Üsküp kaç kere birden şehir?
Uzunca süre bir çınar ağacı kabuğu masamın üzerinde bana baktı. Onu bilerek ben koparmıştım ait olduğu gövdeden. Kat kat olmuştu kabukları yaşlı çınar ağacının. Kök duygusu her hâliyle somutlaşmıştı onda. Ağaç ile şehir birleşmekle kalmamış, kabuk ondaki sert güncelliğe, ayrılığa da karşılık gelmişti. Zaten bir kez olsun "Üsküp ki Şardağı’nda devamıydı Bursa’nın" mısraını okuyan kişi çoktan zaman denilen dalganın çekimine kapılmış sayılırdı. Uludağ eteklerinde kurulmuş Türk şehri Bursa ile Şardağı’nda yükselmiş, Üsküp arasında kendiliğinden ruhsal bağlar kurardı. Fakat benim şerha şerha olmuş çınar gövdesinden söktüğüm kabuk başka bir rüyaya dayanıyordu.
Yahya Kemal’e sadece modern şiirimizin hamlelerini değil anneden başlayarak adım adım yurt, şiir, temiz düşünce ve süreklilik fikri gibi pek çok şeyleri de borçluyuz, onları da çağrıştırıyordu. İşte o ağaç kabuğu şairin annesi Nakiye Hanım'ın medfun olduğu İsa Bey Camii'nin bahçesinde yükselen çınardan emanet koparılmıştı ve ben Üsküp’ü kendimce oradan, o ağaç kabuğundan başlatmıştım.
Şüphesiz, Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküp’ü kuran birden çok bileşen vardır, Vardar Nehri, Şardağları, Roma’dan miras kalesi ve Taş Köprü gibi. Vardar, hepsinden eski gibi durmaksızın gururla akarken Kale, Üsküp’e tarihsel bir başlangıç işareti koyar. Taş Köprü ise buranın vaktiyle bir Osmanlı yurdu olduğunu ve şehre karakter veren birleştirme vasfını simgeler. Nehirler iki yakalarıyla kayıtsız akıp giderken köprüler bilinçle birleştirir. Zaten, Taş Köprü olmasa suyun debisi iki yakayı da alıp götürecekmiş gibi gözükür. Bugünkü Üsküp, kalenin eteğinde ve devamında, camiler, çarşılar, hamamlar, sesler, ışıklar ve sokaklarıyla geçmişi kucaklarken diğer tarafta başka bir Üsküp’e denk düşer. Fakat, Üsküp’ün bugün neredeyse her yerine bir keşif grubu havasıyla yayılmış yeni heykeller, şehrin vaktini yakalama duygusuna denk gelir. Ve her yönden bir Büyük İskender olma duygusu göz kırpar.
Üsküp’ü diğer pek çok Balkan şehri gibi yaşatan sudur ve Vardar geçtiği her yere hayat vermekle kalmaz yer yer açtığı kanyonlarla doğal sürprizler yaratır. Matka Kanyonu bu bağlamda Üsküp’ün çeşitliliğini yaşamak için etkileyici bir doğal alan sayılır. Beş yüz bini geçen nüfusuyla Üsküp, sakin bir şehirdir fakat içine sinen yaşama enerjisini hissetmek için ayrıntılara odaklanmak gerekir. Üsküp çarşısı oturabileceğiniz mini kafelerin yanı sıra vazgeçilmez ve olmazsa olmaz köfte seçenekleriyle doludur. Ve elbette triliçe de görmezden gelinmemeli. Et ve süt çevrenin zevkle ve gelenekle yoğruluşunun birer simgesidir. Dilerseniz Taş Köprü’nün iki tarafında mekik dokuyarak yürüyüp birer mıknatıs kutbu gibi birbirini iterken çeken şehir canlılığına katılır, dilerseniz kaleye çıkıp "Şardağı’nda Bursa’nın devamı" olma düşlerine dalarsınız. Rahibe Teresa Evi ne kadar ilginç ise Sultan Murat Camii de o derece çekici gelecektir size.
Üsküp için ayrılıklar içinde sıcak yakınlıkların şehridir, denilse abartı sayılmaz. Mevsimlerin her yönden çiçeklenerek geçtiği bu şiir şehir, hâlâ anne sıcaklığıyla gözleri ışıltılı, ona koşacakları bekler. Ve Yahya Kemal’in "annemin dilinde ak süt" dediği Türkçe sesleriyle örülüdür.