Oyunlaştırılan dünya üzerine

SEYFULLAH AKKUZU
Abone Ol

Richard Sennett’in örneğiyle bir fırındaki işçilerin sorumluluklarının gün boyu sadece birkaç düğmeye basmak olması, işçilerin işlerine yabancılaşmasından daha derin sonuçlar doğurur. Sennett, “Bana kim ihtiyaç duyuyor?” sorusunu merkeze alıyor ve bir insanın yaşadıklarına (yaptıklarına) anlam vermesi için bu sorunun hayatımızda asli bir yerinin olduğunu söylüyor. Peki, sadece düğmeler vasıtasıyla belli makinelerin ekmek ürettiği bir ortamda kimin kime ihtiyacı var? İnsanın orada ne işi olabilir?

Kapitalizm, zanaatkarın titiz işçiliğini hıza kurban etti
Cins

Özgürlüğün, farklı yolların tecrübe edilmesi ve insanların ancak bu şekilde daha çeşitli alanlarda varlık gösterebileceği inancından şüpheliyim. Daha doğrusu bu inancın çocuksu bir yanılsama olduğunu düşünüyorum. Özgürlük, bu zamanda, aynılığın cehenneminin yaşanabildiği ortamlarda vücut bulabiliyor. Eğer günümüzü mevzu bahis edeceksek, uğraştığımız işler bu şüphemi kanıtlayabilir. Richard Sennett’in örneğiyle bir fırındaki işçilerin sorumluluklarının gün boyu sadece birkaç düğmeye basmak olması, işçilerin işlerine yabancılaşmasından daha derin sonuçlar doğurur. Sennett, “Bana kim ihtiyaç duyuyor?” sorusunu merkeze alıyor ve bir insanın yaşadıklarına (yaptıklarına) anlam vermesi için bu sorunun hayatımızda asli bir yerinin olduğunu söylüyor. Peki, sadece düğmeler vasıtasıyla belli makinelerin ekmek ürettiği bir ortamda kimin kime ihtiyacı var? İnsanın orada ne işi olabilir?

İhtiyaçsızlık, karakteri aşındırıyor.

Kimsenin kimseye ihtiyaç duymadığı bir ortamda güven, sadâkat gibi en insani vasıflara gerek kalmadığı gibi, bunun da ötesinde insanın kendisiyle bir değer bağını tesis etmesi mümkün değil. İhtiyaçsızlık, karakteri aşındırıyor. İnsanın önce mekânla bağı koparılıyor, sonra kendisine bir karakter kazandırması gereken işiyle ve ardından mecburen kendisiyle… Uğraştığımız işlerdeki yüzey ile derinlik arasına örülen duvarın, karakterimizin yüzeyi ile derinliği arasına örülen duvar olması kaçınılmaz gözüküyor. Tıpkı Sennett’in fırın örneği gibi. Elleri hiçbir zaman una değmeyen işçilerin sadece bir düğmeyi ve ekranı kontrol etmesi, kendileri ve işleri arasında kurulacak her türlü bağın devre dışı bırakılmasına varıyor. Mesele kendileriyle sınırlı kalmıyor, bu durum aynı ortamı paylaşan insanların birbirlerine kayıtsızlığını da getiriyor. Dahası mekândaki insanın varlığının bir değeri kalmıyor çünkü işten çıkartılan veya işi bırakan kişinin yerine gelecek insanın işe girebilmesinin tek şartı bilgisayar kullanıp kullanmadığı oluyor.

Belki de insanın eksikliğini giderecek asıl şey, önce işini kendinde mündemiç (içkin) eylemesi, eyleyebilmesidir.

Kimsenin kimseye ihtiyaç duymadığı sanal mekândaki sahte işinin bir uzantısına, ucubesine dönüşüyor.

İşte o zaman fırın bir mekân, insanlar da bu mekânda kanlı canlı varlıklar olmaktan çıkıyor. Fırın, sanal bir âleme; insanlar da bu sanal âlemin oyuncularına dönüşüyor. Yani burada maksat asla bir ekmek üretmek değil; amaç bilgisayar ekranındaki bir sayıyı yakalamaktan ibaret. İş, yüzeysel ve anlamsız oldukça verimlilik artıyor fakat aynı oranda insanın içini boşaltması zorunlu. Tersinden de düşünebiliriz: İnsan, bir şahsiyetten ne kadar mahrumsa bu sistemde işlerin bir o kadar hızlı yürümesi mümkün. Bu oyunun içinde karaktere ihtiyaç duyulmuyor aksine karakter sistem içinde arıza çıkarıcı bir mefhum. Oyunun dışında kimin neye sahip olduğunun bir önemi yok ama bu ağ ortamında bir karaktere ihtiyaç yok. İnsan, işini anlamsız, işlevsiz hâle getirdikçe; iş de, insanı anlamsız, işlevsiz kılıyor. Kimsenin kimseye ihtiyaç duymadığı sanal mekândaki sahte işinin bir uzantısına, ucubesine dönüşüyor. Hannah Arendt büyük eseri İnsanlık Durumu kitabında “animal laborans” (çalışan hayvan) diyor; yani nihai amacı çalışmak olan insan. “Animal laborens” için yapılan işin hiçbir önemi yok.

Günümüzde ise işlevsiz, anlamsız işlerin olduğu söylenmiyor. İş iştir, deniliyor, yeter ki sen çalışmak iste! Oyunlaştırılan dünyada işlerin muhtevaya, kişinin bir karaktere ihtiyacı yok. Böyle bir dünyanın var olması için gönüllü oyunculara ihtiyaç var. Bir fırının nasıl sanal oyun mekânına, işçilerin ise o mekânın oyuncularına dönüştüğünü gördük. Fırının ihtiyaç duyduğu işçisi için gerekli tek şart bilgisayar kullanabilmesi. Yeni iş alanları bir tarafa, baştan aşağı zanaatkârlık gerektiren işler bile oyunlaştırılıyor. İnsandan önce bir oyun dünyasında bir şeyler başarabilmesi isteniyor, bu alanda varlık gösteremeyenler yok sayılıyor. Kafka’ya sorulmuş, “Niçin üzülüyorsun? Hiçbir eksiğin yok.” diye. “Haklısın,” demiş Kafka, “Hiçbir eksiğim yok kendimden gayrı.” O hâlde, kendinden gayrı iş eyleyenin eksikliği nedir? “Animal laborans” bu soruyu sorabiliyor mu kendisine? Hiç öyle gözükmüyor ama “animal laborans” özgür olduğunu arsızca ilan ediyor. Belki de insanın eksikliğini giderecek asıl şey, önce işini kendinde mündemiç (içkin) eylemesi, eyleyebilmesidir.

  • Kaynak: Richard Sennett, Zanaatkâr, çev.: Melih Pekdemir, Ayrıntı, 2019. Richard Sennett, Karakter Aşınması, çev.: Barış Yıldırım, Ayrıntı, 2018. Hannah Arendt, İnsanlık Durumu, çev.: Bahadır S. Şener, İletişim, 2018.