Kuşlarını geride bırakmayanların şehri: Halep
Otobüsten yeni inmiş ve yeni elbiselerle giydirilmiş birçocuk elindeki keke bakıp bakıp gülüyor. Türkiye’dengelen yiyecekler tahliye noktasını bayram yerine çevirmiş. Korkuylagelen insanların biraz sonra yüzleri gülmeye başlıyor. Burası Halep kırsalı, Raşidin bölgesi
Araçlar göründü ve ortalık yeniden hareketlendi. Halep’teki muhasaradan kurtarılanları taşıyan otobüslerden beş tanesi daha yaklaşıyor. Alanda bekleyenler araçların duracağı yere doğru koşturuyor.
Otobüslerin camlarında heyecanla dışarıyı seyreden çocuklar görüyorum. Ellerini açmış dua eden amcalar ve gözü yaşlı kadınlar... Araçlardan önce yaralılar iniyor, sonra kadınlar ve çocuklar. Araçlardan inen çocukların çoğunun kışlık kıyafeti yok. Bazıları çıplak ayakla ve terlikle gelmiş. Baştan sona yeni kıyafetlerle giydiriliyorlar. Biraz sonra her çocuğu bir köşede bir şeyler atıştırırken görüyorum. Çok acıkmışlar, ağızlarındaki lokma bitmeden yeni ısırıklar alıyorlar. Elma görünce heyecanlanan gençler görüyorum, elindeki narı sevinçle arkadaşına gösteren küçük kızlar... Otobüsten yeni inmiş ve yeni elbiselerle giydirilmiş bir çocuk elindeki keke bakıp bakıp gülüyor. Türkiye’den gelen yiyecekler tahliye noktasını bayram yerine çevirmiş. Korkuyla gelen insanların biraz sonra yüzleri gülmeye başlıyor. Burası Halep kırsalı, Raşidin bölgesi.
Esed rejimi, İran ve Rusya Halep’i yok etti. Güzel şehir artık harabeye döndü. Ve buradan tahliye edilip İdlip’e taşınan insanların ne olacağı meçhul.
Halep’teki katliamdan kurtarılanlar önce buraya geliyor. Buradan tekrar yola çıkıp İdlip’deki kamplara gidiyorlar. Dünya, ölmekle şehrini terk etmek arasında bırakılan insanların dramını izliyor. Halep, Haleplilerden arındırılıyor ve buna “dur” diyebilecek kimse yok. Esed rejimi, İran ve Rusya Halep’i yok etti. Güzel şehir artık harabeye döndü. Ve buradan tahliye edilip İdlip’e taşınan insanların ne olacağı meçhul. Rejim ve işbirlikçilerinin İdlip’e saldırıp yeni bir katliama imza atmayacağını garanti edebilecek kimse yok. Artık Suriye’de güvenli bir yer yok.
Ambulansla gelen ağır yaralılar görüyorum ve koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan yaşlılar...
Bir çocuk bana otobüsün camından kuşlarını gösteriyor. Fotoğrafını çekiyorum. Adı Hatice’ymiş. Kuşlarıyla gelen o kadar çok insan var ki, şaşırıyorum. Kendi kendime söyleniyorum: Kuşlarını geride bırakmayanların şehri olarak hatırlayacağım Halep’i. Biraz ötede çocuklar ısınmak için ateş yakmış, ne buldularsa içine atıyorlar. Ellerinde binlerce eski fatura koçanı var. Defter defter tutuşturup oyunlar oynuyorlar. Etraf boşalmış gıda kolileriyle dolu -yakacak ne çok şey var! Yetişkinler daha büyük ateşler yakmış. Duman boğazımı yakıyor. Hava çok soğuk ve giderek daha da soğuyor.
Türkiye’den bölgeye gelip tahliyeler için arazide çalışan arkadaşların halleri görülmeye değer. Günlerdir ne uyuyabilmiş ne de yıkanabilmişler. Birçoğu ayakta zor duruyor. İHH ekipleri farklı takımlara bölünmüş iş yapıyor. Kimi tahliyelerin sağlıklı yürümesi için çalışırken kimi gelenleri karşılayıp ihtiyaçlarını gideriyor. Bir ekip ise gece gündüz dünyaya canlı yayın yapıyor. Yayınlar ve kamuoyu baskısı çok önemli. Çünkü İran ve rejim tahliyelerde sürekli sıkıntılar çıkartıyor.
- Bir arkadaş önceki gece yaşadıklarını anlatıyor: “Tahliyeler durmuştu. Bölgenin bombalanacağı haberi geldi. Bize ‘malzemeleri bırakın ve çıkın’ dediler. Bırakmadık. Bırakmadık ama hayatımızda hiç bu kadar hızlı da malzeme toplamamıştık.”
Uydu antenleri, bir kamyon dolusu malzeme, jeneratörler ve kameralar ister istemez gözüme ilişiyor. Bölgeden çıkıp nihayet günler sonra birkaç saat uyumaya niyetlenmişler. Çok geçmeden tahliyelerin başladığı haberi gelince, apar topar tekrar bölgeye gelmişler. Hepsi bitkin durumda ama hiçbiri şikâyetçi değil: “Yeter ki Halepliler katliamdan kurtulsun”. Aklıma bir soru takılıyor: Türkiye’de onlarca medya ajansı ve parası bol televizyon kanalı var. Canlı yayın yapmak bunun sistemini kurmak insani yardım kuruluşunun işi mi? Ne yapıyor bu televizyonlar, ajanslar? Burada, hemen dibimizde tarihi bir an yaşanıyor. Binlerce acı, binlerce dram, binlerce hikâye var. Nerede bunları anlatacak insanlar? Belgeselcilerimiz nerede, nerede sinemacılar, haberciler nerede?
Jeneratör aniden durdu ve kalabalığın uğultusu daha duyulur oldu. Hava çoktan karardı. Gece sabaha kadar otobüsler gelmeye devam edebilir. Her an hazır beklemek gerek. Uydu telefonu doğru düzgün çalışmıyor. Telsiz irtibatı için uygun konumda değiliz. Ancak ekibimin çektiği fotoğrafları servis etmeliyim. Yerime nöbetçi bırakıp İHH’nın Türkiye’ye daha yakın bir noktadaki lojistik merkezine geçmeyi planlıyorum. Çünkü oradan telefon çekiyor.
Ben Suriye’yi Halep’ten İdlip’e, Azez’den El-Bab’a hep savaşta gördüm. Şimdi yine savaşın hüküm sürdüğü bu topraklarda payıma bir gece yolculuğu düşüyor. Burayı bir gün sakin ve kurtarılmış görecek miyim, bilmiyorum. Koltukları paramparça olmuş, pencerelerinden içeri rüzgâr dolan plakasız bir otobüste yol alırken bunları düşünüyorum. Ne doğru düzgün yol var, ne de şerit. Zifiri karanlıkta aracın penceresinden görünen hiçbir şey yok. Büyük bir karanlığın içindeyiz. Yine de yol akmaya devam ediyor. Tahliye noktasında gün boyu gördüğüm çocuklar geliyor aklıma. Sürekli kendimi tutuyorum. Oysa içimde ne çok ağlamak birikti...