Yaşama kavgası ve büyülü gerçeklik: Buenos Aires
Buenos Aires, Avrupa görünümlü ancak Latin Amerika ruhuylaharmanlanmış bir şehir. Şehirdeki gündelik hayata Asya veOrtadoğu’nun da eli değmiş. Farklı renkleri, kültürleri, mimarilerive mutfakları bir araya getiren kozmopolit bir kültürşehri burası.
Sokaklarında yürürken kendinizi kimi zaman Fransa’da, kimi zaman İtalya’da kimi zamansa İspanya’da hissettiren bir şehir düşleyin. Kolonyal mimarinin ördüğü kimi sokaklarsa size “Burası Latin Amerika!” diye fısıldar. Bazen yalnızca bir sokak arasında kulağınıza gelen tango sesini takip eder ve tüm asaletiyle dans edenleri görmek için adımlarınızı hızlandırırsınız. Bu hızlı adımlar sizi soluklanmak için yemyeşil bir parka taşır ve bir ağacın gölgesinde mate çayınızı hazırlarsınız. Buenos Aires yudum yudum sizi kendine aşık etmeye başlamıştır bile.
Ünlü Arjantinli yazar Jorge Luis Borges şöyle der: “Arjantinli, İspanyolca konuşan bir İtalyandır, Fransızca düşünür ve İngiliz olmak ister.” Borges’in bu cümlesi Buenos Aires’te yaşayan bir Arjantinlinin zihin dünyasını özetler nitelikte. Arjantin’in tarihi boyunca dünyanın dört bir yanından gelen göçmenlere şefkatle kucak açmış olması, özellikle Buenos Aires’in mimarisinde, mutfağında ve elbette insan çeşitliliğinde etkisini hissettiriyor.
İnsanların kimliğine de yansıyor tüm bu çeşitlilik. Tüm farklılıklara rağmen huzur içinde birlikte yaşamanın en güzel örneklerinden biri burası.
Bir göçmen şehrinden bekleneceği üzere Buenos Aires’teki klasik binalar genelde İtalyan, Fransız ve İngiliz mimarisini yansıtır. Bir zamanlar dünya çapında popüler olan neo-klasik mimari Buenos Aires’te de kendini gösterir. Bu nedenle şehre geldiğinizde ilk gün Centro bölgesindeki neoklasik mimarinin birer örnekleri olan Devlet Başkanlığı Sarayı Casa Rosada, Ulusal Kongre Binası Congreso Nacional, Colon Tiyatrosu (Teatro Colon) ve Mayıs Meydanı’ndaki (Plaza de Mayo) Katedral’i ziyaret edin. Ayrıca İspanyol kolonyal mimariyle inşa edilmiş kiliseler ve Endülüs bahçelerinin yayıldığı bir şehir burası. Tüm bu klasik mimarinin yanında Buenos Aires, modern mimarinin uluslararası doğasını da taşıyor.
Kültürel çeşitliğin renklendirdiği Buenos Aires melez bir mutfağa sahip. Özellikle İtalyan ve İspanyol göçmenlerin şekillendirdiği Buenos Aires mutfağı, Asya, Ortadoğu ve diğer Latin Amerika lezzetleriyle harmanlanmış. Yalnızca bir gününüzü bile şehrin zengin gastronomi kültürünü keşfetmek için ayırabilirsiniz. Lübnanlı, Suriyeli, Ermeni restoranlarının yanı sıra Asya restoranları da her yerde. Buenos Aires’te pazar günleri arkadaş grupları ve aileleri buluşturan “asado” adlı barbekü kültürü çok yaygın. Şehre ziyarete gelenlerin de bu zevki tecrübe edebileceği yerel restoranlar var. Özellikle Palermo ya da San Telmo mahallelerindeki bir restoranda et yemeden ayrılmayın. Arjantin sokaklarında adım başı satılan hamur işi “empanada”ların kokusu da sizi bulacaktır zaten. Ancak vejeteryan ve veganlar için de yine dünya lezzetlerini ayağınıza getiren çok sayıda restoran var. Bu arada şehrin merkez bölgesindeki Buenos Aires’in en meşhur ve eski kahve dükkânı Cafe Tortoni’ye uğramayı unutmayın. Tortoni’de tereyağlı “medialunas” ya da “churros”la birlikte kahvenizi içebilirsiniz. Ayrıca Buenos Aires’te kökeni Endülüs mutfağı olan ancak Arjantinle özdeşleşmiş “alfajor” tatlısını deneyin. Arjantinlilerin en iyisi bizde dediği süt reçeli “dulce de leche”yi de tadabilirsiniz.
Şehirdeki ziyaretim sırasında tanıştığım Arjantinli gazeteci Xavi’ye göre de Buenos Aires sunduğu seçeneklerle ziyarete ya da yaşamaya gelen her tür insanın rahatlıkla adapte olabileceği büyülü bir yer: “Şehrin sunduğu birçok seçenek var. Kültür merkezlerinde istisnasız her gün ücretsiz katılabileceğiniz kültürel bir aktivite bulabilirsiniz bu şehirde. Örneğin Buenos Aires, tiyatrodur benim için ya da jazz. Evinizin hemen birkaç sokak ötesinde her zaman bir park vardır. Gün aşırı bir parka oturup mate çayı içmek için arkadaşlarımı davet ederim. Mate çayı biz Arjantinliler için önemli bir ritüel. Bizi birbirimize bağlayan, paylaşma kültürünü diri tutan bir alışkanlık âdeta.”
Buenos Aires, sokak sanatları açısından da dünyadaki en önemli merkezlerden biri. Şehrin kimi sokaklarını adımlarken bir anda açık hava sanat sergisinde buluyorsunuz kendinizi. Hem yerli hem de yabancı sanatçıların ilham verici mural sanatı örnekleri gerçekten etkileyici. Özellikle Palermo’nun dar sokaklarında gözünüz gönlünüz açılacak.
Buenos Aires’te mahalle kültürünü hissetmek için La Boca’ya gidin. İlk durağınız sanatçılarla dolu rengarenk El Caminito sokağı olsun. Sonra sokakta top koşturan çocukların arasına katılın. Futbol severler için bambaşka bir dünya burası. Boca Juniors’un çikolata kutusuna benzerliği nedeniyle La Bombonera adı verilen stadını ziyaret edin. Eğer Boca Juniors ve River Plate derbisine de denk gelirseniz, futbol ülkesi Arjantin’in o saatlerde kalbinin attığı noktada unutamayacağınız bir gece geçirebilirsiniz.
Buenos Aires cömert bir şehir. Bu nedenle insanlar ona sırtını dönüp evlerine kapanmıyor, sokaklarda yaşıyor hayatı, kendine sunulanın tadını doyasıya çıkarıyor. Sanatı, mimarisi, parkları, yeşil sokakları ve sayısız lezzetleriyle dalları rengârenk meyvelerle dolu bir hayat ağacı gibi.