Asra yemin olsun ki durum bu!
Kur’an, hakikatin yegâne kaynağıdır. Mahluk olmayan bu ezelî kitapta sadece iki taraf var.İki tarafın mücadelesi ve savaşı var. Hak ile batıl. Ben her şeyi hak olan Allah Resulü’nünve O’nun kardeşleri diğer peygamberlerin arkasında yer alıyorum.
Sıkıştırılıyoruz. Kışkırtılıyoruz. Tehdit ediliyoruz. Korkutuluyoruz. Dünyadaki bütün silahları imal edenler tarafından. Bombalanıyoruz. Sorgulanıyoruz.
Kendilerinin azmettirici, planlayıcı, fail oldukları suçlardan dolayı bizim özür dilememizi istiyorlar. Yargılanıyoruz. Oyalanıyoruz. Yerine getirmeyecekleri sözlerle oyalıyorlar bizi. Sürekli yalan söyleniyor bize. Bu dünyada yeriniz yok diyorlar. Biz bahşetmedikçe, biz izin vermedikçe durduğunuz bu yerde duramazsınız diyorlar. Bunu biz çoğunluğa söylemiyorlar. Açıktan söylemiyorlar genelde. İdarecilerimize, yöneticilerimize, diplomatlarımıza söylüyorlar. Perde ardında söylüyorlar. Çünkü hem kafirler, hem hümanist münafıklar. Evet hümanizm bir çeşit siyasi münafıklıktır.
Dünyadan alabilecekleri herşeyi alsınlar ki ahirette alacakları hiç bir şey kalmasın. O kızgın ateşten başka hiç bir şey. Allah onları bir daha birbirine düşürecektir.
Çoklar. Cehennemi dolduracak denli çoklar. Silahları çeşit çeşit. Şeytanın aklına sahip oldukları için hileleri de maksimum seviyede. Maksimum seviyede iğrençler, acımasızlar. Ama hayır, korkusuz değiller. Allah asla onların kalbinden korkuyu gidermez. Allah asla onları rahat bırakmaz. Onlara sadece dünyada bir hükümranlık izni verilmiştir ki bu güçleri ve zalimliklere müminlere imtihan ibret olsun. Dünyadan alabilecekleri herşeyi alsınlar ki ahirette alacakları hiç bir şey kalmasın. O kızgın ateşten başka hiç bir şey. Allah onları bir daha birbirine düşürecektir.
Allah onların planlarını ve tuzaklarını bir daha bozacaktır. Bozmaktadır. Dünyadaki her mazlumun kanı, her yurdundan edilenin ahı, her masum çocuğun gözyaşı Allah’ın Kahhar ismine bir mektuptur, bir ilticadır. Ve Aziz ve Züntikam olan Allah va’dine sadıktır. Hakk’a sadıkların duası ve yakarışı karşılıksız kalmaz, kalmaycaktır.
Ramazan gecelerinde okuduğum yüce Kur’an’ın ayetleri kanımda dolaşıyorken yazıyorum bu satırları. Hiç bir zulüm, hiç bir saltanat ebedi olarak devam etmemiştir. Allah hiç bir mümini hüsrana uğratmamıştır. Hüsran, şeytan ve avaneleri içindir. Kayıpta olanlar onlardır. Müminler, Allah ve Resulü’nün ve meleklerinin izzetinden pay almışlardır. Allah müminleri karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah hidayete erdirdiği kullarıyla beraberdir. Allah, hidayete erdirdiklerine rahat bir dünya hayatı vadetmemiştir. Ama zorluğun içinde bir kolaylık ve bir kazanç vadetmiştir. Sıkıntı ve belalar Allah’ın izzet perdelerindendir. O perdeleri sabır ve tevekkülle karşılarız biz. Sırat-ı müstakimden ayrılmayarak, kardeşlerimizle yardımlaşarak, birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye ederek, o sağlam yürüyüşte direterek…
- Ramazan gecelerinde okuduğum Mektubat-ı Rabbani’nin cümleleri kanımda dolaşıyorken yazıyorum bu satırları. Kafirlere buğzetmekten vazgeçmeyerek. Onlardan korkmayarak. Onlara benzememek için dinin fokur fokur kaynayan öz kaynaklarından içerek. Kur’an, hakikatin yegâne kaynağıdır.
Mahluk olmayan bu ezelî kitapta sadece iki taraf var. İki tarafın mücadelesi ve savaşı var. Hak ile batıl. Ben her şeyi hak olan Allah Resulü’nün ve O’nun kardeşleri diğer peygamberlerin arkasında yer alıyorum. Vazgeçmeyen, pes etmeyen, taviz vermeyen, nobran olmayan, ağlayan, seven, cihat eden, merhametli, uyaran ve müjdeleyen, hakikati eğip bükmeyen, azim bir ahlak sahibi olan, bizi ateşe düşmekten alıkoyan, daima adaleti ve kıstı gözeten en güzel insanların varislerinden olmak istiyorum. Hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi’nin elindedir.
Hayatımın çelişkilerle, tutarsızlıklarla, günahlarla devam etmesi benim hatalarım ve zaaflarımın sonucudur. Yanılgılarıma, düşüşlerime, yalpalayışlarıma mazeret uydurmaya çalışmıyorum. Onları meşrulaştırmak için, nefsimi temize çıkarmak için bilgiçlik taslamaktan Allah beni muhafaza etsin. Allah kardeşlerimi de böyle zor durumlara düşmekten muhafaza buyursun. İlim/bilgi pişmanlıktan ve insanın kendini görmesinden alıkoyuyorsa bir perde olmuştur. Nefsi, insana en zor tuzağı kurmuştur. O zaman kişi kendini kardeşlerinden yalıtmaya başlar. Çünkü artık kendini farklı ve üstün görmeye başlamıştır. Çünkü artık onlar, yani aynı sofradan beraberce yediği kardeşleri, dünyayı, olayları, felsefeyi, sanatı, insanlık mirasını bilmeyen zavallılardır. Bir daha Kur’an’a dönelim burda. Bir daha Müslümanların tarihine bakalım. Mevziyi ve halkını, kardeşlerini, arkadaşlarını terkeden bir tek kişiyi göremeyeceğiz. Bölgesini terk etmeye kalkışan Balık Sahibi’ni de Allah geri getirmiştir. Kaçan, terkeden, küçümseyen, aşağılayan, güzelce anlatmaktan vazgeçen kimse yok.
- Söylediklerimiz, sözlerimiz, yazılarımız, şiirlerimiz, hikayelerimiz, felsefî argümanlarımız Müslümanların hayrına değilse, onların işine yaramıyorsa; kimin ekmeğine yağ sürmektedir? Asıl mesele budur.
Asıl mesele, her bir Müslümanın bütün kafirlerden üstün olduğunu kabul ederek işe başlamaktır. Asıl mesele, İslam’dan gayrı hak din olmadığına ve –Müslümanların çok kusurlu ve yetersiz olduğuna inanılıyorsa bile- Müslümanlardan gayrı hiç kimsenin dünyada adaletle ve merhametle hükmedemeyeceğini bilmektir. Allah Değişmez Kitabı’nda, müminlerle kafirleri karşılaştırıyor ve kafirlere bir çöp kadar bile değer vermiyor. Bu şundandır da: Kafirler dünyayı tutarlar, dünyaya tutunurlar, tutundukları dünyayı rab bellerler. Sadece heva ve heveslerine uyarlar. Ama ölümü unutamazlar, ölümden kaçamazlar, ölümü durduramazlar. Bu yüzden yok oluş derler ona. Onun yok oluş olduğuna kendilerini inandırırlar. Mümin ise Allah’ın, Resulü’yle haber verdiği gayba iman ettiği için mümindir, azizdir, şereflidir. Takdir ve tayin edilmiş vakte inanır. Dünyanın faniliğine, zeval bulacağına inanır ve ona göre yaşamaya çalışır. Ancak ölümle som gerçekliğine kavuşur hayat. Kafirin sıkacağı hiç bir silah, atacağı hiç bir bomba müminin cennet ve cemalullah ümidini yok edemez.
Bilakis o kara kafirlere direnerek onları durdurması veya bu uğurda şehit olması, onun derecesini yükseltir, yüzünü apak eder. Böylece bu imtihan durağını, Rabbi’nin gazabından ve mekrinden korkarak ve ama rahmetinden de ümidini kesmeyerek emanet canını ölüm meleğine teslim eder, aşıp gider. Bu, Kur’an’daki en güzel kavuşma ‘lika’ sahnesinin başlangıcıdır. O Rabbine kavuşmak istediği için Rabbi de onu beklemektedir.