Saklanacak yer kalmadı, Halep düştü!
Affet bizi Halep! Affedin bizi orda şehit düşen Müslümanlar,bütün güçleriyle savaşan mücahitler, kadınlar, yaşlılar,çocuklar. Vatanlarını terk etmeyip sonuna kadar mücadele edenkahramanlar! Cesur oğlu cesurlar, çoğu dünya erkeğinden dahakorkusuz olan anneler, kadınlar! Bizi affedin.
Gelemedik sana ey Halep! Güzel Halep!
Köpekleri serbest bırakanlar, taşları bağlamışlardı da ondan gelemedik ey Halep!
Gelemedik, sen öldün ey Halep, kardeşlerimizi öldürdüler sende. Ama vallahi biz de kandan gözyaşları döktük geceler boyu, günler boyu. Gelemedik çünkü daha iki gün önce 44 polisimize hain bir pusu kurarak şehit etmişlerdi onları. Bunlar mazeret olamaz, biliyorum. Biliyorum bütün Müslümanlar gibi biz de aciz kaldık. Elimizden gelenin hepsini yapmadığımızı biliyorum. Biliyorum, epeydir oradaki ve başka yerlerdeki mazlum Müslümanlara, mücahitlere yardım konusunda geciktiğimizi.
Nusayriler, Şiiler ve Ruslar seni bombalarken gelemedik ey Halep! Günlerce, aylarca, yıllarca sürdü direnişin. Çocuklar öldürülürken gelemedik, kadınlar öldürülürken gelemedik. Mücahitlerin haykırırken, savaşırken, şehit olurken gelemedik. Oysa sana can borcumuz vardı. Sen de bizimle birlikte Çanakkale’de savaşmış ve şehit olmuştun. Sana borcumuzu ödeyemedik. Senin yiğitliğine yiğitlikle karşılık veremedik. Affet bizi Halep! Affedin bizi orda şehit düşen Müslümanlar, bütün güçleriyle savaşan mücahitler, kadınlar, yaşlılar, çocuklar. Vatanlarını terk etmeyip sonuna kadar mücadele eden kahramanlar! Cesur oğlu cesurlar, çoğu dünya erkeğinden daha korkusuz olan anneler, kadınlar! Bizi affedin.
Elimizden gelen her şeyi yaptık diyemem ama vallahi gelmek istedik. Gelmeliydik ama gelemedik. Bizi bir fitne kazanına düşüren dünyanın kâfirleri, emperyalistleri çok kötü ve kanlı bir ‘oyun’ kurmuşlardı bizim için. Sen orada can derdinde olduğun için, muhasara altında olduğun için belki duymamışsındır. Anlatayım biraz. Anlatayım neden Esed’i, Şii saldırganları ve Rusları senin üstüne gelmekten, sana saldırmaktan, yiğitlerini, çocuk ve kadınlarını öldürmekten alıkoyamadığımızı.
Daha bu Temmuz’un ortasında, ordumuzun içindeki gözü dönmüşler, kendi tanklarımızı bizim üstümüze sürdüler.
Evet, ordumuzun içindeki satılmış hainler. Savaş uçaklarıyla ve helikopterleriyle bizi bombaladılar. Yöneticilerimizin canına bile kastettiler. Allah yardım etti de kurtulduk batının, Amerika’nın, NATO’nun bu köpeklerinden. Kâfirlerin kudurduğunu zaten biliyorsun Halep. Hem orda hem burada. Allah’ın laneti bu kudurmuş topluluğun üzerinedir. Onlar zalimdir. Onların ilkeleri, merhametleri, sınırları yoktur. Esed de iğrenç ve vahşi babası gibi vahşileşti. Çıldırdı. Kendi şehirlerini bombalıyor. Şii İran haşdi şabilerini gönderiyor üstünüze, üstünüze kaç yıldır. Müslüman kanı akıtmaktan zevk alan azgınlar topluluğu. Allah, zulmeden, haddi aşan merhamet yoksunu bu gözü dönmüşleri de kahretsin.
Gelemedik sana Halep! Humus’a gidemedik, Musul’a gidemedik, Bağdat’a gidemedik. Bizi nice yıldır kilitleyip bağlamışlar buraya. Biliyorsun işte. Cihan Harbi’nde beraber harp ettik. Beraber şehit düştük. Kâfir akınını, haçlı saldırısını durduramadık. Bizi böldüler. Bizi ayırdılar. Aramıza çizgiler çekip sınırlar koydular. O zamanki gâvurların en gaddarları, en acımasızları, en çok silahı olanları; İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı gelip musallat oldu bize. Bizi, beldelerimizi aralarında pay ettiler. Bizi küçük bölgelerde kıstırdılar. Bizi birbirimizden ayrı olduğumuza, Türkiye olduğumuza, Irak olduğumuza, Suriye olduğumuza inandırdılar. Türk dediler, Arap dediler, Kürt dediler. Dediler de dediler.
- Eskiden de Türk’tük, Kürt’tük, Arap’tık ama kardeşliğimiz kaviydi. Sadece silahla değil o kadar çok şeyle saldırdılar ki bize, o kadar şey dayattılar ki bize... Çok kısa bir sürede çoğu kadim şeyi hayatta kalma uğruna, can bahasına unuttuk.
Uzun bir süre sizi açıkça, bizi örtülü olarak hürriyetimizden mahrum bıraktılar. Çok canlar vererek sağladığımız istiklalimizin tadını Müslümanca çıkarmamıza bile izin vermediler. Ne size, ne bize, ne diğer Müslüman milletlere. Kardeşlik devletler katından kovuldu. Kemalizm, Baas, sosyalizm teraneleriyle bizi yıllarca oyaladılar. Herkes rejimine sarıldı. Kaybettik, köleleştik, birbirimizden uzaklaştık. Ama bunların hepsi suni şeylerdi. İslam kardeşliği karşısında dayanamayacaklardı. Bu suni şeyler yıkılayazıyor ya şimdi; bu yüzden bizi de sizi de bombalıyorlar. Onların çizdiği sınırları yıkıyoruz ya; bu yüzden sizi Halep’ten, Humus’tan, Musul’dan kovuyorlar. Bizi İstanbul’dan çıkarmak istiyorlar.
Gelemedik size Halepli kardeşlerimiz. Silahlarımızla, ordumuzla, uçaklarımızla gelemedik. Gelip sizi gözü dönmüş sapkın Nusayrilerden, Şiilerden, Ruslardan koruyamadık. Bizi affedin. Kusurlarımız, hatalarımız, yetersizliklerimiz, yanlışlarımız, ihmallerimiz, mecbur edilmişliklerimiz, derin olsa bile uygulayamadığımız stratejilerimiz... Bunların da payı var oraya gelemeyişimizde. İnkâr edecek değiliz suçumuzu, vebalimizi. Size yardım elini uzatmayan bütün Müslümanlar bunun hesabını Allah’a verecek. Halep’e gitmeyen her Müslüman devlet, o devletin yöneticileri, askeriyesi, güvenlik güçleri. Fakat şu da var: İstanbul’un, Ankara’nın, Anadolu’nun da düşme tehlikesi vardı. Hâlâ var. Biraz da bu yüzden ordumuzu seferber edemedik. Cesaret edemedik. Çünkü henüz ordunun içindeki fesat unsurlarını tam olarak açığa çıkarabilmiş değiliz. Kalbini, aklını, ruhunu, silahını yani her şeyini Amerika’ya satmış köpekler ve köpeklerinden daha kuduruk ve azman Amerika’dan da paçamızı kurtarabilmiş değiliz henüz. Biz bu haldeyken, size gelemezken, dünyanın acımasız kâfirleri kılını kıpırdatmazken, İran bunu fırsat bilirken… Halep düştü. Zaten günlerdir, aylardır, yıllardır ateş ve bomba altındaydınız. Direniyordunuz. Savaşıyordunuz. Fakat artık kıpırdayacak yer kalmamıştı. Ateş edecek yer, saklanacak bir yer, yiyecek bir şeyler kalmamıştı.
- Halep düştü. İyilerin hiç istemediği ve çok üzüldüğü, kötülerin istediği ve sevindiği şey gerçekleşti. Halep düştü. Sizden hayatta kalanlar da güzel şehirlerini terk etmek zorunda kaldılar.
Sizi düşmana karşı koruyamadık, size destek olamadık ey mahzun ve mazlum Halepliler! Fakat biz sizi en iyi şekilde karşılamak için yollardayız. Türkiye’nin en güzel Müslümanları, kalpleri Allah diye atan gençleri, 15 Temmuz’da tanklara karşı duran yiğitleri, tıpkı Ensar gibi, büyük bir heyecanla, mümince bir sevgiyle sizi karşılamak için yollardalar ve inşallah Türkiye’nin sınırında sizi bekliyorlar. Biliyoruz şehrinizden, memleketinizden, topraklarınızdan, evinizden ayrılırken bombalarla yıkılmış bir binanın ayakta kalmış duvarına bir duayı kazıdığınızı: Döneceğiz bir gün.
İnanıyoruz bir gün Halep’e yeniden döneceğinizi. Ama o güne değin canımıza, can memleketimize misafirsiniz. Hoş geldiniz yurdunuza, yurdumuza. Vatanımıza, vatanınıza hoş geldiniz.