Modern Türk mimarisine öncülük eden isim: Sedad Hakkı Eldem
Mimarlık düşüncesinde geleneksel değerlerle modernizmi bir araya getirerek kendine özgü ulusal mimarlık üslubu oluşturan Sedad Hakkı Eldem; bu yeni akımın avangardı olan bir mimar. Osmanlı devri sonrasında gelişen Türkiye Cumhuriyeti’nde sergilediği mimari üslup ve eserleri sayesinde, modern Türk mimarlığında önemli bir yere sahip.
20 Aralık 1908’de İstanbul’da doğan Sedad Hakkı Eldem; babasının diplomat olması dolayısıyla çocukluğunu; Cenevre, Münih ve Zürih gibi önemli Avrupa şehirlerinde geçirir. İlköğretimini Cenevre’de Fransızca, ortaöğretimini Münih’te Almanca olarak alması iki dili de iyi derecede bilmesini sağlar.
1924 yılında, İstanbul’a dönen Sedad Hakkı Eldem, o dönem Sanayi-i Nefise’de hoca olan Mimar Vedat Tek’in tavsiyesi üzerine dayısı Osman Hamdi Bey’in kurucusu olduğu bu okulda eğitim almaya başlar. Guilio Mongeri’nin yanında staj yapma fırsatı bulur ve atölyesinde çalışır. Öğrencilik yıllarında, mimari desen çizimleri ile ilgilenir ve Topkapı Sarayı’nın ayrıntılı krokilerini yapar.
1926-27 yıllarında, yapımını Mongeri’nin üstlendiği Ankara’daki Ziraat Bankası Binası'nda hocasıyla birlikte çalışır. Ankara’da bulunduğu dönemde kale içindeki evleri inceler. Onları "başka hiçbir Türk şehrinde göremediğim güzellikte evler" olarak yorumlar ve desenleri üzerine çalışmalar yapar. İstanbul’a döndüğünde hocası Mongeri’nin yanında, Çırağan Sarayı’nın restorasyon projelerini ve rölövesini hazırlar.
1928 yılında, mezun olduktan sonra, diploma projesiyle birinci olur ve kazandığı devlet bursuyla, üç yıllığına Avrupa’ya gönderilir. Birçok Avrupa şehrini gezen Eldem; Berlin’de Jansen ve Hans Poelzig’in, Paris’te Auguste Perret ve Le Corbusier’in yanında çalışır. Henüz burs süresi tamamlanmadan, 1930’da, yeniden yapılanma sürecindeki Güzel Sanatlar Akademisi’nden -eski Sanayi-i Nefise- gelen teklif üzerine İstanbul’a döner.
Eldem henüz 23 yaşındayken, 1931’de Uluslararası Budapeşte Fuarı’nda Türkiye pavyonunu tasarlar ve ilk kez bir projesi uygulanır. Kısa süreli fuar için tasarlanan pavyon; modüler ve ahşap olması ile hafiflik ihtiyacına cevap veren modernist bir tarza sahiptir. Eldem’in hayatında önemli bir yere sahip olan Türk Evi etkisi; pencere oranlarında ve malzeme seçiminde kendini gösterir. Fuar pavyonlarının ülke temsiliyetleri açısından önemi düşünüldüğünde, Eldem’in genç yaşına rağmen mimarlık piyasasında kendisine yer edindiği buradan anlaşılıyor.
1932 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü'nde, öğretim üyesi yardımcılığına getirilen Eldem; 1978 yılında, emekliliğe ayrılana kadar millî mimari, mimari proje, yapı, rölöve ve restorasyon dersleri verir. 1932’de, akademik hayatıyla eş zamanlı olarak kişisel ofisini açar ve uygulamalara başlar.
1932 yılında Eldem, ilk büyük işini alır ve yapı 1933’te tamamlanır. Taksim’de yer alan Ceylan Apartmanı, her katında birer daire bulunan altı katlı bir konut yapısıdır. Üçgen parselden yararlanılarak tasarlanan yapıda; köşede bulunan salonlar üç yöne bakacak şekilde konumlandırılır. Cephesinde geniş pencereler bulunan yapıda, yatay etkiyi güçlendirmek adına derzler kullanılır. Auguste Perret etkisinin görüldüğü binada, dairelere sekizgen hol eklenerek çoğu odaya holden erişim sağlanır.
Eldem, Ceylan Apartmanıyla birlikte modernizmle ilişkisini gösteren ilk binalardan olan SATIE Büro ve Servis Deposu’nu tasarlar. Kübik kütlesi, yatay bant pencereleri ve düz çatısıyla Le Corbusier’nin pürist ilkelerine referans veren yapı, 1934’te tamamlanır. Ancak 1950’lerin sonunda yıkılır.
Eldem’in o dönem tasarladığı Maçka Firdevs Hanım Evi (1934) ve Yalova Termal Oteli (1934-1937) projelerinde de, Avrupa’dan edindiği modern mimari yaklaşımların etkisi görülür. Yine de Yalova Termal Oteli’ni, "Milli Mimari hareketinin ilk ürünü" olarak niteler.
Geleneksel Türk Evi, son yüzyıl saray ve köşkleri üzerine çalışmalar yapan Eldem, Avrupa’da aldığı eğitim ile öğrendiği mimari üslupları harmanlar ve özellikle kariyerinin başlarında farklı üsluplarda denemeler yapar. Geleneksel motifleri, plan tarzlarını gün yüzüne çıkarmayı düşünen Eldem, bu öğeleri özellikle kullanır.
1934 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi’nde, "Milli Mimari Semineri" adında ulusal mimarlık eserlerine yönelik araştırmayı hedefleyen bir çalışma başlatır. Bu çalışma sayesinde, o döneme kadar haklarında çalışma yapılmayan sivil ve anonim mimarlık eserlerinin dökümleri çıkarılır. Özellikle öğrencilerine bu tarz yapıların rölövelerini çizdirir. 1 Nisan 1948 tarihinde, Akademi’de çıkan yangında koleksiyonu yitirinceye dek çalışma devam eder.
İstanbul Teşvikiye’de yer alan Ağaoğlu Evi (1936-1938), Eldem’in geleneksel biçim ve işlev öğelerinin yeniden yorumlandığı bir yapı olarak bilinir. Türk Evi’nin oval sofası, iki katlı apartmanın en önemli unsurudur. Geleneksel öğeyi modern tarzda yorumlayan Eldem, sofanın yerini ve işlevini değiştirir, salon olarak kullanır.
1938’de Eldem'e, o güne kadar gerçekleştirilen en büyük uluslararası fuar olan New York Dünya Sergisi'nde, Türkiye’yi temsil görevi verilir. Eldem sergide, Türk Pavyonu ve yapım aşamasındaki çeşmelerin dikkat çektiğini belirtir. Pavyon genel itibariyle eski hünkar köşklerinin benzeri olan, üst katında kahve olarak hizmet veren bir işleyişten oluşur. Bu yapıya ek olarak, merkezi havuz etrafında sıralı olan çeşitli sergi ve hizmet alanları konumlanır. Türk Pavyonu; Eldem’in oluşturduğu mimari üsluptan çok, Vedat Tek ve Kemaleddin Bey’in üslubuna benzese de, 2. Ulusal Mimarlık Dönemi’nin başlangıcına bir işaret olarak yorumlanır.
Eldem, sahip olduğu ulusal mimarlık fikirlerini; 1940’ta Arkitekt dergisinde "Yerli Mimariye Doğru" başlıklı yazısında belirtir. Bildiri niteliğindeki yazı çalışmasında, ulusal mimarlığın gerekliliğinden bahseder ve nasıl olacağına dair yöntemlerini açıklar.
- "Tarzı mimarî’ hariçten ithal edebilecek bir meta değildir, ve olmamalıdır. Her memleketin kendine mahsus bir tarzı mimarisi vardır ve bir tarzın alelıtlak her yerde tatbiki bir çok mahzurlara sebebiyet verebilir. Binaenaleyh yapı üslubunun yerli olması çok esaslı bir şarttır." - Eldem, 1940
Eldem; yapının işlevi, boyutu gibi farklı etkenleri göz önünde bulundurarak, milli mimariyi dikkatli şekilde kullanıyor ve şekilci bir mimari üsluptan uzak duruyor. Bu sayede, mimaride gerçek anlamda ulusal bir etki oluşturabiliyor. Bazı projelerinde uluslararası üslup ve yerli gelenek arasında güçlü bağlar bulunurken, geleneksel Türk unsurlarını küçük dokunuşlar olarak kullandığı veya uluslararası bakış açısının asgaride tutularak geleneksel öğelerin denendiği tasarımlar da bulunuyor.
Mimarlık kariyerinin ilk döneminde geleneksel mimari öğelerini ve biçimlerini daha çok konut ve pavyon tarzında kullanan Eldem’in; mimari üslup düşüncesinin en iyi örnekleri Yalova Termal Oteli (1934-37), Ağaoğlu Konutu (1936-37), Tahsin Uzer Yalısı (1938), Ayaşlı Yalısı (1938), Safyurtlu Konutu 1 (1942) ile Taşlık Kahvesi'nde (1947-48) görülüyor.
Otel, işyeri, kamu, eğitim ve banka tarzı işlevlerde ise çağın ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde akılcı ve işlevci tasarımlara yönelir. Emin Onat ile tasarladığı İstanbul Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi (1942-44) ve Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi (1943-45) gibi büyük yapılarda işlev, malzeme ve taşıyıcı sistemi ön planda tutan Eldem; geleneksel öğelere ayrıntılarda yer vermiştir.
Günümüzde, 2. Ulusal Mimarlık akımı olarak tanımlanan 1940’lı yılların mimarisine damga vuran Eldem ve Emin Onat’a, 1942’de, Türkiye’nin en köklü üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi binalarının tasarımı verilir. Eski İstanbul’un ortasında, Laleli’de yer alan binanın, dönemin temsili yapılarında olduğu gibi büyük oranlara sahip olması ve rejiminin bir güç göstergesi olması kaçınılmaz olur.
Tüm bunlara rağmen, Eldem’in tarzı binaya; pencere oranları, söveler, saçaklar, kemerler, almaşık duvarlar, geniş tonozlar ve geleneksel anıt mimarisinde olduğu gibi dev rafine edilmiş taç kapı modelleri olarak yansır. Bu açıdan bina, geleneksel öğeleri taşırken aynı zamanda plan şemasında döneme uygun şekilde işlevsel olarak kabul edilir.
İstanbul Üniversitesi binasının yapımı sürerken, Eldem ve Onat’a Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi işi verilir. Paul Bonatz’ın müşavir sıfatıyla onayladığı proje; diğer üniversite binasında olduğu gibi rejim temsiliyeti taşıyan klasist bir tarzda tasarlanır. Dev kütleli binada; yüksek kemerler, revaklar, taç kapılar ve çeşitli detaylar milli fikri yaşatır.
Dönemin belediye başkanı Lütfi Kırdar’ın siparişi üzerine Eldem; 1948’de Taşlık Kahvesi’ni inşa eder. Boğazın en eski yalısı olan Amcazade Yalısı’nın selamlığının birebir aynısı olarak tasarlanır. Merkeze yapılan havuz, plana eklenen üçüncü kol ve saçak boyu yalıdan farklı olarak eklenir. Yapı tasarımında Eldem; tarihin, modern potansiyelini göstermeyi amaçlar. Mimar; boğazdaki en eski yalının modern halini, Maçka sırtlarına getirerek istinat duvarının üzerine kondurur ve geleneksel Türk Evi’ni, Türk Kahvesi’ne dönüştürür.
Eldem ve Onat ikilisi, 1947’de Sultanahmet’te, İstanbul Adalet Sarayı’nı tasarlarlar. Düzenlenen yarışmayı kazanan projelerinin, teslimiyetçi bir şekilde "Cumhuriyet devrinin tarih boyunca yaşayacak ölmez bir abidesi" olması istenir. Yapı içindeki sokak çevresine yerleştirilen ve modüler şekilde tekrar eden bloklar, yapıya düzen kazandırır. Modülerliği açısından modernist ve işlevsel olarak görülse de, yapıdaki Eldem etkisi kendini gösterir. Uzun saçaklar, düşey pencereler ve yüksek revaklar; yapının tarihten gelen özellikleri olarak göze çarpar.
- "Artık bu mesele ile meşgul olmak zamanı gelmiştir. Milli mimari olabilir mi değil, olmalıdır demek lazımdır.” - Eldem, 1940
1950’li yıllardan itibaren, Eldem’in tasarım çizgisi ağırlıklı olarak modernist etkiye kayar ve geleneksel sivil mimari öğeleri tasarımlarda detaylar olarak yer almaya başlar. Florya Tesisleri (1955-59) ve Rıza Derviş Konutu (1956-57); rasyonelleştirilmiş modernist üslupla inşa edilir ve ‘California Modern’ etkisi görülür. Hilton Oteli (1952-55) ve Safyurtlu Konutu 2 (1952); Eldem’in mimarisinden çok Amerikan modernist üslubunda tasarlanır.
1955’te hizmete giren Hilton Oteli, İstanbul’un ilk uluslararası oteli olma özelliğini taşıyor. Yine 2. Dünya Savaşı sonrası, modernist hareketlere sahip yapının ana tasarımı Skidmore, Owings & Merill şirketi tarafından tasarlanmış olmasına rağmen yapı Eldem müdahaleleri de içeriyor. Yapıdaki uçan halı şeklindeki giriş saçağı, bahçe köşkleri, dekorasyonda kullanılan Türk Evi öğeleri ve divanhane planında bulunan lokanta; Eldem’in dokunuşlarından.
1959’da inşaatı tamamlanan Florya Tesisleri, Eldem’in en kapsamlı projelerinden biri. Sahil boyunca uzanan alanın tasarımını içeren yerleşim projesi Eldem tarafından, yapı projeleri ise Orhan Çakmakçıoğlu ile birlikte yapılıyor. Florya sahilini düzenleyecek olan proje onaylanmış olsa da uygulama sırasında çıkan sorunlar nedeniyle yalnızca bir kısmı tamamlanır. Genel itibariyle modernist üsluba sahip olan yapıdaki yatay vurgular, düz çatı ve dışa yansıyan strüktür; tasarıma modernist bir hareket katar.
Eldem’in tarzı, 1960’lardan itibaren iki farklı şekilde ilerler. İlk yaklaşımı, Akbank Genel Müdürlüğü (1967-68) ve Alarko Ofis Blokları (1976-79) gibi yapılarda görülür. Genel itibariyle geleneksel üsluptan uzak, anıtsal yapılardan oluşur. Diğer yaklaşım ise; Eldem tarzına daha yakın şekilde geleneksel sivil mimari denemeleri içerir. Geniş saçaklar ve oranlı pencerelerle, içinde bulunduğu tarihsel çevreye uyum sağlayan tasarımların başında Zeyrek Sosyal Sigortalar Kurumu Kompleksi (1962-64), Hindistan Büyükelçiliği Konutu (1965-68) ve Atatürk Kitaplığı (1966-75) gelir.
Hindistan Büyükelçiliği Konutu (1960-68), Eldem ve Orhan Çakmakçıoğlu ortaklığının bir diğer çalışması. Geleneksel eklektik üsluptaki yapı; düşey strüktürel yapı şeması, dışa yansıyan strüktür elemanlarıyla modernist özellikler taşır. Uzun saçakları, cam önü kafesleri, cumba benzeri konsolları ve Türk Evi benzeri plan şeması ise gelenekseli ifade eder.
Eldem’in tasarladığı Zeyrek’teki Sosyal Sigortalar Kurumu Kompleksi, 1962’de açılan yarışmada birincilik kazanır. Türk Evi öğelerine sahip yapı, uzun saçaklar, modüler cephe bölünmesi, düşey pencere oranları ve çıkmalar içerir. Kompleksi tek bir bütün kütle yerine hareketli, inişli çıkışlı, önlü arkalı şekilde topografyaya yerleştirmesi; geleneksel Türk evlerinden oluşan mahalle esintileri oluşturur. Yapı; hareket sayesinde arkasındaki sokağın siluetine uyum sağlar. Eldem bu projesiyle 1986’da Ağa Han ödülünü kazanır.
Pakistan Büyükelçiliği projesi (1963-74), iki binadan oluşur. İlki; Eldem modülleri ve oranlı düşey pencereler içeren elçilik ofisleridir. İkincisi ise Eldem tarzının yanında İslam mimarisine gönderme yapan parçalı tonozlardan oluşan ve saçak elemanları içeren elçilik konutudur. Eldem tarzıyla birleşen benzer İslami etki; ofis binasındaki taç kapıda da görülür.
Akbank Genel Müdürlük Binası (1966-68), bir yandan Eldem’in ağırlıklı olarak cephe tasarımında kullandığı Türk Evi karakteristiğini taşırken; diğer yandan yekpare kütle olarak anıtsal bir özellik gösterir. Cephede düşey oranlı pencereler ve dışa taşan strüktür, modülerlik sağlar. Modülerliğin iç cephede kullanılmaması binanın daha çok işlevsel olarak tasarlandığını gösterir.
Atatürk Kitaplığı (1966-75), Eldem’in uzun yıllardır üzerinde durduğu tarzının bir ürünü olarak karşımıza çıkar. Daha önce çeşitli projelerinde gerçekleşmeyen ve geleneksel Türk mimarisinde yer alan merkez hakim planın; altıgen şema olarak geliştirilmesinden oluşur. Altıgen şemadan tasarlanan kitaplıklar ve masalar; iç mekanla bütünlük sağlar. Merkezdeki altıgenle, binanın ortak fonksiyonel merkezi oluşturulur ve binanın altıgenlerdeki fonksiyonları yönetmesi amaçlanır. Böylece organik mimari etkin bir şekilde sadece görsel öğelerde kalmayarak planı da oluşturur. Kompleks dahilinde çeşitli yapılar planlanır ancak sadece kitaplık kısmı inşa edilir.
Alarko Ofis Binaları (1976-79), Eldem’in son büyük çaplı projesi olmakla birlikte, diğer ofis yapılarının temel özelliklerini taşır. Türk Evi özelliklerini yansıtan tasarım, cepheleriyle kendini gösterir. Dönemin revaçtaki malzemelerinden alüminyum ve cam kullanmak yerine, betonarme karkas strüktürü cepheye yansıtır. Düşey pencere oranlarına sahip yapıda, yatayda devam eden sürekli pencereler yerine modüler biçimde pencereleri bölen Eldem; geleneksel tarzı plana yansıtmayarak alanı açık ofislere bırakır.
Sedad Hakkı Eldem’in, Türk Evi öğelerinden güncel bir üslup oluşturma çabasının yanı sıra, eski eserleri korumaya yönelik çalışmaları da olur. 1941-45 yılları arasında Eski Eserleri Muhafaza Encümeni’nde tarihi yapıların korunması adına görev alır. 2. Dünya Savaşı sonrasında Uluslararası Mimarlar Birliği’nde (UIA) de aktif görev alarak, 1948 yılındaki genel kurulda Türkiye’yi temsil eder. 1962-78 yıllarında, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nda tarihi eserlerin korunması için bir başka görev daha alır. 1988’de, Kültür Bakanlığı tarafından yeni görev verilse de sağlık sorunları sebebiyle devam ettiremez.
Sedad Hakkı Eldem, çeşitli kitaplar, makaleler ve çeşitli yazımlarla bilgilerini aktararak Türk sanat tarihine katkıda bulunur. Türk Evi Plan Tipleri (1954), Sadabad (1978), Yapı (Türk Evi I, II, III (1984, 1986, 1989) ve Yapı (1970) başlıca yazılı eserleri olarak zengin bir birikim sunar.
1929'da, Paris'te Çağdaş Sanatçılar Sergisi'nde ilk ödülü olan bronz madalyayı aldıktan sonra; 1952'de, Amerikan Mimarlık Enstitüsü’nden Bölgesel Tasarım Ödülü’nü; 1983't,e Sedat Simavi Mimarlık ve Kent Planlaması Ödülü’nü; 1983'te, Kültür Bakanlığı Kültür ve Sanat Ödülü’nü alır. Zeyrek Sosyal Sigortalar Kurumu Kompleksi ile 1988'de, Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanan Eldem’e; yapılarıyla mimarlığa hizmetlerinden dolayı 1988'de, Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık kurulu tarafından Büyük Ödül verilir. 1979'da ise Güzel Sanatlar Akademisi tarafından onursal doktorluk ünvanını alır.
Türk mimarlık tarihinde kendi dönemine damga vuran, projelerinin bazılarında eski Türk yapı sanatı unsurlarını kullanarak milli mimariyi canlandırmaya çalışır. Uluslararası mimari üsluptaki binaları ile Türkiye’de öncü olan, Türkiye'ye özgü mimarlık oluşturmanın gerekliliğini savunan, tarihi eserlerin korunması adına çalışmalar yaparak önemli bir envanter oluşturan ve 40 yılı aşkın süre boyunca Akademi’de mimarlar yetiştiren Sedad Hakkı Eldem; 7 Eylül 1988’de hayata gözlerini yumar.