Fuko okuyana Meysu kapağı
Meysu kapağı neden bu kadar değerliydi o zaman çokanlamıyordum. Sonradan anladım. Meysu bizim bakkalagelmiyordu. Sadece orman içindeki kır gazinosuna gelirdi.Küçük kahverengi şişesi içinde bildiğimiz meyve suyusatılırdı. Meysu kapağı alabilmek için kır gazinosunagitmen gerekirdi.
Bana bugüne kadar iki kişi “Fuko” yani “Michel Foucault” okuyup okumadığı sordu. İkisi de gözlüklü, kıllıydı. Ve mezun oldukları fakülteleri beş on cümlede bir hatırlatıyorlardı.
Ben cücüklük zamanımda gazoz, kola kapağı biriktirirdim. Onları yere sırayla diziyor oynuyorduk işte. Ve mahalle- mizin en çok gazoz kapağı sahibi ise Şişko Levent idi. Şişkoluğu gerçekti. Her tarafı bıdık bıdık et olan bir çocuk düşüneceksin. Konuşurken peltekti. Kaşları kalın, saçları sık bir şey. Ama pasaklı değil. Kafası çalışır, hesap kitaptan anlar ve dedim ya işte en fazla gazoz kapağı onda var. Sadece gazoz kapağı değil bilye ve futbolcu resmi koleksiyonu da dillere destan.
Ben sırrını hala çözemediğim bir mucize ile Levent’e ortak olabildim. Ve Levent yeni ortağına yani bana bütün mal varlığını gösterdi. Neredeyse bir çuval dolusu gazoz kapağı! Şıkırtıları hala kulağımda. Ellerim titremişti. Bu kadar çok olmasına inanamadım. Ama Levent paraya alışmış herifler gibiydi. Heyecanlanacak yerleri nasırlaşmıştı yani.
Ben cücüklük zamanımda gazoz, kola kapağı biriktirirdim. Onları yere sırayla diziyor oynuyorduk işte. Ve mahalle- mizin en çok gazoz kapağı sahibi ise Şişko Levent idi.
Gazoz kapakları içinde neler vardı neler. Benim en çok “meysu kapağı” dikkatimi çekti. Çünkü bir “meysu kapağı” yedi tane normal kapak ediyordu. O kadar değerliydi. Biz çok az sayıdaki meysu kapağını ayrı yerde saklar, ihtiyat akçesi gibi dar zamanlarda kullanmak için ayırırdık. Ama şişko Levent çuvalın içine sallamıştı meysu kapaklarını. Sadece bizde değil her mahallede böylesine değerli zannediyordum. Meysu kapağı neden bu kadar değerliydi o zaman çok anlamıyordum. Sonradan anladım. Meysu bizim bakkala gelmiyordu. Sadece orman içindeki kır gazinosuna gelirdi. Küçük kahverengi şişesi içinde bildiğimiz meyve suyu satılırdı. Meysu kapağı alabilmek için kır gazinosuna gitmen gerekirdi. Oraya gitmek mesele, git- sen bile meysu kapağı bulmak için epeyce beklemen gerekirdi. Her türlü gazoz kapağı bulabileceğin kır gazinosuna en çok da Şişko Levent ve mahallenin yaramaz sıpaları gidebiliyordu. Şişko Levent, kır gazinosunu, ormanı, oraya gelip gidenleri o kadar çok ve o kadar değişik şekilde anlatıyordu ki şaşırıp kalıyorduk. Ve “meysu kapağı” o uzak ülkeden bize gelen- kalan tek şeydi. Biz gidemiyorduk kır gazinosuna çünkü annelerimiz çok kızardı bu işe. Uzun lafın kısası meysu kapağını değerli yapan uzak bir yerden gelmesiydi. Yoksa kendisi sadece bir kapaktı işte...
Şimdi tekrar “Fuko” meselesine gelelim. Bana göre kır gazinosu “Fuko’nun” yaşadığı memleket gibidir. O memlekette “Fuko gibiler” çoktur.
Ama bizim mahalleden oraya giden azdır. Onlar ne anlatırsa biz o kadarını biliriz. Ve onlar da bize “Fuko gibi” onlarca yazarı anlattılar. Kır gazinosuna gidebilen sıpalar ve Şişko Levent nasıl havalı havalı anlatıyorlarsa bizim içimizde yabancı dil bilen sıpalar da o kadar havalı oldular zamanla. Onların havalı halleri işte bana “Fuko okudun mu üstad?” diye soran çocuklara bulaştı. Ve şimdi o çocuklar benim “meysu kapağı” karşısında büyülenmem gibi, gözüne ışık tutulmuş tavşan gibiler.
Ama sormuyorlar hiç. “Neden bu kadar önemli? Bir gazoz kapağının gerçekten bir değeri var mı?” Ben yıllar sonra kendimi didikleye didikleye “meysu kapağı neden değerliydi?” sorusuna bir cevap bulabildim. Ve cevabımı az evvel anlatmaya çalıştım. Ama bazı yazarları “meysu kapağı” olarak görenlerin kendilerine “Neden bu kadar değerli?” diye sorduğuna inanmıyorum. Ha tabi herkesin “meysu kapağı” kendinedir, hiç karışmam ben. “Karışmazsın madem neden yazdın bu yazıyı ?” diye soranlar olabilir.
- Ben her fırsatta benzer sorulara muhatap olmaktan muzdaribim. Onun için diyorum ki “meysu kapağı” neden değerli olsun ki diye sorulsun.
Neyse lafı uzatmayalım. Şişko Levent benim gazoz kapakları karşısında şaşırmamdan çok zevk alıyordu. Beni büyülemek hoşuna gidiyordu. Bunu anladığım gün çok canım sıkılmıştı.
Ama meysu kapaklarının sahte büyüsünden kurtulamıyordum. Ve gelen geçen herkese soruyordum. “Levent’in meysu kapaklarını gördün mü?” Tıpkı bana soranların sorusu gibi. “Fuko okudun mu üstad?