Veronika'yı derinden etkileyen soru: Slovenya nerede?
Çoğumuz Ljubljana şehrine belki de yalnızca PauloCoelho’nun romanı "Veronika Ölmek İstiyor"dan aşinayız.Roman şöyle başlıyor; Slovenya’nın başkenti olanLjubljana’da yaşayan Veronika, intihar etmek için aldığıilaçlardan sonra ölümü beklerken bir dergi okumaya kararverir. Dergideki "Slovenya Nerede?" cümlesi üzerineVeronika, Slovenler hakkında hiçbir şey bilmeyen dünyayaöfkelenir ve intihar mektubunda, kimse ülkesini tanımadığıiçin dünyaya veda ettiğini yazar. Belki son dakikalarındabiraz eğlenmek, belki de sıradan sebeplerden dolayı kararverdiği intiharına biraz gizem katmak için...
Esasında romandaki karanlık havadan hiç eser yoktur Slovenya’da, ama ülkenin hâlâ hak ettiği kadar bilinmediği doğru.
Avusturya, İtalya, Macaristan ve Hırvatistan’a komşu olan Slovenya, yalnızca 2 milyonluk nüfusuyla haritada minicik bir alan kaplıyor olabilir, ancak sunduğu güzellikler ve imkânlar "boyundan büyük"!
İtalyan esintileri taşıyan Piran şehri, açık hava müzesini andıran başkent Ljubljana, romantik Bled Adası ve ülkede bulunan 10.000 mağaradan biri olan Postojna Mağarası sayesinde Slovenya, her mevsim bambaşka aktiviteler ve manzaralar sunuyor.
İnsanlarına ve doğasına değer veren ülke
Slovenya, 7’den 70’e tüm insanlarına değer veriyor ve bunu göstermek için elinden geleni yapıyor.
Örnekse yaşlılar ve engelliler için hizmet veren "kavalir (centilmen)" isimli elektrikli araçlar, talep üzerine isteyenleri evlerinden alıyor, alışveriş yapacakları yere götürüyor ve alışveriş torbalarını taşımakta zorlanan kişileri evlerine geri bırakıyor. Çevre dostu ve ücretsiz bu araçlardan turistler de faydalanabiliyor.
Devlet, öğrencilere de destek sağlıyor. Üniversite öğrencileri dilediği gibi yiyip içebilsin, sosyalleşebilsin diye öğrencilere ülkedeki çoğu kafe ve restoranda geçerli indirim kuponu sunuluyor.
Yalnızca insanlar değil değer gören, dil, şehir silueti ve ağaçlar da aynı oranda saygı görüyor.
Slovenya radyoları, ülkenin dilini koruyabilmek için listelerinin %10’unu Slovence şarkılardan oluşturmakla yükümlü. Ljublana’nın modern ama aynı oranda da geçmişle harmanlanan şehir siluetini korumak için belirlenen kıstas ise, 375 metre yükseklikte bulunan Ljubljana Kalesi’nden daha yüksek binaların inşa edilmemesi.
Yaklaşık yüzde 60 yeşil alan oranıyla Avrupa’nın en fazla yeşil alanla kaplı üçüncü ülkesi olan ve 2016 yılında Avrupa’nın "Yeşil Başkenti" seçilen Slovenya, doğaya saygı duyduğu için bu oranı artırmak amacıyla her yıl on binlerce ağaç ekmeye devam ediyor.
Yaşam kalitelerine saygı duyulan Slovenyalılar, bu özeni kendi hayatlarına ve sağlıklarına da yansıtıyor. Slovenya’nın doğasının her türlü spora elverişli olması sayesinde hayat sporla iç içe geçmiş durumda. Bisiklet, kayak, rafting, dağ yürüyüşleri gibi sporlar gündelik hayat planlarında yer alıyor ve sosyal hayat genelde birlikte spor yapmak üzerine kurulu.
Sevgili: Ljubljana
Okunuşu zor olan Ljubljana’nın (Lublyana) kelime anlamı pek hoş. Ljubljana, "sevgili" anlamına geliyor. İlk bakışta sakin ve şirin bir Avrupa şehri gibi görünen Ljubljana, tanıdıkça sevilenlerden ve gerçekten de "sevgili" olarak hafızalarda kalanlardan.
Ljubljana’nın huzurlu ve düzenli sokakları arasında görülmesi gereken tüm turistik noktalar, şair France Prešeren’in isminin verildiği Prešeren Meydanı civarında bulunuyor. Pembe rengiyle dikkat çeken Franciscan Kilisesi de bu meydanda. Şehrin ortasından geçen Ljubljanica Nehri’nin üzerindeki Tromostovje Köprüleri (Üçlü Köprü), zamanın ağır aktığı şehirde keşfe çıkmak için ilk durak sayılıyor.
Ülkenin sembollerinden biri olan ejderha heykelli Zmajski Most (Ejderha Köprüsü), şehre Game of Thrones etkisi kazandıran bir uğrak nokta. Köprüde yer alan ejderha heykelinin, köprüden bir bakire geçerken "kuyruğunu salladığı", şehir efsaneleri arasında yer alıyor. Köprülerin bulunduğu Old Town (eski şehir) bölgesinde gezinirken, Mesarski Most Köprüsü’nde asılı olan kilitlerin arasına kendinizin ve sevdiğiniz kişinin ismini ekleyerek aşkınızı ölümsüzleştirmeyi unutmayın. Nehir kenarında sıralanmış kafelerde oturarak, "telaşsız" bir hayat süren Ljubljanalıları izlemek, yapılabilecek en güzel aktivitelerden. Şehirdeki en şirin kafe, iç dekorasyonu ödüllerine aday gösterilen Lolita Cafe. İç tasarımı da "şeker tadında" olan kafenin keklerinin görüntüsünün mü, tadının mı daha güzel olduğuna karar vermekte zorlanacaksınız! Şehrin öne çıkan binaları arasında "Ljubljana’nın en güzel binası" olarak bilinen ve Art Nouveau akımının özelliklerini taşıyan Cooperative Bank Binası, 1921 yılında mimar Ivan Vurnik ve eşi Helena Vurnik tarafından tasarlanmış. Vurnik çifti, Slovenya bayrağından esinlenmiş ve binayı kırmızı, sarı ve mavi renklerdeki geometrik şekillerle donatmış.
Bled Adası’nda 99 basamakla ebedi aşk
Bled Gölü, henüz Slovenya’dan ayrılmadan bir kez daha gelmek için plan yapmaya başlayacağınız bir yer. Ljubljana’ya yaklaşık 1 saat uzaklıktaki bu göl ve ortasındaki ada, yeryüzünün en romantik noktalarından biri.
Masmavi gölün etrafını çevreleyen ağaçların enfes manzarası, göle masalsı bir hava katıyor.
Bu manzara, yalnızca tek bir kilisenin sığabileceği küçüklükte bir adacık olan Bled Adası ile birleştiğinde ortaya nefes kesici bir resim çıkıyor. Bled Adası’na teknelerle ulaşılıyor ve adanın üzerindeki kilise ziyarete açık. Bu kilise, evlenmek isteyen birçok çiftin tercih ettiği bir yer. İnanışa göre damat, gelini kiliseye çıkan 99 basamak boyunca kucağında taşıyabilirse, çiftler ebedi bir mutluluk kazanmış oluyor. Everest Dağı’na tırmanan ilk evli çiftin Slovenyalı olmasının Bled Kilisesi’nin basamaklarına tırmanmış olmalarıyla bir bağlantısı var mıdır bilinmez. Ama bunun hoş bir tesadüf olduğu kesin!
Kör "Bebek Ejderhalar"
Bir diğer ilginç durak da Ljubljana’ya 50 km uzaklıktaki Postojna Mağarası. Yerin altında 25 km boyunca uzanan Postojna Mağarası, Avrupa’daki en iyi karst yapılarının görülebileceği yerlerden biri. Mağaranın bu kadar ünlü olmasını sağlayan, Postojna Mağarası’nda yaşayan "proteus anguinus" (mağara semenderi) isimli amfibyum türü. Yalnızca Slovenya, Hırvatistan ve Bosna-Hersek'te yaşayan mağara semenderi, maalesef nesli tükenmekte olan türler arasında. Mağara ziyareti, yakınlardaki Predjama Kalesi gezisi ile birleştirilebilir. Kayalara oyularak 123 metre yüksekliğe inşa edilmiş gotik kalenin geçmişi 1200’lü yıllara dayanıyor. Şövalye Erazem Lueger’in hizmetçisinin düşmanlar ile işbirliği yapıp, Erazem tuvaletteyken üzerine top atarak öldürtmesinin hikâyesi de günümüzde hâlâ dimdik duran kale gibi günümüze kadar ulaşmış.
Slovenya’da Akdeniz esintisi
Piran, Slovenya sınırlarından çıkmadan İtalya’ya yolculuk yapmış hissi veren bir şehir. Piran Körfezi'nde bulunan şehir, geçmişinde hem Venedik İmparatorluğu hem de İtalya yönetimi altında bulunmuş. İtalyan etkisi, yalnızca hem Slovence hem İtalyanca yazılmış sokak işaretlerinde görülmüyor; daracık sokaklar ve tıpkı İtalya’daki gibi sokaklara asılmış çamaşırlar da "Slovenya’daki İtalya’nın" örnekleri.
Piran’ın yükseklerinde yer alan St. George Kilisesi’ne çıktığınızdaki manzara eşsiz; bir yanda İtalya, diğer yanda ise Hırvatistan toprakları izlenebiliyor. Tartini Meydanı’nda ve sahil şeridinde yer alan restoranların bulunduğu bölge, Piran’ın en hareketli bölgeleri. Ancak buralarda dahi, kalabalık ve turistik şehirlerdeki kargaşadan eser yok. Piran her daim sakin ve huzurlu.