Sürünmeyi reddeden kartal yavrularının hikâyesi - Terörist, kahraman ve hep yalnız: Şamil Basayev
Aklımda o izzet dolu tebessümü ve elegeçirilemez denilen KGB ofisinde çekilmişmeşhur fotoğrafıyla duruyor öyleceBasayev. Telsiziyle masanın yanında,sakin, kafası öne eğik, yorgun ama umutluduruşuyla selam ediyor dünyaya. ŞamilSalmanoviç Basayev
“Putin’in Çeçenistan üzerine kalın bir sis perdesi indirdiği günlerde katliamları yazmaya devam edip, kararlılığı yüzünden 4 kurşunla infaz edilen bir gazetecinin tanıklığıdır bu: ‘Rusya askerlerini gönderirken onlara şunu anlatıyor: Her şeyden bunaldınız mı? Sınırlar olmadan yaşamak ister misiniz? Stresinizden kurtulmanın çaresini mi arıyorsunuz? Eğlenin o zaman. Çeçen maymunlar orada yaşıyor. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Askeri cezadan korkmanıza gerek yok. Komutanlarınızın dediği gibi ‘vali, vsiekh prikroyem’ (İstediğinizi yapın, biz örtbas ederiz).” Şamil BASAYEV
Şeyh Şamil’in mektubu hala cari. Bir Kafkasya türküsü gibi aynı, başı dik, sözü yakıcı; “Ey General Grabe! Eğer Ahulgoh’da aldığınız kanlı ders kâfi gelmediyse çarınızın bütün hazînelerini ortaya dökerek tekrar geliniz. Hem de burada olduğu gibi, askerlik şerefi ni lekeleyerek yalan söyleyiniz. Verdiğiniz sözleri inkâr ediniz. Ormanlarımızı, ekinlerimizi yakıp, meyva ağaçlarımızı, bahçelerimizi kavurunuz. Bütün bu yaptıklarınız bizim hürriyet aşkımızı körüklemekten ileri geçmeyecektir. Petro’larınız, Katerina’larınız gibi Nikola da ölecek, fakat gözleri arkada olacaktır. Çünkü Kafkasya bir gün hürriyetine kavuşacaktır“
Şeyh Şamil’in kaldığı yerden devam eden bir hikâye… Andrei Babitsky’in Şamil Basayev’e sorduğu o soru. Buz gibi sert bir soru ve çivi gibi buzkıran bir cevap. Tarih, böyle cümlelerle örülü sarih bir toplam zamandır zaten. Soru ortada; ‘’Dünyanın en çok aranan ikinci teröristi olduğunuz halde, bu kadar uzun süre yaşamayı nasıl başardınız?’’ Basayev’in herkesi imrendiren cesareti ve ferasetle sınanmış o demli özgüveniyle verdiği cevap ise hala taze; ‘’İlk olarak ikinci değilim ve ikinci olarak ben aranmıyorum. Ben bu teröristleri bulmaya çalışıyorum. Tüm Rusya’da, onları arıyorum. Onları, aramaya ve bulmaya devam edeceğim. Ve onları cezalandırmayı da sürdüreceğim. Bu yüzden, onların beni bulmaya çalıştıklarını söyleme sakın; ben onları bulmaya çalışıyorum.’’
Binlerce kilometre öteden topraklarımıza gelerek, evlerimize girerek, kadınlarımızı ve çocuklarımızı neden öldürüyorsunuz? Bize neden akrabalarımızın, yakınlarımızın, ailelerimizin cesetlerini toplatıyorsunuz? Burada ne işiniz var?
Batının terörist dediğine terörist, diktatör dediğine diktatör dememeyi öğreneli çok oldu. İsmet Özel’in Terörist şiirini de aklımızda tutmuştuk elbet; “Dünya Sistemi’nin çarkına el atmış birileri gerek zamanı ve gerekse mekânı Müslümanların terörist olarak algılanmasına müsait olacak biçimde ayarlamış ise, işte o zaman ve mekânda teröre karşı olduğunu beyan vasıtasıyla kendine yer açmaya çalışan her kim olursa olsun aleni olarak İslâm düşmanlığı yapıyor demektir. Ben teröre karşı mıyım? Hayır, değilim. Ben kendim bizzat teröristim.”
Yaralara ateş basılsa da, mezarımız derin kazılsa da ve gökyüzü menzilimizden uzaklaşsa da, aslında ‘soru’ uzun zamandan beri hiç değişmiyor, yani hep aynı o sıkıcı tekrar mekanizmasıyla ilerleyip duruyor. Binlerce kilometre öteden topraklarımıza gelerek, evlerimize girerek, kadınlarımızı ve çocuklarımızı neden öldürüyorsunuz? Bize neden akrabalarımızın, yakınlarımızın, ailelerimizin cesetlerini toplatıyorsunuz? Burada ne işiniz var? Soru uluslararası siyaset derslerinin dışında da anlaşılabilir netlikte, net ve ortada. Amerikan aksanlı Homeland dizisinde sorulan da bu, Bağdat’ın kahvelerinde ya da Kabil’deki üçüncü sınıf bir et lokantasındaki garsonun öfkeli bakışlarında saklı olan da bu. Neden kadınlarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorsunuz? Doğduğu Vedeno’daki evinde Rus bombardıman uçakları tarafından eşi ve çocukları da dâhil olmak üzere toplam 11 yakını katledilen Basayev’in sorduğu soru da aynıydı. Neden?
Çeçenistan işgali sırasında resmi olarak 46 bin çocuğu (-12) acımasızca katlettiği tespit edilen Ruslara da aynı soruyu sormaktan kaçınmak elbette bir tercih. Ama 46 bin çocuk yetmemiş olacak ki, daimi bir alışkanlıkla devam ettiği olağan katliamlarının birinde, bu kez de yüzlerce Oset çocuğunu bile isteye siyasi bir hesap uğruna öldürdükten sonra Beslan teröristi Basayev diye ‘bağırabilen’ bir sistemi sorgulamak daha adil ve daha ahlaki bir tavır olsa gerek. Kimse Ruslara bunu sormadı. Dünya bunu yapmadı. Binlerce masum Çeçen çocuğu katleden bir ülkenin, bir okulun üzerine bomba yağdırarak, Beslan katliamı Şamil Basayev’in eseridir diye çığlık atmasını da kimse yadırgamadı. Kullanışlı bir çığlıktı ve kayıtlara geçti. Güçlü olan haklıdır mı diyorsunuz? Tarih bir gün mutlaka yeniden yazılacaktır.
Türklerin kalbi
1996 yılında gazeteci Mithat Bereket, hazırlayıp-sunduğu Pusula programı için 31 yaşındaki genç bir Çeçen komutanla röportaj yapacaktır. Nam-ı diğer II. Kafkas Kartalı, yani Şamil Basayev’dir konuk. Muhammed İkbal’in kartal yavrularına sürünmeyi öğretiyorlar dediği ilk anda, aklıma hemen ve daima Çeçenlerin hepimize ders niteliğindeki özgürlük mücadelesi geliyor. Hani şu Çeçenistan Dağıstan’a savaş açtı isimli Rus zokasıyla II. Rus-Çeçen savaşında yalnız bırakılan o büyük ve görkemli mücadele. İşte Mithat Bereket sürünmeyi değil de Kafkas dağlarında özgürce uçmayı isteyen bu kartalların en cüretkârına, nasıl mücadele ediyorsunuz, sorusunu yönelttiğinde ‘Allah yardım ediyor’ derken, verdiği cevapla birlikte yüzünü kaplayan o izzet ve samimiyet dolu tebessüme takılıp kalıyorum.
- Aklımda o izzet dolu tebessümü ve ele geçirilemez denilen KGB ofisinde çekilmiş meşhur fotoğrafıyla duruyor öylece Basayev. Telsiziyle masanın yanında, sakin, kafası öne eğik, yorgun ama umutlu duruşuyla selam ediyor dünyaya. Şamil Salmanoviç Basayev ya da Emir Abdullah Şamil Ebu-İdris.
Türkler diyor Basayev, sözlerine ayağa kalkarak devam etmeyi seçiyor ilginç bir biçimde. Mithat Bereket’in şaşkın bakışları arasında, ayağa kalkarak elini kalbinin üzerine koyup, saygıyla eğiliyor. Kartal bakışları daha bir parlıyor sanki. Türkler diyor Basayev; ‘‘Türklerden yardım geliyor, Allah onlardan razı olsun. Bize yardım etmek zorunda değillerdi. Yardım gelmese de savaşırdık, ama çok memnunuz. Türklerin kalpleri bizimleydi, kalpleri hep bizimleydi.’’
Kavgaya mecbur olmak
Şamil Basayev adını aldığı Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in izinden gitmeye mecbur ve gönüllüydü. Doğduğu toprakların sırtına yüklediği o ağır bakiyenin de fena halde farkındaydı elbette. Büyükbabası Rus yönetimine karşı Ekim Devrimi sonrasında Bağımsız Kuzey Kafkasya Emirliği’ni kurmaya çalışmış, ailesi de 1940-1944 Çeçen İsyanı’nı bastırmak için Kazakistan’a sürülmüştü. Bu sancılı hikâyenin Şamil Basayev üzerinden devam etmemesi imkânsız görünüyordu. Moskova’da mühendislik okuyup, iki yıl kadar İstanbul’da yaşamak, biraz futbol, aylaklık ve hayatı ıskalamaya vakit kalmadan gelen durgun sular gibi akan 90’lar. Eski Sovyet generali Cevher Dudayev’in bu durgunluğa rest çekerek Çeçenistan-İçkerya Devleti’nin bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte Şamil Basayev de tarih sahnesine çıkacaktır. Dört arkadaşıyla birlikte Dori Havaalanı’ndan kaçırdığı uçağı Ankara Esenboğa Havaalanı’na indirerek kimseye zarar vermeden yolcuları serbest bırakmasıyla, adı dünyanın gündemine girmiştir bile. Barış istiyordur. Sonuna kadar barış. Talebi açık ve anlamlıdır. Barış, sükûnet ve özgür bir vatan. Barbarların biberonlarından süt içmeme hakkı bir de.
Basayev -Çar Nikola’nın Şeyh Şamil ile uğraştığı gibi- kendisiyle özel olarak uğraşan Putin’e bir İran atasözünü hatırlatırdı her zaman; “Bir Şah delirdiği zaman, Kafkaslarda savaşa gider” Deliren 100.000 kişilik Rus Kızılordu’su 1999’da Korkunç İvan lakaplı Rus çarı ‘İvan Grozni’nin adının verildiği Grozni şehrine (Cevherkale) girdiğinde, onları karşılayan güçlü direniş hattı ve verilen ağır kayıplar, bu atasözünü bir kez daha doğrular nitelikteydi. Şahlar ve Çarlar dünya sistemine güvenerek çıldırabilirler bazen. Basayev emrindeki birliklerle Kızılordu’ya kan kusturmuştu adeta. Devam eden bombardıman, taktik gereği Cevherkale’den bir süreliğine çekilme kararı alınmasını mecbur kılıyordu. Basayev, Cevherkale caddelerine ‘‘Şimdilik gidiyoruz ama yakında geri geleceğiz’’ yazılı dövizler astırarak geri çekildiğinde o meşhur sözü gökyüzünde yankılanıyordu; ‘’Kanla yoğrulmuş son imparatorluk Rusya’dır.’’
10. Ölüm yıldönümünde saygıyla, Şamillerin ikincisi !
Şamil Basayev’in hayatı doğduğu 14 Ocak 1965 tarihinden beri hep aynı doğrultuda seyretmişti. Şunun gibi mesela; “7 sülalem Ruslarla savaşarak bugüne geldi. Bundan sonra da Çeçenler bağımsızlığa kadar savaşacaklar. Çocukluğumdan beri savaş görüyorum. Bağımsızlığı görene kadar da seve seve savaşırım. Savaşmak zor değil. Asıl zor olan elinizden bir şey gelmeden yaşlıların, sivillerin, çocukların uçaklardan yağan bombalarla öldüğünü görmek.”
Aklımda o izzet dolu tebessümü ve ele geçirilemez denilen KGB ofi sinde çekilmiş meşhur fotoğrafıyla duruyor öylece Basayev. Telsiziyle masanın yanında, sakin, kafası öne eğik, yorgun ama umutlu duruşuyla selam ediyor dünyaya. Şamil Salmanoviç Basayev ya da Emir Abdullah Şamil Ebu-İdris. Cüretkâr yiğit, mütebbessim devrimci ve gerçek teröristleri ifşa eden ebedi kahraman. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetler Komutanı. Askeri deha, eski başbakan ve gerilla lideri.
Çocuklarının başını okşayacak kadar vakti olmayan kahırlı bir baba, bitmeyen özgürlük şarkısı, Kafkas Kartalı, Şamillerin ikincisi, bir halkın yaşama umuduyken nihayetinde yüzünde güller açan bir şehit. Basayev, 10 Temmuz 2006’da KGB/FSB tarafından aracına konulan patlayıcının infi lak ettirilmesi sonucu şehit olarak aramızdan ayrılsa da, biz sürünmeyi reddeden kartal yavrularının hikâyelerini onun o büyük hatrı üzerine dinlemeye bir ömür devam edeceğiz. Tarih o acıları da yazacak bir gün.