Afrika’nın yüreğinde bir sabah: Patrice Lumumba
17 Ocak 1961’de katledilen PatriceLumumba da o kara ateşlerden biriydi,mücadelesini unutabilmek ne mümkün!Afrika’nın işkenceyle öldürülen ilkbaşbakanıdır Lumumba. Suçu çokağırdır. Sömürgeci batının maskesiniherkesin önünde yırtmıştır çünkü.Frantz Fanon gibi defalarca hem de
“Biz kendi ülkemizin bütün vatandaşlarına
ayrım gözetmeksizin,
özgürlük, eşitlik, refahı sağlayan demokrat
ve modern bir devletin kurulmasını istiyoruz.
Kahrolsun sömürgecilik ve emperyalizm.
Yaşasın Kongo ulusu ve Afrika!”
Patrice Lumumba / 1958
Afrika Halkları Konferansı
Afrika topraklarında sömürgecilik-karşıtı ‘gerçek’ faaliyetler yürütmüş ‘anti-sömürgeci gibi’ olmayan siyasi liderlere karşı örtülü bir sansür uygulanmasına alışkınız. CIA operasyonuyla devrilmelerine, hapse atılmalarına, sürgüne gönderilmelerine, kurşuna dizilmelerine de öyle. Afrika’nın namuslu sözüne bayrak olmuş liderlere gönderilecek açık bir mesaj her zaman bulunur. Nelson Mandela’nın Rock yıldızlarının katılımıyla Londra’da kutlanan 90. doğum günü partisini hatırlayınca, o kadar uzun yaşatmadıkları, doğum günlerini kutlamadıkları, son derece ‘tehlikeli’ buldukları kara kıtanın diğer liderlerini anımsıyorum genelde. Solcuların peşlerine takıldıkları poz satan liderlere benzemeyen, üzerine beton dökülmüş o kara ateşlere gönlümüzde her zaman yer vardır elbette. Afrika imgesinden bize kalanlara baktığımızda iyimserliğimizi korumamız zorlaşsa da, cellatlarına âşık olmayan bir Afrika’nın temellerinin yine aynı kıtanın derinliklerinde saklı durduğunu söylemeliyiz.
Sömürünün örtülü olarak devam edeceği sözde bir ‘bağımsızlık’ vererek kölesinin sırtını okşamak isteyen şefkatli bir efendi rolüne taliptir aslında Belçika. Lumumba bunları reddeder.
17 Ocak 1961’de katledilen Patrice Lumumba da o kara ateşlerden biriydi, mücadelesini unutabilmek ne mümkün! Afrika’nın işkenceyle öldürülen ilk başbakanıdır Lumumba. Suçu çok ağırdır. Sömürgeci batının maskesini herkesin önünde yırtmıştır çünkü. Frantz Fanon gibi defalarca hem de!
Bir Belçika kolonisi olan Kongo’nun özgürlüğünü elde etmesi ve sömürgecilerin ülkesinden defolup gitmesi için 1958’de Kongo Ulusal Hareketi’ni kuran Lumumba, genç bir siyasetçi olarak halktan gördüğü teveccühü ‘bağımsız Kongo’ idealiyle birleştirmek istemiştir. Haklıdır, 1950’lerin sonu bağımsızlık hareketlerinin, kurtuluş mücadelelerinin revaçta olduğu bir dönemdir, dünya bu ideallerle çalkalanmaktadır. Belçika’nın kanlarını içtiği Kongolulara bağımsızlık bahşetmek gibi bir niyeti olmadığı ortadadır. Sömürünün örtülü olarak devam edeceği sözde bir ‘bağımsızlık’ vererek kölesinin sırtını okşamak isteyen şefkatli bir efendi rolüne taliptir aslında Belçika. Lumumba bunları reddeder.
- Kongo Ulusal Hareketiyle girdiği seçimleri kazanarak halkoyuyla 23 Haziran 1960’da ilk hükümeti kurduğunda, ipleri eline alır ve Başbakan olur. Denge unsuru olarak Joseph Kasavubu da Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulur.
Lumumba Başbakan olur olmaz ülkede iç karışıklıklar başlamıştır, iyi planlanmış bir organizasyonla fitili ateşlenen toplumsal hareketlerle Kara Ateş’i koltuğundan indirmeye çalışan sömürgeci güçler, işlerini çok iyi yaparlar. ABD-Belçika-İngiltere bloku çok uluslu şirketlerinin çıkarları için, kaosu daha da arttırmak adına zengin yeraltı madenlerine sahip Katanga bölgesinde ayrılıkçı Tsombe’yi, elmas yatağı Güney Kasai’de ise kendini kral ilan eden Kalonji’yi destekliyorlardı. Her şey Lumumba’nın ‘ülkeyi yönetmiyor’ algısına hizmet etmek ve sömürüye aynı hızla devam edebilmek içindi. Çok uzun sürmeden algı yönetimi etkisini gösterdi ve başardılar. Lumumba ülkede cereyan eden olaylar gerekçe gösterilerek başbakanlıktan azledildi. CIA destekli bir askeri darbeyle yönetimi Albay Mobutu devraldı. Her şey adım adım Lumumba’nın yok edilmesi için planlanmıştı. Kongo Ulusal Hareketi’nin kongre kapanışında yaptığı o tarihi konuşmanın bedelini ödettireceklerdi Kara Ateş’e;
‘’Kongo ile Belçika arasında ayrılık artık kesinleşmiştir. Bütün kadınlarımızı, çocuklarımızı, vatanın bütün güçlerini büyük Kongo Devrimi için seferber edeceğiz. İleri! Yürüyün! Belçikalıları dinlemeyin! Hepimiz savaş ve yoksulluk kardeşi olacağız! Zafer kardeşi olacağız!’’
CIA kuklası Mobutu’nun yaptığı askeri darbe sonrası Katanga bölgesine ihale edilen infaz işini büyük bir zevkle ayrılıkçı Tsombe ve komutasındaki askerler alır. Lumumba Katanga’da tutuklanarak günlerce ağır işkencelere maruz kaldıktan sonra, arkadaşlarıyla birlikte ıssız bir ormanda CIA-Belçika gözetiminde kurşuna dizilir. Cellatlarına asla yalvarmamış, ideallerini kurşuna dizemeyeceklerini haykırmıştır hepsinin yüzüne. Kurşuna dizildikten sonra cesedi ‘sorun çıkarmaması için’ asit havuzunda yakılarak yok edilir. Resmi olarak Lumumba’nın kaçtığı ve öfkeli köylüler tarafından öldürüldüğü açıklanır. Ölümünün halkta yarattığı infial dizginlenir. Birleşik Kongo ideali Lumumba’yla birlikte toprağa gömülmüştür. Artık yeni ülkenin adı Zaire’dir. Kongo’da çıkan değerli madenler arasında en önemlisi koltandır. Elektronik alet yapımında kullanılan koltan’ın ABD’de işlenmesi ve yüksek teknoloji ürünlerinde kullanılması, Lumumba’nın cesedinden bile korkulmasının gerekçesidir aslında.
Kara ateşin ruhu; keşke Lumumba da burada olsaydı!
Malcolm X’in kızının adı Gamilah Lumumba Shabazz’dır. Kongo lideri Patrice Lumumba’nın CIA tarafından öldürüldüğünü kürsülerde cesaretle söyleyen Malcolm da CIA tarafından -öfkesi asıl hedefini bulduğu için- şehit edilmiştir. Che Guevara Nisan 1965’te üç arkadaşıyla birlikte gizlice Kongo’ya gelir ama Kongolular mücadeleden geri çekilme kararı alınca Lumumba’nın intikamını alma operasyonu başarısızlıkla sonuçlanır. Lumumba’nın ideallerini Malcolm X’ten öğrenen Muhammed Ali, 1974’te George Foreman ile karşılaşmak üzere Lumumba’nın ülkesi Kongo’ya (Zaire) gittiğinde tribünlerden büyük bir teveccüh görür, Foreman’a ise ağır bir tepki gösterilir. Foreman Kongo’ya bir Belçika kurt köpeğiyle gelmiştir çünkü. Foreman sömürgecileri, Ali de Lumumba’yı hatırlatmıştır tribünlere. Bu büyük maçı, öncesi ve sonrasıyla anlatan When We Were Kings adlı belgeselde sansürlenen bir bölüm vardır. Ringe çıkmadan hemen önce Ali kameraya dönerek şöyle der; “Ben Allah ve halkım için dövüşüyorum, şöhret ya da para için değil. Kendim için değil, sosyal yardımlarla yaşayan, gelecekleri olmayan, ayyaş ve uyuşturucu müptelası haline gelmiş Siyahlar için dövüşüyorum. Ben Allah’ın siyasetçisiyim. Keşke Lumumba da burada olup beni görseydi”.
Belçika 1885-1912 yılları arasında 10 milyon kara derili Kongoluyu katletti. Tecavüz, işkence, çocuk kaçırma ve insan avı gibi insanlık onuruna yakışmayacak hareketler sıradan bir hal almıştı. Milyonlarca Kongolunun verimiz çalıştıkları gerekçesiyle elleri ve ayakları bileklerinden kesildi. Yabancıların girişi yasaklanan Kongo, Kral II. Leopold’un özel mülkü haline getirildi. Bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el konuldu, halk aç bırakılarak köleleştirildi, muhalif siyasetçileri öldürüldü. Lumumba’nın yaktığı isyan ateşi, işte bu vahşi sömürgeci kolonyalist düzene ve onun maskeli efendilerine karşıydı. Hepsinin tarih önünde maskesini düşürdü Lumumba. Kısa siyasi yaşamında savunduğu doğrular ve mücadelesini verdiği fikirler Afrika topraklarına birçok filiz saçtı. Başkent Kinşasa’ya gelen herkes, Patrice Lumumba’nın heykelinin önünden geçerek bu büyük devrimciyi selamlar mutlaka! Efendisi hasta olduğu zaman ‘hasta mıyız patron?’ diye sormadı Lumumba, öfkesini hep diri tuttu. Ev zencisi olmadı. Tarla zencisi olmakta ısrar etti. Hatırası ve mücadelesi bütün ateşiyle yaşıyor hala! Eski Haiti Kültür Bakanı olan yönetmen Raoul Peck’in çektiği 2000 yapımı Lumumba filmi de etkileyici bir politik gerilim olarak hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Patrice Lumumba’nın karısına yazdığı son mektubun muhteşem satırları şöyledir;
Sevgilim, Bu mektubu yazarken sana ulaşıp ulaşmayacağını ya da ulaştığında hala hayatta olup olmayacağımı bilemiyorum. Ülkemin bağımsızlığı için yürüttüğüm mücadele boyunca, ben ve arkadaşlarımın uğrunda hayatlarımızı verdiğimiz kutsal davanın zafere ulaşacağına hiç kuşku duymadım. Ama bizim ülkemiz için istediklerimiz; onurlu bir yaşam, parlak bir saygınlık, kısıtlanmamış bir özgürlük gibi vazgeçilmez değerler, o güvendiğimiz ve yardım istediğimiz BM’deki önemli görevliler tarafından asla istenmedi. Çünkü farkında olsun ya da olmasınlar, doğrudan ya da dolaylı olarak Belçika ve batılı dostlarının sömürgeciliğini destekliyorlardı.
Yalnız değiliz… Afrika’da, Asya’da ve bütün dünyadaki özgür insanlar, bu topraklarda bir tek sömürgeci ve paralı asker kalmayana kadar savaşacak olan milyonlarca Kongolunun hep arkasındalar… Ayrıldığım ve bir daha asla göremeyeceğim çocuklarıma anlatılmasını istiyorum ki; Kongo’nu mükemmel bir geleceği olacak. Bağımsızlık ve egemenliğimizi tekrar kazanmak görevi kendilerinin ve bütün Kongolularındır. Saygınlık olmayan yerde özgürlük yoktur. Adalet olmayan yerde saygınlık yoktur. Bağımsızlık olmayan yerde ise tek bir özgür kişi yoktur. Hiçbir barbarlık, hiçbir acı ve hiçbir işkence, beni merhamet dilemeye zorlamadı. Başım dik olarak, sarsılmamış bir inanç ve ülkemin kaderine dair derin bir güvenle ölmeyi, kutsal ilkelerimizin küçümsenmesini izleyerek yaşamaya tercih ederim. Tarih bir gün sözünü söyleyecek. Brüksel, Paris, Washington ya da Birleşmiş Milletler’in öğrettiği tarih değil; bizim sömürgecilik ve kukla hükümdarlarından kurtulmuş, özgürleşmiş ülkelerimizde öğretilecek tarih… Afrika kendi tarihini yazacak, sahra’nın kuzeyinde ve güneyinde, bu zafer ve saygınlığın tarihi olacak. Ağlama sevgilim; Biliyorum ki, benim çok acı çekmiş ülkem kendi bağımsızlık ve özgürlüğünü savunacak. Yaşasın Kongo! Yaşasın Afrika!