Köşeyi dönünce sağda
Baktım olmayacak, tek tek evlere gitmekten vazgeçtim. Mahallenin muhtarını bulayım dedim, köşedeki fırından adresini aldım. Kendimi tanıttım, niyetimi söyledim. Biliyorum biliyorum, dedi. Kentsel dönüşüm geliyormuş, onun haberini almışsınız. Yok yahu dedim. Öyle bir şey yok. Kızdı. Bak kardeşim dedi. Sizin arkanız sağlamsa, evelallah bizimki de sağlam. Sen haber alıyorsun da biz alamıyor muyuz yani? Güldüm. Napayım. Birisi kuyuya atmış, uğraşsam çıkmaz artık o taş.
-Bu apartman, ne kadardır meselâ?
-Nereden baksan bir beş milyon konuşur birader. Hayırdır?... Alıcı mısın?
-Evet, sen mi satıyorsun, sahibi nerede?
Beni nedense beğenmedi. Önce yarım ağızlı güldü, sonra “Git işine” dedi. Ben ısrarla yahu ciddi alıcıyım deyince önce beni dışarı atmaya çalıştı, sonra suyuma gitmeye çalıştı, en sonunda ciddi olduğuma ikna oldu. “Burası müteahhidin elinden çıkalı çok oluyor.” dedi. “Yani?” dedim. “Yanisi, herkese tek tek gidip isteyeceksin.”
Akşama kadar bütün apartmandan sadece bir kişiyi evini satmaya ikna etmiştim. Ona da epey bir para önererek. Tabi sadece bir daireyi alsam işime yaramazdı.
İlk kapının ziline bastım. “Babam evde yok.” dedi çocuk. “Ne zaman gelir?” dedim. “Akşam gelir.” dedi. İkinci kapıyı çaldım. Onun da babası evde yokmuş. “Annemi çağırayım.” dedi, gitti. Annesi geldi. “Evinizi satın almak istiyorum.” dedim. “Ay yok gücün aldık burayı zaten.” dedi, kapattı kapıyı. Bir üst kattaki “Yanlış mı geldiniz?” dedi. Bir sonraki “Satılık değil.” diye çıkıştı. Üst katlardan biri, “E ben nerede oturacağım?” diye sordu, haklı buldum.
Akşama kadar bütün apartmandan sadece bir kişiyi evini satmaya ikna etmiştim. Ona da epey bir para önererek. Tabi sadece bir daireyi alsam işime yaramazdı. Bunu ona da söyledim. Sizi haberdar edeceğim, dedim. O da bunu duydu ya, gitmiş herkese söylemiş. Adamın bütün apartmanı alması gerekiyormuş, diye yaymış millete. Yaysın di mi, ne var, toptan fiyat verirler, indirimli alırım. Ama öyle olmadı. Buraya kentsel dönüşüm mü gelecekmiş diye gelmiş birinin aklına, durmamış o da onu yaymış. Güya ben işte bütün bu evleri ucuza kapatacakmışım, sonra buraya on beş katlı binalar dikeceklermiş. Ben de bir koyup üç alacakmışım, içerden bilgi almışım, arkamda mafya filan varmış. Allah uzak etsin.
Ertesi gün yan apartmanlara gittiğimde fark ettim durumu. Evinizi satın almak istiyorum deyince şaşırmıyorlardı, ağız birliği etmiş gibi üç aşağı beş yukarı aynı fiyatlar söylüyorlardı. Hem de ne fiyatlar. İşin içinde bir hinlik olduğunu anladım. Sorunca anlattı bir teyze bütün hikâyeyi, aslında bir kodamanmışım, böyle ufak ufak insanların evlerinden köşeyi dönen bir çakalmışım.
- Hikâye hoşuma gitti, insan aklı ne değişik çalışıyor dedim. Güldüm. “E evi alacak mısın? Parayı ne zaman getirirsin?” diye sordu karşımdaki teyze. Bir yandan benimle pazarlık ediyordu. Bir yandan da liseye giden torununa kazak örüyordu.
Baktım olmayacak, tek tek evlere gitmekten vazgeçtim. Mahallenin muhtarını bulayım dedim, köşedeki fırından adresini aldım. Kendimi tanıttım, niyetimi söyledim. Biliyorum biliyorum, dedi. Kentsel dönüşüm geliyormuş, onun haberini almışsınız. Yok yahu dedim. Öyle bir şey yok. Kızdı. Bak kardeşim dedi. Sizin arkanız sağlamsa, evelallah bizimki de sağlam. Sen haber alıyorsun da biz alamıyor muyuz yani? Güldüm. Napayım. Birisi kuyuya atmış, uğraşsam çıkmaz artık o taş.
Muhtarı ikna edemeyince belediyeye gittim. Derdimi tane tane anlattım. İşgüzarın biri, imar ruhsatları dedi, bahçe projesi dedi, şehir planlamaları ve çevre düzenlemeleri dedi. Kafama yatmadı. Bir diğeri arsalar yerine aradaki asfalt yolları üzerime yapmayı teklif etti. “Yasal mı bu?” diye sordum. “Yasayı değiştiremeyiz tabi” dedi. “O bizi aşar.” Ben de durmadım, büyükşehir belediyesine gittim. Rüşvet isteyenler oldu, türlü türlü akbaba etrafımda dört döndüler. Dalavereyle işim olmaz benim. İşi usulüne göre yapmak isterim.
Ama bir tanesi dahiyane olduğu kadar da adilane bir fikirle geldi. Hemen kabul ettim. Bir grup müfettiş toparlandı, mahalleye baskın yaptılar. Deprem yönetmeliğine uygunsuzluktan, verilen imar ruhsatlarında geçmeyen kaçak eklentilerden rapor tutup, mahallenin girişine “Buralar yıkılacak” diye branda gerdiler. Birkaç ay içinde otobüs seferleri durdu, elektrikler, sular kesildi, doğalgaz boruları söküldü. Ortalık yaşanmaz oldu. Ben de tekrar gezdim evleri, süt dökmüş kediye dönen sakinlerden gıdım gıdım parselledim arsayı.
Teyze yine kahvesini koydu, “Eh” dedi. “Zaten bence o paralar etmezdi bu ev. Ama anlat bakalım, madem kentsel dönüşüm filan yok, nedir bu işin aslı?”
Dedim ki, ben doğma büyüme buralıyım. Şu Öz Dildar Apartmanı’nda daire no 15’te büyüdüm. Sonra nasip oldu, zengin oldum, epey zengin oldum, fazla fazla zengin oldum. Millet gider villa alır, hatta benim kadar zenginse ada alır, ülke alır. Ben hem o kadar müsrif değilim, hem de burayı bırakmak istemedim.
Onun yerine bütün bu mahalleyi alayım, böyle küp küp, dikdörtgen dikdörtgen olacağına, bahçe yapayım, park yapayım, evden dışarı çıkıp yürüdüğümde ruhum dinlensin istedim. Çok şey mi istiyorum?
Teyze kahvesinden bir yudum daha aldı. “Eh iyi düşünmüşsün oğlan.” dedi. “Yirmi iki torunum var benim. Ara ara geliriz. Çocuk parkı filan da koy.”