Yedi tepeye kurulmuş Roma ile İstanbul'un kardeş şehri: Filibe
Şehir; Türkçede Filibe, Bulgarcada ise Plovdiv olarak anılmakta. Havayoluyla Sofya’ya gelenler, Filibe’ye 140 kilometrelik yolu bir buçuk saatte alabilirler. Edirne Kapıkule Sınır Kapısı’ndan çıkıp Bulgaristan’a girdikten sonra Meriç ovasının bakir güzelliğinde iki buçuk saatlik bir yolculukla da Filibe’ye ulaşabilirsiniz. Filibe, İstanbullular için iki günlük hafta sonu tatilinde gidilecek en güzel yurtdışı noktalarından biridir.
Filibe, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’dan sonra ülkenin en büyük merkezi. 2019 yılında Avrupa Birliği Kültür Başkenti unvanını alan Filibe; Yukarı Trakya ovasında Meriç Nehri’nin iki yakasında kurulmuş. Şehrin eski merkezi; geniş bir alanın ortasında kayalıklardan oluşan yedi tepenin üzerinde yer almakta. Bu tepelerin isimleri: Saat Tepe, Taksim Tepe, Bunarcık Tepe, Markovo Tepe, Cehennem Tepe, Cambaz Tepe ve Nöbet Tepe. Bu özelliğiyle Filibe, yedi tepe üzerine kurulmuş Roma ve İstanbul’un Balkanlardaki bir kardeşidir âdeta.
Filibe MÖ. 342’de Makedon Kralı II. Filip tarafından, Traklar zamanında meskûn durumda bulunan bir tepede kurulmuş. Romalılar ise şehri, güney kısmındaki ovaya doğru genişletmiş. Bulgar Hanı Malamir (831-836), Filibe’yi kendi toprakları içine katmış. Filibe, III. Haçlı Seferi sırasında (1189-1192) yağmalanarak kısmen tahrip edilmiş. Filibe 1203’ten Osmanlı fethine kadar Bizans, Bulgar ve Haçlılar arasında 11 defa el değiştirmiş.
Osmanlı’nın fethi öncesinde bu şehrin adı Philippopolis’miş. Osmanlı tarihçileri, Lala Şâhin kumandasındaki birliklerin Filibe’yi 1360’ların sonunda fethettiğini kaydeder. Filibe’yi fetheden Lala Şâhin, Meriç üzerine bir köprü yaptırmış ve çeltik yetiştirmeye oldukça elverişli olan şehrin hemen kuzeyindeki araziye pirinç ektirerek bölgeye bu ziraatı tanıtmış. 15. yüzyılın ilk yarısında yeniden imar edilen Filibe’ye Anadolu’dan getirilen Türk aileleri yerleştirilmiş. Sultan I. Murad Hüdavendigar zamanında inşa edilen Ulucami (diğer ismiyle Cumaya Camii) Türkiye toprakları dışındaki en büyük Osmanlı eseri. Osmanlı döneminde Filibe’nin ilk nüvesi bu caminin etrafında oluşmuş. 15. yüzyıl boyunca burada altı kubbeli bir bedesten, bir hamam ve diğer kubbeli camiler inşa edilmiş. Fizikî açıdan şehir büyürken yerleşimin ikinci nüvesi, 1444-1445’de bitirilen Gazi Şehâbeddin Paşa’nın büyük külliyesi etrafında gelişmiş.
Evliya Çelebi, 1652’de ziyaret ettiğinde Filibe’de 53 cami, birkaç medrese, 70 mektep, 8 hamam, 880 dükkân ve Halvetî, Celvetî, Kadirî, Gülşenî ve Mevlevî tarikatına ait 11 tekke bulunduğunu yazar. 17. yüzyıl sonunda inşa edilen Filibe Mevlevihanesi restore edilse de 2023’e kadar maalesef içkili bir lokantaya dönüştürüldü. Günümüzde Filibe Türklerinin kurdukları bir vakıf aracılığıyla Mevlevihane binası satın alındı. T. C. Filibe Konsolosluğu’nun yaptığı açıklamaya göre Mevlevihane binasında çok yakında bir kültür merkezi açılacak.
40-50 bin nüfuslu 18. yüzyıl Filibesi canlı bir ticaret merkeziymiş. Osmanlı Filibesi’nin zenginliği, evlerin ve konakların inşa tarzlarından da anlaşılmaktadır. Hochstätter 1859’da Filibe’nin nüfusunu 50.000 olarak verir. Bunun yaklaşık 10 bini Türk, 10 bini Bulgar’dır. 1874 Edirne Vilâyeti Salnamesi’nde Filibe’de 33 cami, 13 kilise, 1 sinagog, 12 hamam, 1770 dükkân ve 161 ambarın bulunduğu kayıtlıdır. 1970’e kadar Cuma ve İmaret camileri hariç diğerleri tahrip edilmiş. 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı sonrasında, Filibe önce Şarkî Rumeli Vilâyeti’ne bağlanmış, ancak 1885’te Bulgaristan Prensliğince ele geçirilmiş. Bu olaylar Filibe’nin Türk nüfusunun büyük çoğunluğunun göçüne yol açmış ve şehirde ekonomik, sosyal, ticari ve kültürel büyük bir çöküş yaşanmış. Filibe günümüzde bir sanayi ve ticaret şehri hâline gelmiş. Nüfusu 350 bin civarında ve halen yaklaşık 20.000 Türk nüfus yaşamakta.
Taş döşeli sokaklar, bahçeli-avlulu evler, kiliseler ve Mevlevihane’yi içinde barındıran eski Filibe’de dolaşmaya doyamayacaksınız. Ayrıca Avrupa’nın en eski eczanelerinden biri olan Hipokrat Eczanesi bütün güzelliği ve tarihi objeleriyle meraklılarını bekliyor. Şehrin merkezinde âdeta kalbinde, Sultan I. Murad’ın yaptırdığı Cuma Camii ve meydanı, gece gündüz kalabalık konumuyla çevresindeki lokanta, kafe ve pastanelerde insanları buluşturuyor. Burada Filibe köftesinin tadına bakabilir, Türk çayını yudumlayabilirsiniz. Sveti Nedelya, Sveti Bogoroditza Ortodoks kiliseleri, Sveti Lyudvig Bulgar Katolik katedrali ve Ermeni Apostolik kilisesi, tarihten bugüne Filibe’nin çok dinli ve kültürlü yapısının yaşayan delilleri olarak takdiri hak ediyor.
Ancak, üzerlerinde Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini barındıran bazı konakların üstünde “Maşallah” yazısı durmasına rağmen, bu yapıların Bulgar mimarisi olarak tanıtılması da üzücü. Hâlâ yaşayan Türkçe ismiyle Hisarkapı, şehrin surlarının ayakta kalan son örneğini görmenize imkân tanıyor. Kuyumcuyan, Hindliyan, Balabanov, Georgiyadi konakları gerek dış gerekse iç zenginliği ve harikulade sivil mimari özellikleriyle günümüzde müze olarak gezilebilmekte. Komşu olan Balabanov ve Hindliyan müze evlerinin avluları arasında sadece ev sakinlerinin kullanacağı bir kapı ve merdivenli bir geçit bulunması da klasik bir Rumeli komşuluk geleneği.
Knyaz Aleksandr Caddesi’ni, tarihi binaların oluşturduğu çarşıyı ve tarihi Filibe Belediye binasını mutlaka görmeniz gerekiyor. Cuma Camii’nden başlayıp hemen önünde Romalılardan kalma hipodrom merdivenlerini ziyaret ederek alışveriş yapabilirsiniz. Aynı caddede devam edip Yahya Kemal’in Filibe ziyaretinde kaldığı 39 numaralı Otel Mole’yi (bugün iş merkezidir) ve tam karşısında yıktırılıp yerine havuz yapılan Yeşil Camii’yi hayal edip Roma’yı, Osmanlı’yı, Bulgaristan Krallığı’nı, Sosyalizm yıllarını hatırlayıp, “Nereden nereye?” diyebilirsiniz. Filibe’yi duymak istiyorsanız, sessiz köşelerinde tefekkürle gezin ve emin olun daha ne sürprizlerle karşılaşacaksınız.