İsmail Heniye’nin gülüşü
Bir adam. Her daim mücadeleyle sınanmış, her daimcellatları kapısını çalmış, her daim bembeyaz sakalları, açık alnı ve kırsaçlarıyla güneş gibi tebessüm etmiş, bir adam. Gülümseyen bir dağ gibi. İsmail Heniye.
“Sporting Kulüp” takımının 8 numaralı orta saha oyuncusu, sık sık uzaktan kaleyi yoklamasıyla meşhur, yorulmak nedir bilmiyor, atak, güçlü ve de çevik. Yaşamı da aynı oynadığı mevkii gibi. Orta sahada olduğu gibi hayatta da ayak basmadık yer bırakmayan bir ateş parçası sanki. Zindanlarda, sürgünlerde ve cephelerde geçecek yorgun bir ömrün sahibi. Gözü pek ve bileği sağlam. Arap dili ve edebiyatı mezunu iyi bir hatip üstelik. Orta Saha’da ve Orta Doğu’da hedefi hep aynı.
Filistin tarihinin 10. Başbakanı. Gazze’nin gülümseyen mücahidi.
Bir adam. Her daim mücadeleyle sınanmış, her daim cellatları kapısını çalmış, her daim bembeyaz sakalları, açık alnı ve kır saçlarıyla güneş gibi tebessüm etmiş, bir adam. Gülümseyen bir dağ gibi. İsmail Heniye. Filistin tarihinin 10. Başbakanı. Gazze’nin gülümseyen mücahidi. Başbakanlık görevine geldikten sonra da Gazze yakınlarındaki Şatti mülteci kampında bulunan derme çatma evinde oturmaya devam eden bir adam. Başbakan. Mücahid. 8 numara. Gülüşü Ortadoğu’yu ısıtıyor.
Tam adıyla İsmail Abdüsselam Ahmed Heniye, 1963 yılında gözlerini bir mülteci kampında yoksulluğa ve çaresizliğe açtığında köpekbalıkları yine aynı istenmeyen sularda yüzmeye devam ediyordu. 1948 yılındaki ilk Arap-İsrail savaşı bitmişti. Kan kokusu iyice yayılmaya başlamıştı. Bu haydut köpekbalıklarının karşısına çıkacak bir adam daha 16 yaşındayken Eş-Şâti kampındaki Kuzey Camii’nde Şeyh Ahmed Yasin’le tanışacak ve hikâye henüz başlarken bile destanlaşacaktı. Evet, daha Hamas falan yoktur ortada ve herkes Müslüman Kardeşler’in doğal üyesidir. Filistin şubesi yine heyecan vericidir. Heniye-Şeyh Yasin. İleri uçta.
1987’de intifadanın ilk kıvılcımı Gazze İslam Üniversitesi’nde çakıldığında Heniye de orada ve iş başındadır. Gülüşü intifada’ya güç verir. Hapisle tanışır ve tekrar ve yine ve gene tutuklanır. Bu ‘dışarda ve tehlikeli’ kodu onu 1989’da Şeyh Ahmed Yasin’le birlikte tutuklanma şerefine kadar terfi ettirir. Zindanlardan çıkamayınca burada örgütlenmeye karar verir. ‘İçerde ve tehlikeli’dir artık. İçerde gençlerin heyecanını diri tutmak için günlük konferanslar vererek ‘tehlikeli’ kodunun hakkını fazlasıyla verir. İçerden çıkar ve Tel Aviv şeytanı kemik kıran Rabin (İzak) tarafından Lübnan’ın Mercu’z-Zuhr bölgesine sürgün edilir. Sürgün, başı dik ve dirayetli. ‘İçerde’ ve ‘dışarda’ yalnızca mücadele! Duruşu hep aynı. Yüzünde aynı tebessüm. Durup dinlenmeden uzak ufuklara koşturur ve Şeyh Ahmed Yasin’in yardımcılığını yürütmek gibi bir rüyanın sahibi olur. Bu rüyanın tabiri olarak İsrail jetleri tarafından evlerine füze yağdırıldığında da birlikte ve omuz omuza duruyorlardır. Heniye-Şeyh Yasin. İleri uçta hep yan yana.
İsmail Heniye’nin gülüşü, zalimlerin suratında patlayan bir bombaya dönüşebilir, sürgün bir halkın kalbinde yüzyıllarca ikamet edebilir, umut ederek yaşamayı öğretebilir, gökyüzünü daha maviye hatta masmaviye boyayabilir.
İsmail Heniye’nin gülüşü, Müslümanca bir sır gibi umudu diri tutuyor. İsmail Heniye’nin gülüşü, Gazze’yi ve dahi tüm mülteci kamplarını, Filistinli mazlumları ve Siyonizm’in kararttığı gönülleri aydınlatıyor. Beyaz sakallarından taşan o görkemli ve sıcak tebessümü düşmanlarını çıldırtıyor her seferinde.
- Ajanslara düşen o unutulmaz fotoğraf karesi mesela. Nemli duvarları çürümüş bir evde eski bir sofra bezinin etrafında beş çocuğu ve eşiyle duaya durmuş gururlu bir Başbakan. Mütevazı, sıradan, zehirlenmemiş, dimdik, halkına benziyor, yaşadığı yere benziyor, ‘coğrafya kaderdir’ elhak.
İsmail Heniye. Lakabı Ebu’l-Abd. Alçak gönüllü, sıcakkanlı ve ümitvar. Halka yakın değil, bizzat halkın kendisi. Uzlaşmacı ve hoşgörülü. Ama köpekbalıkları konusunda tam bir uzlaşılmaz. Mazlumun elini tutmayı, zalime haddini bildirmeyi seviyor. Mursi ile iftarda buluşabilir belki yeniden. İki Müslüman Kardeş olarak.
İsmail Heniye. Daima ileri uçta. Konvoyu bombalandı, evine füze yağdırıldı, yeğenleri katledildi, torununu elleriyle mezara koydu. Ama yine de hep gökyüzüne baktı, yine de yeis’e kapılmadı, yine de dağ gibi gülümsemesini yitirmedi. İyi bir hatipti. -İsrail’in politikası, kurbanı cellada çevirmek, celladı da kurbana çevirmektir, biz bunu iyi biliriz- diyerek raconu kesecekti elbette ve hep yüksek sesle; cellat değiliz, kurban da olmayacağız!