Adını brüt betonun ağırlığından alan bir dönem starı: Brütalizm
Brütalizm, modernizmin devamında 1950’lerde ortaya çıkan, yapı malzemelerinin yalın haliyle kullanıldığı, süslemelere yer verilmeyen, strüktürün ve işlevin saklanmadığı mimari akımdır.
Brütalizmin ana karakteristik özelliği, cephelerde herhangi bir kaplama olmadan, brüt beton kullanılarak blok benzeri binalar oluşturulmasıdır. Yapı stiline bakıldığında geometrik çizgilerin kullanımı, hantal bir bina görünümü oluşturur. Belirgin taşıyıcı unsurlar, birbirini tekrarlayan tek renkte cepheler ve yüksek tavanlar, estetiğin değil işlevin ön planda olduğu binalar ortaya çıkarır. Bu yönüyle üslup genellikle kurumsal binaların tasarımında kullanılır. Akım, 19.yy sonlarında Sanayi Devrimi’nin yüksek teknolojik gelişmeleri etkilemesi ve 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik koşulların etkisinde ortaya çıkar.
Brütalizm kelimesinin terim anlamı; İngilizce “vahşilik” olsa da isminin mimari tarzın soğuk ve hantal olmasıyla ilgisi yok. Stil, ismini ilk kez Le Corbusier’in kullandığı Fransızca “brüt beton”dan alıyor.
Brütalizm, post-modernist yapısıyla dekoratif unsurlardan kaçınır. İkinci Dünya Savaşının büyük yıkımları sonucunda yeniden yapılanma ihtiyacına karşı düşük maliyetli çözüm arayışında olan bu akım hızla yükselişe geçer. O dönemde yeni kullanılmaya başlanan beton, ucuz ve hızlı işlenebilir bir madde olmasının yanı sıra büyük yapılarda siyasi güç göstergesi olarak bilinir.
Üslubun doğuşu, dünya çapında birçok eser tasarlayan Le Corbusier’e bağlanıyor. Le Corbusier’e göre; ‘Konutlar, sadece barınmak için kullanılan makinelerden ibarettir ve tek işlevleri de bu olmalıdır.’ 1952’de savaşın ardından Marsilya’da işçi sınıfı için konut projesi tasarlaması istenilen Le Corbusier, 337 modüler daire ile 1600 kişilik barınma kapasitesine sahip The Unité d’Habitation binasını tasarlar.
Brütalizm akımında çoğunlukla beton kullanılsa da cam ve çelik gibi maddelerin kullanıldığı eserler de bulunuyor. Bunların en önemli örneği Richard Rogers ve Renzo Piano’nun eseri olan, yapı unsurlarının tamamen çıplak bırakıldığı Paris Pompidou Kültür Merkezi (1971).
Brütalizmin bir amacı da içerideki fonksiyonun, binanın dış yapısında gösterilmesi. Birçok brütalist eserde; merdiven, asansör gibi dolaşım sistemleri yapının dış kısmında belirgin şekilde görülüyor. Ayrıca farklı bölümlerin de dışarıdan ayırt edilebilecek şekilde tasarlandığı biliniyor. Tarzın öne çıkan örneklerindenBoston City Hall’a (1968) sokaktan bakıldığında, belediye başkan ofisi ve belediye meclisinin konumu dışarıdan görülebiliyor.
Brütalizm akımının sembolik örnekleri arasında; Torre Velasca (1958), Salk Enstitüsü (1965), Habitat 67 (1967), Boston City Hall (1968), Pirelli Tire Building (1970), Geisel Kütüphanesi (1970), Saint Mary Katedrali (1971), Quebec Tiyatrosu (1971), Trellick Tower (1972), Buffalo City Court Building (1972), Robart Kütüphanesi (1973), Royal National Theatre (1977), Genex Kulesi (1977), Western City Gate (1979), SESC Pompeia (1986), Işık Kilisesi(1989) yer alıyor.
Brütalizm, Türkiye’de de Avrupa'yla eş zamanlı olarak 1960 sonrası dönemde yaygınlaşıyor. Türkiye’deki başlıca örnekleri; ODTÜ Mimarlık Fakültesi (1963), Türk Tarih Kurumu Binası (1967), Ankara Stad Oteli (1970), İstanbul Reklam Sitesi (1972), İstanbul Tercüman Gazetesi Binası (1974), Harbiye Orduevi (1974), İzmit Lassa Lastik Fabrikası (1977).
Brütalizmin başlıca temsilcileri; Marcel Breuer, Lina Bo Bardi, Le Corbusier, Carlo Scarpa, Ernö Goldfinger, Frank Lloyd Wright, Louis Kahn, Oscar Niemeyer, Paul Rudolph.
Brütalist binalar, 1970’lerin sonundan itibaren bakım masraflarından ve yeniden modellemeye uygunsuzluğundan dolayı popülerliğini kaybediyor. Toplumun değişen güzellik algısı sebebiyle zamanla görsel kirlilik yaratan canavarlar olarak görülüyorlar.