allah vur! Çok dövdüler. Sanki düşmana vuruyorlar. Sevenin hatrı yokmuş anladım. Çok dövdüler beni çok.
Meğer Keş Kadir yememiş içmemiş her ortamda benden bahsetmiş. Ağlamış, söylemiş. Ve herkes bilirmiş planımı. Ben iki gece kaldım hastanede. Keş Kadir hastaneye de geldi. Çikolata yiyerek ağladı başımda. “İlk çocuğun adını da Kadir koyacaktık yazık oldu” dedi. “Kadir Abi sana yuf olsun” diyecektim yaşı benden büyüktür diye ses etmedim.
Dayaktan sonraki günler beklemeye başladım. Ayşemden bir haber ucu olsun gelmedi. Anladım ki kızı mahpus kuşlar gibi kafeslemişler.
Düğün günü geldi. Ayşem başkasına gelin olurken ben evde kudurmaktayım. Hırslı aslanlar gibi kafes önünde volta vurmaktayım. Annem beni sakinleştirmek için duacı olmuş, hacet kapısına çökmüş, namaz kılıyor. Bir de yağmur derdi var. Hava bulutlu, delirdi delirecek. Ve yağmur başladı. Ben dizimi kırdım yağmurun hırsla yağmasını seyre durdum. Bir zaman sonra kapının zili çaldı. Ben kafamı kaldırmadım. Anam açar diyorum ama annem namazda tabi açamaz. Zil bi daha çaldı. “Kimdir bu, hey Allahım şu dertli günümde?” diyorum. Aheste aheste sıyrıldım yerimden. Kapıyı açtım. Kimmiş gelen haydi bilin? Ayşem gelmiş. Ayşem, gülüşü gülden güzel yârim gelmiş. Islanmış ki nasıl ıslanmış. Kız sen nerden çıktın diyeceğim. Hayal misin düşmü sün zilli? diyeceğim ama sesim çıkmıyor. “Sen kaçıramadın ben geldim.” dedi.
O saat ben bir nara bastım abi. Alt kat, üst kat değil tüm ilçe duymadıysa yediğim ekmek haram olsun. Anam koştu geldi. Nasıl daralmış ki Ayşe’yi görünce vay kuzuum diye sarıldı. Ağlaştılar bir zaman. Bir anam bir yârim. Onları öyle görünce benim de içim kabardı. Gözlerimden iki damla yaş geldi. Ne anama ne Ayşe’ye gösterdim, usulca sildim gözyaşımı. Sonra, “şükür” dedim. Rahmet yağdırana, Ayşe’yi getirene, sevdaya düşürene şükür...