Ölüm imzasını atıyor
Ölüm bir skandal değil, bir matematik işlemi. Neyle karşılaşırsa karşılaşsın, karşısına ‘sıfır’ yazdıran bir netlik. O kadar açık bir perde. Çok ince, çok yakın. Hepimize, her birimize ayrı ayrı… İnceliği, ne kadar yakın olduğunu göstermiyor bazen insana. Aldanıyoruz. Aldatıyoruz kendimizi, daha acı.
Ve ölüm gelip tüm yaptıklarımızın altına imzasını atacak
Cesare Pavese
20 yaşın güzel gösteremeyeceği hangi çirkinlik vardır
diye sormuştu Ahmet Haşim. Soru büyük, cevap net.
Yok!
Gençlik bir bant kırılan ya da kırılacak her şeyi ihtiyarlar gözünde tamir eden. Bir örtü, umudu sürekli, umudu ne olursa olsun, umudu her şeye rağmen geçerli kılan. Gelince durmayan, geçince durulmayan bir fırtına. Her çirkinliği hep güzel gösteren bir ayna. Sahte değil, sahici. Beslenme kaynağı, önünde uzayıp duran takvimlerin çekiciliği. Çünkü vakit var. Belki yok ama böyle düşünmek zorundayız, vakit çokmuş gibi davranmak zorundayız çünkü ait olmadığımız bir yerdeyiz. İnsan: mükemmel çelişki. Evet, yirmi yaşın güzel gösteremeyeceği hiçbir çirkinlik yok. Genç komünistleri bile göze güzel gösteren bu değil midir? Gençlik, doğuran ve her vakit doğurmaya hazır olan çağı insanın. Sınırsız tahammül göstermek zorunda olduğumuz ve bunu isteyerek yaptığımız bir eşik.
Bir de ölüm var yanı başında. İnsana dünyadaki ilk gününden beri eşlik eden hakikat. O her şeyi güzel gösteren aynayı bile kıran bir gerçeklik. Görüntüleri görülmez kılan bir ağıt.
- Doğrusunu Allah bilir - bir ayıba son vermek gibi değil, bir ayıp işlemiş gibidir ölüm, ‘genç ölmek’ karşısında.
Ölüm bir skandal değil, bir matematik işlemi. Neyle karşılaşırsa karşılaşsın karşısına ‘sıfır’ yazdıran bir netlik. O kadar açık bir perde. Çok ince, çok yakın. Hepimize, her birimize ayrı ayrı… İnceliği, ne kadar yakın olduğunu göstermiyor bazen insana. Aldanıyoruz. Aldatıyoruz kendimizi, daha acı.
Ölüm bir gerçek. Yalnızca dünyayı görenler için korkunç bir gerçek. Yalnızca dünyayı duyanlar için korkunç bir gerçek. Yalnızca dünyayı… Gerçek! Görülmeyen, yalnızca duyulabilecek olan bu dünyaya ait bir uğultu.
Güzelliğin en korkutucu düşmanı. ‘Unutmak’ın en aziz şükür sebebi. ‘Olmasaydı sonumuz böyle!’ Olacak. Üzgün değilim.
Ölüm bir şey elbette. Konuşmak ve anlamak bir yere kadar, duymak ve inanmak bir yere kadar, görmek ve hissetmek bir yere kadar… Mümkün. Zor. Şüphesiz. Baştan sona kadar.
Ölüm, insanı üzmez. Ölmeyenleri üzer sadece. Ölümü bekleyenleri, sırasını savmak için günleri sayanları üzer. Hatırlattığı için üzer.
Genç ölmek başkadır ama. Ölmekten başka, ölmekten acı, ölmekten acıtıcı. Böyle duyulmaz, böyle hissedilmez. Hatırlattığı için üzmez genç ölmek. Yakılan bir ağıt, yakışacaksa dünyaya, genç ölmenin karşısında yakışır.
Elimizde ne var insanoğlu olarak? Yalnızca söz. Şiir yani. Derler ki iki oğlundan biri, diğerini öldürünce oturup bir mersiye yazmıştır, Hz. Âdem. Acıyı dindirmenin ilk yatağı olarak söz. Anlaşılır kılmanın, anlamaya çalışmanın ilk adımı olarak söz. Ne var elimizde başka?
Göğsümüze bastıracağımız, sevinince bayrak, hüzünlenince sancak eyleyeceğimiz, gücümüzün yetmeyeceğini bildiğimiz yerde, bütün o kibir ve tanrı karşısında boy göstermelerin bittiği o sessiz yerde yapayalnız kalınca tutacağımız ne var? Hiç. Bu yüzden şiirden yardım almamız gerekiyor. Bu, artistik bir poz değil, zaruri bir ihtiyaç.
Bu dünyada bir nesneye / Yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere / Göğ ekini biçmiş gibi
O Yunus Emre ki bütün cihanı gözünde görmeyip kenara bırakmış kişiydi. Bir kışlak bile değil, bir durak, bir uğrak yeri gibi görmüştü dünyayı. O Yunus Emre ki, varlığın sahibinden başka varlık ve yokluk bile görmemişti. Dünyayı hiç duymamış biri olarak onu bile ‘ah’ ettiren bir şeydir ‘genç ölmek’ işte. Ölümü gerçek dünyanın bir kapısı olarak gören onun bile içini yakan bir şeydi. Bu baştan sona üstümüze bulaşan pıtraklı diyardan insanı kurtaran ölüm, Yunus için bile gençlik yanında iç yakan bir şeydi. “Ötesini söylemeyeceğim.”
“Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak / Bir ayıba son verir gibi olacak” diyordu ya Pavese. Yanılıyor hiç tartışmasız. ‘Genç ölmek’ karşısında yanılıyor o da.