Venedik ve Osmanlı arasında paylaşılamayan güzellik: Stari Bar
Bu şehrin adı; Türkçe ile Karadağ dilinde “Bar”, Arnavutçada “Tivari” ve İtalyancada “Antivari” olarak kullanılıyor. Karadağ’ın Adriyatik Denizi kıyısındaki ana limanı olan Bar, aynı zamanda tarihi ve turistik bir liman şehri.
İstanbul’dan Karadağ’ın başkenti Podgoritsa’ya 1 saat 50 dakikalık bir uçak yolculuğuyla ulaşabilirsiniz. Türk vatandaşlarına vize uygulanmadığından Karadağ’ı sadece pasaportunuzla gezebilmeniz mümkün. Havaalanından kiralayacağınız bir otomobille 53 kilometrelik yolu yaklaşık bir saatte geçebilirsiniz. Karadağ, Avrupa Birliği üyesi olmasa da para birimi Euro olduğundan döviz bozdurmanız gerekmiyor. Eğer deniz tatili istiyorsanız Haziran-Ekim arasında gelmeniz daha makul. Akdeniz ikliminin hâkim olduğu, zeytin ağaçlarıyla süslü bu şehri; yılın her mevsiminde rahatça gezebilirsiniz.
Bar şehri bütün Karadağ şehirlerinde olduğu gibi birçok dine mensup insanların ve milletin bir arada yaşadığı bir yer. Bar’ın şu anki nüfusu 46.171 ancak şehrin 2003 yılındaki nüfusu 45.223 iken etnik dağılımı ise şu şekildeymiş: Karadağlı 19.960 (yüzde 44), Sırp 11.218 (yüzde 22), Arnavut 5.450 (yüzde 12), Boşnak 3.878 (yüzde 9 Etnik Müslümanlar dâhil), 104 Türk (yüzde 0,24). Şehirdeki dini dağılıma bakıldığında yaklaşık yüzde 66’sı Ortodoks Hristiyan, yüzde 21’i ise Müslüman.
Denize biraz uzakta bulunan ve dağların üzerinde adeta bir kartal misali konuşlandığı Bar Kalesi’ni gezmek ve oradan da eski şehri (Stari Bar) ve Adriyatik’i seyretmek bambaşka bir zevk. Giriş kapısının üzerinde Venedik aslanı bulunan Bar Kalesi, mimarisine dair bilgileri kendiliğinden veriyor. Bar Kalesi, Evliya Çelebi’ye göre, Fatih Sultan Mehmet zamanında İşkodra ve Ülgün kaleleriyle birlikte fethedilmiş. Daha sonra ara ara Venediklilerin eline geçmiş. Yavuz Sultan Selim dönemi vergi kayıtlarında ise buranın Osmanlı’ya ait olduğu görülmekte. Nihai olarak bu şehir; 1570-1573 Osmanlı- Venedik Savaşı sırasında Kaptanıderya Müezzinzade Ali Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının denizden, Rumeli Beylerbeyi Hüseyin Paşa ve Semiz Ahmed Paşa’nın da karadan ortak harekâtlarıyla fethedilmiş. 7 Mart 1573 tarihinde taraflar arasında savaş hâline son veren antlaşmayla Osmanlı toprağı olduğu kabul edilmiş. 1708 tarihinde Bar Kalesi’nde 44 asker bulunmuş ve bir topçu birliği de kalenin burçlarında savunmaya yardımcı olmuş. Bar şehri, 1878 yılında Karadağ Prensliği’nin egemenliğine girmiş.
Osmanlı zamanında, deniz kenarlarında kurulan kasabalar korsan ve düşman saldırılarına açık olduğundan Bar Kalesi; deniz kenarından (şehir merkezinden) 5 kilometre kadar yukarıda yer almakta. Kale içinde Kapıüstü Tabyası, Kanlı Kule Tabyası, Mütesellim Tabyası, Üç Toplar Tabyası gibi topçu tabyaları ile askeri personel ve sivillere ait evler bulunmaktaymış. Ancak bu bölümler günümüze ulaşamamış. Yine kalenin içinde Venedikliler zamanında inşa edilmiş olan küçük katedral, fetihten sonra camiye çevrilmiş. Osmanlı zamanında kaleye birçok eklemeler yapılmış. Bunların en önde gelenleri arasında yer alan alımlı Saat Kulesi (1752) ve kaleye yalçın dağlardan künklerle su ulaştıran Su Kemeri de tüm ihtişamıyla hâlen görülebiliyor.
Kale dışında da cami, tekke ve sivil yerleşimler zamanla çoğalmış. Günümüzde otobüslerin park ettiği alandan, Arnavut kaldırımlı yokuş taş yoldan ağır ağır çıkarken; sağ tarafınızda bulunan surları ve saat kulesini görebilir, sol tarafta kalan küçük dükkânlarda alışveriş yapabilir ve çay-kahve molası verebilirsiniz. Ayrıca buradan Mirovica bölgesine gidip Avrupa’nın 2.248 yaşındaki en yaşlı zeytin ağacını seyredebilirsiniz.
Kale kapısının tam karşısında yer alan Ömerbaşiç Camii (1642) ve Şeyh Hasan Tekkesi’nde her Cuma akşamı Nakşibendi dervişleri hâlâ toplanmaya devam ediyor. Kalenin dışında üst tarafta ise 18. yüzyılda imar edilen Ahmet Bey Camii ve Tekkesi yer alıyor. Bu caminin minaresi Osmanlı eserleri içinde türünün -belki de- tek örneği. Çünkü şerefe bölümünün üstünde yer alan petek kısmının külah ile birleştiği yer; hemen yanı başındaki Bar Kalesi burçlarına uyumlu olarak kale dendanlarına benzer biçimde süslenmiş.
Denize gireceğiniz yere yakın bir konaklama yeri arıyorsanız, Sutomore bölgesini tercih etmenizi tavsiye ederiz. Buradaki pek çok otel 3 yıldızlı ve denizin hemen kıyısında. Sutomore haricinde kiralık daire ya da pansiyonların yoğun olarak bulunduğu diğer semtler ise Canj ve Susanj. Karadağ’da et ve deniz ürünleri ya da İtalyan mutfağı sevenler için ideal bir yer. Deniz kenarında her bütçeye hitap eden balık lokantalarında balık çorbaları, Akdeniz balıkları ve ahtapot kızartmasının tadına bakabilirsiniz. Ayrıca mürekkep balığından yapılan bir İtalyan yemeği olan “Siyah Risotto” gözünüze hitap etmese de lezzetli bir tercih olacaktır. Genellikle kuzu ve keçi eti, patates, havuç ve soğanla yavaş yavaş pişirilerek servis edilen “İspod Saca” ya da “Çevapi” denilen ve tüm Balkanlarda yapılan köfte de iyi bir akşam yemeği alternatifi olabilir. Bar veya herhangi bir Balkan şehrindeyseniz, kahvaltılar veya diğer öğünlerde “Burek” sizi doyuracaktır. Türkiye’den tanıdığınız “Popara” burada da bayat ekmek ve peynirle yapılıyor. Ayrıca mısır unundan yapılan “Kaçamak” da tadabileceğiniz bir başka ara öğün.
Araba kiraladıysanız bir saat mesafedeki; yarısı Karadağ’a ait olan İşkodra Gölü kenarındaki Virpazar, Godinje Donji Murici gibi küçük köy ve kasabaları da görmeyi ihmal etmeyin.